Al nefes ver nefes, aldım sonunda ve verdim nefesimi, kalbimin atışı yavaş yavaş normale dönüyor. Hüznüm hayatımın önüne geçtiğinde bazen nefes alamıyorum ben. Sanki bu soyut var oluş somut var oluşumun önüne geçiyor. Ve sanki bana inatla, beni dikkate alırsan sana problem olurum diyor. Bugün o günlerden biri, o yüzden bileklerimden göğsüme doğru uzanan bir sızıyla nefes nefese kalıyorum.
..
Birkaç yıl önce bir psikoloji eğitimine katılmıştım ve sunum yapan psikolog şöyle söylemişti “danışanlarıma, önce yürüme ödevi veriyorum çünkü beden oyalandığında zihin daha sağlıklı oluyor ve iç huzursuzluğunu yenme konusunda kişi kısmen daha başarılı oluyor.” Söz dinliyorum ve böyle günlerde üstümü değiştirip kahvemi hazırlayıp çarçabuk evden çıkıyorum. Yorulana kadar yürüyorum, bu hem sakinleşmemi hem de öfkeyle hareket etmeden önce mantıklı ve en doğru kararı vermemi sağlıyor. Yine öyle yaptığım bir gün bugün, üstümü değiştirdim, kulaklığımı yanıma aldım, kahvemi hazırlayıp ayakkabımı giydim ve yürümeye başladım.
Daha önce hiç yürümediğim bir yolda nereye gideceğimi bilmeden yokuş yukarı yokuş aşağı yürüdüm durdum. Artık unutmak için hazırım, kendimi hatırlamak içinde. Bilmediğim bir yolda, kendi hayatımın yabancısıyım çok uzun zamandır. Böyle yürüyüş kaçamakları da yapmasam kafamın içindeki sesi duyabildiğim falan yok. Kalbimden zaten haberim yok. Kendimin hem yabancısı hem de en büyük yanılgısıyım yürüdüğüm bu yolda.
Kahvemi yudumlamaya başlıyorum, kulağımda kulaklık Füruğ’un o muazzam senfonisinden Golha’yı dinliyorum. Küskün kederime inat “hadi biraz gül!” diyor bana. Gülmeye öyle hasretim ki dudaklarım kıvrıldıkça suretim tebessümleniyor.
..
Canım çikolata istiyor yürürken, kahvenin yanında iyi gideceğini düşünüp köşedeki markete gidiyorum hemen. Asla yemeyeceğimi bildiğim halde ikinci çikolatayı da alıp çıkıyorum marketten. Yakınlarda bir okul bahçesi var oraya doğru yürüyorum. Oyun parklarında işleyen dünya düzenini hep çok seviyorum. Hepsi sıra beklemeden eğlenebilecek kadar zeki çünkü. Salıncağı beklerken kaybedecekleri zamanı tahterevalli de geçiriyorlar. Üstelik kapitalist düzen burada asla işlemiyor. Cinsiyet kavramının da ayrıca hiçbir önemi yok. Demin 8 yaşlarında bir kız çocuğuyla 6 yaşlarında bir erkek çocuk aynı salıncakta kahkaha atarak beraber sallandılar. Ve ben tüm bu gereksiz detayları fark edebildiğim için kendimden utandım. Utandım çünkü o parkta herkes el ele, utandım çünkü o parktan bir kez çıkınca insan, sadece ayrışmaya bakıyor. Ah o kutuplar sahiden iki ucumu dünyanın ve biz ne olduda ekvatoru beğenemedik hiç bilmiyorum.
..
Farsça müzik dinlemeyi çok seviyorum. Derine indikçe daha derine iniyor sanki notalar. Şimdi dinlediğim şarkıda onlardan biri Mahsa Vahdat’ın “Ha Leyli” şarkısı, tepeden tırnağa her hücremde yankılanıyor sanki şarkının sözleri “Güldürmesen öz gönlünü, gülmez yüze Allah”. Öz gönlü tebessüm eden bir çocuk geliyor o sırada parka, ailesi yanıma oturuyor hafifçe başımı sallayıp tebessüm ediyorum. 3 yaşlarında bir çocukları var, zar zor duruyor dengede. Kim bilir kaç katı ki parktaki oyuncaklar heyecandan yerinde duramıyor. Adımları emin mi bilmem ama kalbi o kadar emin ki hemen kaydıraklara doğru çıkıyor.2si büyük 1i küçük toplam üç kaydırak var parkta. En küçüğünü beğenmemiş olacak ki iki büyük kaydırak arasında gidip gelip duruyor öylece. Gülücükler saçmasına rağmen asla kaydıraktan kaymıyor çünkü cidden kocamanlar. Annesi, çocuğun kendine zarar verecek bir hareket yapmadığından emin olmak için ayağa kalkıyor. Çocuk, annesinin ayağa kalktığını görür görmez en büyük kaydırağın başına gidip atıveriyor kendini. İşte tam o sırada yemeyeceğim ikinci çikolatayı kime almış olduğumu fark ediyorum.
..
Güven o kadar kuvvetli bir duygu ki insan bir kere güvendi mi alacağı hasarı düşünmeden bırakıyor kendini sevdiğinin kollarına. Yaralansa da, dizleri kanasa da biliyor ki o yaraları sarar güvendikleri. İnsanın kendinden emin olamayışına vereceği tek cevabı sevdiklerinden emin olması belki de.
..
Annesi dönüp yan tarafıma oturuyor. Çikolatayı çocuğa vermek için annesinden izin istiyorum. Çocuğa elimi uzatıyorum, bir frambuazlı çikolataya bir yüzüme bakıyor. Öyle gerçek ki gülümseyişi gözlerimi doldurmayı başarıyor. Sayensin de içimde üç yaşımda bana gülümsüyor. Lunaparklarda mağlup varsa galibinde olmadığını biliyorum. Zaten tahterevallide bir çıkıp bir inenlerinde sesi de benim kalbime yetiyor.