”Yeraltı edebiyatı: Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların dili, sesi.’‘Chuck Palahniuk-Yanık Diller”
YERALTI’NIN AYDINLIK YÜZÜ:HAKAN GÜNDAY
29 Mayıs 1976’da Rodos’ta doğan Günday;ilk öğrenimini Brüksel de tamamladı.Liseyi Ankara Tevfik Fikret Lisesinde okudukan sonra aynı şehirde bulunan Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümüne kaydını yaptırdı.Bir sonraki yıl Universite Libre de Bruxelles Siyasal Bilimler Bölümüne geçti.Öğrenim hayatına Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde devam etti.İlk romanı Kinyas ve Kayra’yı 2000 yılında yazarak edebiyat çevrelerinin de etkisiyle 2003′ te yayımlayarak daha sonra sırasıyla; Zargana (2002), Piç (2003), Malafa (2005), Azil (2007), Ziyan (2009), Az (2011) ve Daha (2013) Doğan Kitap tarafından yayımlanarak okuyucuyla buluştu.2015 ‘te Daha adlı romanı, Medicis’in En İyi Yabancı Roman ödülünü aldı.Ayrıca Daha filme uyarlanadı. Yönetmen koltuğunda Onur SAYLAK’ın oturduğu,roman karakterlerinden olan Ahad’ı Ahmet Mümtaz TAYLAN’ın ve Gaza’yı Hayat Van ECK’in canlandırdığı Daha (More) filmi 2017’de seyirci karşısına çıktı.Türkiye de Daha’yı; sinemada sınırlı sayıda izlesek de film’in izleyenlerden tam not aldığını söyleyebiliriz.Bununla birlikte Hakan Günday, geçtiğimiz yıl Şahsiyet isimli dizinin senaristliğini yaparak farklı bir sektörde de kendini göstermiştir.Dergilerde de görebileceğimiz Hakan Günday’ın Türk Edebiyatında farklı bir albeni yarattığını dile getirsek yanlış olmayacaktır.Yeraltı dünyası tarafından merakla okunan romanlarında içimizde olan; farkında olmadığımız özelliklerimizle dans etmemizi sağlayan Günday, bunu yaparken bize hissettirmeden yapması bir nevi farklı olduğunu hissettiriyor.Belki de bu; romanlarında göreceğimiz ya da benim gördüğüm; kötünün içindeki iyiye, iyinin içindeki kötülüğü ekleyerek oluşturduğu tomurcuğu, kitapların sonuna doğru avucumuza bırakması. O tomurcukla ne yapıp yapmayacağını karar vermemiz ve ruhumuzun gizli köşelerinde yer alan hangi çukura ekerek yeşermesini bekleyeceğimizi görmek adına bir köşede bizi gözetlemeyi de ihmal etmiyor.
Karakterlerinin hepsinin isim seçimine ayrı ayrı özel bir önem veren Günday; Argo kelimelere romanlarında yer vermekten hiç çekinmeyerek çizgisini sürdürdüğü aşikar. Bu sebeple hiç Günday okumayan biri, bir romanını eline aldığında çarpılmış etkisi ile irkilebilir;ancak emin olabiliriz ki aynı romanı üçüncü kez okuyan olsanız bile aynı etki devam edecektir.İlk başta nefret edebilir; sonradan karakteri tüm özellikleri ile benimsediğinizin farkına varabilirsiniz.Bir röpörajında belirli bir okuyucu kitlesinin olmadığını söylese de yeraltı sevenlerin kitaplığında ve zihinlerindeki küçük mavi kutuda sekiz kitabının yer aldığından ve ihtiyaçları olduğunda çıkarıp bir cümle okudukların şüphem yok.
Romanlarındaki aforizmalardan bahsetmeden önce; Yazar’ın en beğendiği romanının Az olduğu, hayatında önemli bir yeri olan romanın Louis-Ferdinand Celine tarafından yazılan Gece’nin Sonuna Yolculuk olduğu ve sıkı bir Oğuz Atay okuyucusu olarak Oğuz’a Az’da dolu dolu yer verdiğini belirtmeden geçmeyelim.
8 FARKLI ROMANDAN AVUCUMUZA KONULAN 8 FARKLI TOMURCUK
”Kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni yarındı. Lotonun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli sözcük: yarın.” (Kinyas ve Kayra)
”Hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana.Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz.İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü.Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.” (Zargana)
“Dibe vurmak diye bir şey yok”dedi içinden.”Çünkü dünyanın dibi yok.En fazla da yerin dibine geçerim,oradan da girer,dünyanın öbür tarafından çıkarım.Biraz da oralarda dolanırım.” (Piç)
”Sizin en büyük sorununuz da bu.İlk tanışmada yakınlaşıp, birbirinizi tanıdıkça uzaklaşıyorsunuz.” (Malafa)
”Önemli olan tanrının bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanı çalamayan bir usta gibi, tanrı da insandan doğru ses çıkaramamıştır. Bu yüzden tanrı hariç bütün güçlü insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir.” (Azil)
”İnsanın kullandığı ilk alet de başka bir insandı.” (Ziyan)
“Bekleyin!” demişti. “Burada bekleyin onlar size gelecek.”
“Kimler?” diye sormuştu Filipinli.”Hayatının anlamını bulmuş olanlar. Hayatlarını adayacakları şeyi bulmuş olanlar gelecek. Siz de kalplerini söküp, yerine, o şeyleri koyacaksınız. Sonra da kalpleri fırlatıp atacaksınız!” “Ama…” demişti Kızılderili. “Kalpleri olmadan nasıl hayatta kalırlar?” “Göreceksiniz!” demişti bina da. “Peki ya kimse gelmezse?” diye sormuştu Filipinli. “Kim kalbinden vazgeçecek kadar kendini bir şeye adayabilir ki?” “Onu da göreceksiniz !” demişti bina.
“Ya hayatlarının anlamını bulamayanlar?” diye söze girmişti Kızılderili. “Onlar ne olacak?” “Onlar da, göğüslerinde bir et parçasıyla canlı canlı çürüyecekler. Ve buna da yaşamak demeye devam edecekler!” (Az)
“Diyor ya Aşık Veysel, ‘iki kapılı bir han’ diye? Ondan cereyan yapıyor bu hayat! Onun için üşüyorum hep. Gideyim de kapatayım birini!” (Daha)
CEYDA OKTAY