XXII. Mektup
Zaman ve Masal
Sarhoş bir kadın, ‘ şaire güven olmaz! Şaire güven olmaz!’’ diye bağırıyordu. Yankısı dağlardaydı. Sesi kırık bir gazeldi. Periler ve cinler şair adına susturmaya çalışıyordu. Meczup bir derviş takılmıştı peşlerine. Dervişin hırkasında bir çift delik vardı. O delikte iblisin gözü vardı. Sesin yankısında ovaya doğru geçtiler. Hikayat cahili dönemdendi.
Zamana seni gömen akşam şarabına sarıldım. Şarabın ağzından zaman akıyordu boğazıma. Zamana dokundukça çürüyordu insan.
Zaman aynadır. Seni görebilme imkanıdır. Mutlu tesadüfler zamanın yanlış yansımalarıdır. Bu hayatın bize oyunudur.
Bazen çok kötü yakalıyorsun. Yokluk ve özlem olduğunda mesela. O zaman işte şu mahzenin kapısındaki mavi gökyüzü de, enginlikleri dokuyan beyaz bulutlar da, rüzgarın aylak uğultusu da, özgürlüğün sırrı göçebelik de, korkaklığın işareti sayılan kaçmak da kurtarmıyor beni.
Sual ve Anlam
Baharatlara, ‘’Eti nasıl bu kadar iyi biliyorsunuz!’’ diyorum. Ormandan koca bir çınar derin bir nefes alıyor ve derinden homurdanıyor, ‘’ etin ağzındaki yem bitkidir ondan baharatlar iyi tanır eti.’’ diyor.
Suya, ‘’ ağaçları neden besliyorsunuz!’’ diyorum. Su çağlıyor o zaman, ‘’ beni sırtında taşıyan toprak kuru kökler ağrılıdır karnımda, vefa bu! Vefa bu!’’ diyerek köpürüp dağlara vuruyor. Yılan gibi kıvrılıyor dağların arasından.
Havaya, ‘’ nefesin neden bu kadar geniş?’’ diyorum. ‘’etrafına bak! Hikmet ben değilim. Beni var eden tüm var ettiklerimdir.’’ diyor ve uğuldayıp esiyor. Bulutlar peşi sıra gidiyor.
Ateşe, ‘’ neden bu kadar yakıcısın,’’ diyorum. ‘’ ben kavgayım. ‘’ diyor ve alevini eteklerinde toplayıp yerin dibine geçiyor. Madenler peşi sıra gidiyor.
Ya da belki biraz aşkın efendisi Baba Tahir, belki de kuşların dili Attar, belki de kapalı sandığın piri Kerbelaî kurtarır her şeyi. Beni, seni, bizi ve bu anlamsız sonsuzluğu.
Güzellik nedir? Mutluluk nedir? Bunları arıyoruz ve ne olduğunu bilmiyoruz. Anlamın ne olduğunu bilmiyoruz. Belki de saçlarını çözdüğüm zamandır. Belki de şu anlamın içindeyim. Belki de anlam gövdeyi çürütmektir.
Sırtını güneşe dönen ayçiçeğinin sarısı kadar üzgün müdür bastonuna dayanan ihtiyar adamın bükük beli? O kadar acıyor mudur içi ayçiçeğinin. Güneş battığında ayçiçeği aşksız,ölüm geldiğinde ihtiyar adam canından olacaktır. Hangi acı daha derindir. Devam eden acı ağırdır.
Sadece sen
Sahipsiz bir konağa ikindi gövdesi vuruyordur. Taş duvarlarda yosunlar vardır şimdi. Gizli bir definesin. Süleyman Peygamber’in ibadetisin.
Bu gövde yırtıldığında anlamı ancak çözmüş olacağım. Bu gövdeyi ancak sen çözersin. Gerdanında iki anahtar var. Biri yaşamdır, diğeriyse ölümdür. Yaşam anahtarını verirsen tanrıyı unutacağım. Ölüm anahtarını verirsen tanrıyla dövüşeceğim.