ŞURADA BİR GARİP ÖLMÜŞ “KUŞLAR YASINA GİDER”
Türk edebiyatı içerisinde önemli bir yere sahip olan,kendine özgü oluşturduğu biçim ve üslubuyla “Hasan Ali TOPTAŞ” yine çok çeşitli imgelerle, günlük hayatta farkına varamadığımız detaylar ile olağan hayatı edebi bir dille kaleme alıp bir varoluş ve yokoluş demi içerisinde bizlere sunmuştur.
Kitabın daha ilk sayfalarında Toptaş’ın imgeleriyle karşı karşıya kalıyoruz tıpkı bir tablo gibi her bakanın ayrı ayrı anlamlar yüklediği , burada yorumu yazar okuyucuya bırakmıştır.
İlk bakışta Kuşlar Yasına Gider bir baba-oğul öyküsü gibi görünse de doğa betimlemeleri , Ankara – Denizli arası yapılan yolculuk , kasabadaki akrabalar , yol boyunca dinlenen türküler bu öykünün daha fazlası olduğunu kanıtlar niteliktedir.Bunların yanı sıra insan yaşamının başlangıç(doğum) ve bitiş(ölüm) bu çizgide yaşanılanlar dersek roman için basit yalnız bir o kadar da dolu olduğunu göstermiş oluruz. Bu çizgide anlatıcı romanına kaleme mürekkep doldurarak başlaması ve roman sonunda boş bulduğu kaleme tekrar mürekkep doldurarak bitirmesi bizi tekrar başlangıca ve sona götürür.
Anlatım biçimi bakımından ilk bakışta içimizi soğutan bir öykü okur gibi hissetsek bile ilerleyen sayfalarda bir o kadar yumuşak üslubu bizi doğrudan Hasan Ali Toptaş tezatlığına götürüyor.Sayfalarca geçilen köyler , yol boyu dinlenen türküler , yolda görülen at , bahçede bir görünüp bir kaybolan beyaz gömlekli çocuk , dayının zil sesi olarak at kişnemesi şeklinde sürekli çalan telefonu,babanın yanağındaki çıkur tekrarlanan imgeler arasındadır.
“İşte tam o sırada ,yine telefonu kişnedi Hüseyin Dayımın.Kasabanın on bir kilometre uzağında kalan at evin içine girmiş gibi oldu birden,kuyruğunu ve yelelerini savurtarak,beyaz bir rüzgar halinde odanın ortasında dönüp duruyormuş gibi oldu.”(s.226)
Okudukça kendimi Anadoluya sürekli seyahat halinde hissetsem de bu bir yol öyküsü değildir.Yolda anlatıcının dinlemiş olduğu türküleri tek tek dinleyerek kitabın o atmosferini daha da derinden hissetmiş oldum.Yazarın kendi hayatından bir kesit olarak değerlendirip otobiyografidir de diyemeyiz zaten yazar bizim bu düşüncemizi önlemek için kitapta şu satırlara yer vermiştir;
“Okudukça,ister istemez yeniden öfkeleniyorum tabii.Kitabı yazan akademisyen,yazarla anlatıcıyı aynı kişi sanıyordu çünkü;bu nedenle de , bilimsel çalışma yapıyorum iddiasıyla,romanlarımdaki kahramanları kollarından yahut yakalarından,paçalarından tutarak sürükleye sürükleye getirip benim hayatımın orasına burasına raptediyordu.”(s.139)
Gelişen teknolojiyle içinde bulunduğumuz en yakınken en uzak olma insanların iletişim çağında iletişimsizliğini Hasan Ali TOPTAŞ “Öyledir;dediZübeyr; bazı canlıları yara öldürmüyor,muhatapsız kalmak öldürüyor.(s.167)”
“İşte o vakit,sonunda muhatapsız kaldım,muhatapsız kaldım dercesine ellerini iki yana açıyor,boynunu büküp hafifçe içini çekiyor,sonra da başını önüne eğiyordu babam.”(s.232) adeta şiir gibi dizeleriyle bizlere sunuyor.
Romanda umut her sayfada bizlerle beraberdir ; iyi iki evlat , eşinin her şeyiyle ilgilenen güçlü,sevgi dolu bir eş şimdilere güzel öğüt vermeden öğreten bir roman.
Roman içerisinde yol boyu dinlenen türkülerden birkaçına burada yer vermek istiyorum;
– Okan Murat ÖZTÜRK “Dereler Buz Bağladı”
-Neşet ERTAŞ “Cahildim Dünyanın Rengine Kandım”
-Hacı TAŞAN “Aşağıdan Gelir Gelinin Göçü”
-Enver DEMİRBAĞ “Yüksek Minarede Kandiller Yanar”
Bu yol Pasin’e gider
Döner tersine gider
Şurda bir garip ölmüş
Kuşlar Yasına Gider
(Ardahan Türküsü)
İnceleme: Nazlıcan ÖZCAN