https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

1. “Dava” (1925) Franz Kafka
Dava yazılışından bir süre sonra dünya sahnesine çıkan, yurttaşlık haklarının askıya alındığı, bir sivil itaatsizlik imasının dahi zulümle karşılandığı totaliter rejimlere dair bir öngörü ve eleştiri olarak yorumlanır çoğunlukla. Nazi Almanya’sına dair bir “önsezi” barındırdığı söylenebilir belki. Erişilmez bir otorite tarafından yöneltilen ve ne olduğu hiçbir zaman açıklanmayan bir suçlamayla karşı karşıya kalan Josef K.’nın davasında, mahkemeye dinsel ya da metafizik bir otorite de atfedilebilir.

Kafka Dava’da suçu yalnızca bir eylem olarak tanımlamayıp zanlının “kötü niyeti”yle de ilişkilendiren ve suçtan çok suçluya odaklanan absürd bir hukuk sistemi paradigması inşa eder. Kuramsal olarak ortada yasadışı bir eylem olmaksızın suçu mümkün kılan bir sistemdir bu. Ancak Kafka suç, sorumluluk ve özgürlük üzerine yazarken bir sistem ya da doktrin ortaya koymaz, çözüm önermez. Okuru ister istemez içine çeken bu karanlık dünya tasavvurunun tartışmaya açık olmayan tek bir özelliği varsa, o da müphemliğidir.
2. “Veba” (1947) Albert Camus

Veba, Albert Camus’nün 1947 yılında yayınlanan en önemli romanlarından biridir. Camus, romanda, Cezayir’deki Oran şehrinde yaşanan veba salgınını çeşitli satırarası okumaları ile anlamlandırılacak şekilde anlatmıştır. 
Kitapta yapılan analojilerin en önemlisi tüm Avrupa’ya adeta kara bir veba gibi yayılan Naziler’in Fransa’yı işgalidir. 
Camus “Saçma” felsefesini bu yapıtta da geliştirmeye devam eder. Varoluşun saçmalığına karşı, yine de umutlu olmayı, mücadele etmeyi ve hayata anlam katmayı önerir.


3. “Bulantı” (1938) Jean-Paul Sartre

4. “Ölü Canlar” (1842) Nikolay Vasilyeviç Gogol

İlk Rus klasikleri arasında yer alan Ölü Canlar, 19. yüzyıl Rus toplumunun en başarılı hicivlerindendir.
Gogol, hayranı olduğu Puşkin’in önerisiyle yazdığı Ölü Canlar’da dönemin Rusya’sını kitabın kahramanı Çiçikov üzerinden anlatır. Zengin olma hayaliyle yanıp tutuşan Çiçikov kendisine kurnazca bir yol bulmuştur: Kasaba kasaba dolaşıp toprak sahiplerinin ölü kölelerini kâğıt üzerinde satın alarak “itibar sahibi bir beyefendi” olmak…

5. “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” (1984) Milan Kundera

“Romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir… Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır… Çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır.”

Kundera’nın kendi sözleriyle insan hayatını araştıran bir yapıt “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”.

6.”Tutunamayanlar” (1971 – 72) Oğuz Atay

1971 yılında yayımlandığında olumludan çok olumsuz eleştiri alan, anlaşılmayan ve okura ulaşmayan “Tutunamayanlar”, günümüzde Türk edebiyatı tarihinde “kült” bir kitap olarak kabul ediliyor. Hatta öyle ki, Oğuz Atay vakt-i zamanında “benim okurum nerede”, diye sorarken, eserin şimdi neredeyse “popüler” bir hâle gelmesi söz konusu. Ancak, ne kitabın zamanında pek satmaması ne de şimdi çok satması kitap hakkında geçerli değerlendirmeler yapmak için önem taşımıyor. 

Oğuz Atay’ın yapıtı Türk edebiyatında modernist romanın zirvesi ve postmodernist romanın kaynağı olarak çok önemli bir yer tutuyor. Romanın müthiş dili, gözlem ve anlatı derinliği, kara mizahı kendinden sonra gelen birçok yazar ve okur üzerinde iz bıraktı. “Tutunamayanlar” hâlâ Türkiye’ye ayna tutmaya ve ilham vermeye devam ediyor…

7. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961) Ahmet Hamdi Tanpınar


8. “Kara Kitap” (1990) Orhan Pamuk?

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’un hakkında onlarca makale ve kitap yazılan başyapıtı “Kara Kitap” listede ilk sırayı alıyor. Kara Kitap, çok katmanlı yapısı, farklı anlatım tekniklerini bir arada kullanması, İstanbul’u dünya çapında bir edebiyat kenti hâline getirmesi ve Doğu anlatı geleneğindeki “arayış” hikâyelerini postmodern bir biçimde sunmasıyla Türk edebiyatında bir kilometre taşı olarak çok güçlü bir yer tutuyor.