Müstakil mutlulukların çatı katı yalnızlığını yaşadığım bir geceden yazıyorum. İç sesim, kalemim ve kalbimi aynı hizaya denk getirebilirsem anlatacağım tam ortasından yırttığım kağıda. Bir dehlize bıraktım üçünü de. El ele verip çıkabilirlerse günebakanlarca karşılanacaklar.
Orta kahvem, loş ışığım ve
EricSatie- OnceUpon A Time in Paris ile ritüeli yaşıyorum masamda. Hayaller hayatlar gibi fonum ile konumum. Masama bir tutam da mutluluk bırakayım istedim ama yine görünmüyordu ortalıkta. Elimden gelse çengelli iğneyle tuttururdum yakama, habire kayboluyor kerata. Ya da bir kaç saniyeyle teğet geçiyor sonsuzluğu bilemiyorum.
Wikipedia kapanmasaydı Türkiye’de annemlerin kuponla aldığı Büyük Larousse’nin M harfine sormazdım onu.
M- Mut – Mutluluk. Ha işte buldum.
Sayfa 38,
Sağ üst köşede kısacık yer vermişler kocaman mutluluğa.
Oturdum tekrar masama, tam ortasından yırttığım kağıdın öbür yarısını aldım elime. Başladım yazmaya. Birden İlhan geldi. Yazmak mutsuz adam işidir diyor İlhan. Yazmak duygu işidir diyorum. Adı her ne olursa olsun. Laleli’ den dünyaya doğru giden bir tramvayda olmak, bir Cemal Süreya dizesinde soluklanmak, Edip ile sohbet edip, Turgut’la çay içmek. Hayal bu ya… Tomris ve Leyla’dan akıl almaktır. Malum ikinci yenicilerle garipçiler birbirine düşmüş, ortaya şiir dökülmüş. Emeği geçenlere sormak lazımdı, çok mu mutlulardı diye. Bilemiyorum, araştırmadım.
Tüm bunları sorgularken;
Kahve bitti
Tükenmez kalemin mürekkebi bitti.
Paris bitti.
Ondan sonra bir şarkı daha bitti.
Bir edebiyat bitmedi bir de cebimdeki kelimeler .