RİO’YA KIRMIZI PELERİN GİYDİREN KADIN: ASLI ERDOĞAN ve KIRMIZI PELERİNLİ KENT ROMANI
“Kafesine dön, küçük kanarya, kafesine dön! Vakit varken… O açık pencere senin uçurumun!” (s.20)
Kırmızı Pelerinli Kent, Aslı Erdoğan’ın Rio de Janerio’da yaşadığı dönemi gözlemleriyle, tanık olduğu olayları ise kendi penceresinden bizlere sunuyor. Herkesin kendi içinde bulunduğu şehri “Dünyanın en güzel yeri” diye nitelendirmesinin bir başkaldırısıdır roman. Turist el kitaplarındaki o şaşalı fotoğrafların aslında arka bahçelerinde sulanmadan kuruyan çiçeklerin veya çok sulandığı için küflenen toprağın kokusunu kitabın sayfalarını her çevirdiğinizde yüzünüze vurduğunu hissedersiniz.
Az sonra Rio sokaklarına çıkacaksınız. Korkunçluğunu her an duyuran bir varlığın ok menzilinde bir yolculuk olacak bu; ölümün kötü kokulu soluğu sürekli yüzünüzde; karanlık ve sapkınlıkla yüklü bir bakış hep sırtınızda…Bir kuyunun üzerine eğilmiş ve ansızın,aslında onun sizi izlediğini fark etmişsiniz gibi … (s.11)
Brezilya’nın Rio de Janerio (kısaca Rio) şehrine giderek orada yaşayan bir Türk kadını Özgür’ün hikâyesini anlatıyor. Roman Özgür’ü anlatırken, romanın içinde Özgür de “Kırmızı Pelerinli Kent” isimli bir roman yazıyor . Özgür yazdığı romanda ana karakterin ismini bizden saklayarak kendi baş harfi ‘Ö’ yü kullanmıştır. Böylelikle roman içinde roman ile karşı karşıya kalırız. Romanın ana karakterinin adının Özgür olması aslında roman için bizlere ipuçlarını sunuyor yazar özgürlüğü aramak için kendi ülkesinden okyanusun ötesine gidiyor.
“Hayata kafa tutan kız çocuğu ‘dünyanın en tehlikeli kentini seçerken, insanoğlunun karanlıklarına bakmak istemişti yalnızca .”(s.14)
Romanın değişik bir kurgu yapısı, anlatım biçimi var. Romanın bir yazarı bir de anlatıcısı var ve bunlar roman sürerken birbirinden farklı kişiler olduğunu anlıyoruz. Anlatıcı Özgür’ün yaşadıklarını aktarırken, aralarda Özgür de romanıyla duygularını, gördüklerini, yalnızlığını, acılarını yazıya döküyor. Ö’nün hikâyesini yazıyor. Bu anlatım biçimini daha evvel Türk ve dünya edebiyatındaki birçok roman ve öykücüde karşılaşmıştık.
Roman içinde Aslı Erdoğan tanımlamalardan, benzetmelerden, betimlemelerden fazlasıyla yararlanıyor ve Rio şehrini hiç görmeyen okuyucuya tasvir ederken aynı zamanda bilgilendirme amacı da güdüyor. Örneğin;
Unutmayın! Karşınızdaki Rio de Jenario isminin “Ocak Irmağı” anlamına geldiğini biliyor muydunuz? (s.12)
Bir Anı-Roman niteliğindeki “Kırmızı Pelerinli Kent” Aslı Erdoğan’ın iç dünyasının yansımalarıdır. Herkesin zayıf yönlerinin bulunduğunu ve mühim olanın bunları imzana dönüştürebilmek olduğunu söyler.
Aslı Erdoğan’ın öz yaşam öyküsüne ilk baktığımda şu satırlar karşımdaydı: Bir sabah uyandı ve artık bir fizikçi değil, yazardı. “Az sözcükle çok şey anlatan yazar” olarak tanınırken romanlarını ve öykülerini okuduğumuz zaman yerinde bir tanım olduğunu görüyoruz.
Aslı Erdoğan’ın romanlarının karakterlerinde cinsler arası rol paylaşımı geleneklerini kırıyor. Kahramanlarının kadın mı, erkek mi olduğu önemli değil kendini ve kahramanlarını önce insan olarak görüyor. Bir röportajında şunları söylüyor; “Rüyayı, kendi rüyasını gerçekleştirmek ölümü yaşama dönüştürmek için yazıyorum.”
Kendisini, kadınlığını, cesaretini, özgürlüğünü kanıtlamak için sınırları zorlayan insanın varoluş serüvenini buluruz roman ve öykülerinde. Yaşadığı her şeyin tıpkı çocukluğu ve gençliği gibi geçici olduğuna inanıyor ve tutkuyla yazıyor. Kırmızı Pelerinli Kent romanının her satırında kendisini bulduğumuz Aslı Erdoğan’ı romandan bir alıntı ile incelemeye devam edelim.
“Yeniden doğmadan önce cehennemi aşmak gerekiyordu belki.”
Rio’da yalnızlığı, açlığı, aşk acısını, insanın sefaletinin en uç noktalarını görmüş; bundan dolayı da artık bu şehri anlatmak istemişti; belki de yazarak gördüklerini unutabilir, yaşadığı acılardan bu şekilde kurtulabilirdi. Yazarın özgürlüğü arayışından daha önce bahsetmiştim fakat bu özgürlük onun için cehennemsi bir özgürlüktür ve benim aslında başlangıç olarak değerlendirdiğim yazarında sıfır noktası olarak nitelendirdiği bir varoluşsal arayış kitap sonuna kadar roman karakteri olan Özgür tarafından Rio’nun sokaklarında, kafelerinde -defterine yazmaya çalışırken- arar. Onun için ne ifade ediyor, bilinmez ancak bu sıfır nokta arayışı hep devam eder.
“ Sıfır Noktasına varan herkesin bildiğini o da biliyor artık, insanın yoluna çıkan bütün cesetler, onu tek bir yerinden, en zayıf yerinden vurur: Kendi içindeki cesetten.” (s. 124)
İnsanın en karanlık yönlerine inmeye cesaret eden yazar, okuma serüveninde bizide kendi hayatımızın karanlıklarına itiyor, düşündürtüyor ve adeta bize bunu yaptırırken Rio’da da dolaştırıyor. İnsanın yaşama serüveninde ki çözümsüzlükleri, anlaşmazlıkları yalın bir biçimde, zengin bir kelime hazinesiyle, bilinç akımı tekniğiyle, gözlemcilik ve saptama gücünü kullanarak bizlere “Kırmızı Pelerinli Kent” kitabında sunmuştur.
Oysa şu an, önümdeki beyaz boşluğa sıraladığım harflere bakıyorum, o adamı göremiyorum. Onu anlatacak bir dilden yoksunum henüz. Yeterince güçlü, yeterince gaddar, yeterince merhametli değilim. Yeterince aç kalmış değilim. Sözcükler ona yaşamını geri veremez, ama en azından adını iade edebilir: O bir İnsan’dı. (s.119)