Jale Sancak, 80’li yıllarda TRT İstanbul Radyosu’nda seslendirilen “Yitik Sesler” adlı oyunuyla yazarlığa adım atmış oldu. Öyküleri bir çok dergide yayımlandı. Bir öyküsü TRT tarafından film yapıldı. 20’ye yakın oyunu da radyoda hayat buldu. 2014’te de Fırtına Takvimi romanıyla Duygu Asena Roman Ödülü’nü aldı. Kendisi ayrıca yazarlık eğitimi de vermektedir. Ansızın Gelen 2007 çıkışlı bir öykü kitabı. İçinde birbirinden farklı 41 öyküye yer verilmiş. Özellikle birkaçını çok sevdim. Yazarın anlatımı çok duru. Duygularını kalemle çok iyi birleştirmiş. İşte bu güzel öykü kitabından kısaca alıntılar;
“Niye şu hayattayız ki bir anlamı olmayacaksa, karşı durulamayacaksa düşmanlığa, acıya, yıkıma ha niye? (S:16)
“Ölmeliydik, gece üstümüze kapanmalıydı, kayıplar listesine yazılmalıydı adımız.” (S:23)
“Evlerin insansız yüzüne bakıyordu odamın penceresi.” (S:27)
“Demek ki mahkümiyet de bir yaşama biçimine dönüşebiliyor zamanla.” (S:30)
“Bütün duygularını denetlemek, insana özgü bütün duygulanımlarını değiştirmek, isteklerini susturmak, günahtan ruhunu uzak tutmak, dünyevi hırslarını yenebilmek… var mıydı bunu başarmış tek kişi?” (S:40)
“İnsanın nelerden yapıldığı malum, Tanrı zayıf yaratmış onu.” (S:41)
“Her şey ipince bir kırılmaktı(r)ya, camda
ipince bir kırılmak mı, ah camında hayatın!
Cam ve hayat, içi dışı sinema bir cep aynası belki
bir yüzü sarı bir otel odası yalnızlığı
bir yüzü dalgın bir aktörün duruşu şimdi.” Hüseyin Alemdar (S:45)
“Az parayla fazla yara almadan yaşamak kolay değildi. Hele onurunu korumak.” (S:81)
“Mümkün değil kimsenin kimseyi anlaması.” (S:85)
“Kuyumcu titizliğiyle uğraşılıp işlenen sözcüklerle yazılan kitaplar-ki hepsi öyledir bana kalırsa- hayatın yangınlarını, bizim yaralarımızı ondurmaya birebirmiş, her şeye rağmen.” (S:88)
“Aşk çok önemli. Varlığı da yokluğu da bambaşka kılıyor insanı.” (S:124)
“İnsan nereye kadar taşıyabilir kendini yenilmek olunca korku?” (Tragedyalar V, sayfa 170 Edip Cansever Kitabı) (S:229)
“Herkesin kaybolmuş bir anahtarı vardı. Herkesin kendisinden bile gizlediği bir kayboluş.” (S:230)
“Adımıza hazırlanmış bir oyun var bizim, hepimizi yalnız bıraktıkları bir oyun.” (S:237)
“Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur
Islanırım ıslanırım anlamam
Sanki nedir bu yağmurun güzel olması
Sahi bir yağmurun güzel olması
Yağarken kendine severek bakmasından.” Edip Cansever (S:241)