Uzadıkça uzuyor bazı zaman dilimleri. Gözlerimdeki nemi benden başka kimsenin fark etmemesi gerekiyor. Derin bir nefes alıp, kalbimden çıkan ama firar edemeyen her sözcüğü düğümleyip oracıkta yutkunmam ve bunu gözlerimdeki nemi bastırırken yapmam gerekiyor. Belki birazdan bir şeylere cevap vermem gerekir diye, sesimdeki ürkek titrekliği kontrol ederken, gözümdeki nemin yaşa dönüşmemesi ve boğazımda düğümlenen her şeyin yerini basit bir gülümseyişe bırakması gerekiyor aynı zaman içinde.
Gizlenerek yaşamanın makul bir ölçüsü var mı dersiniz? Korktuğu için değil, anlatmaktan pas tuttuğu için sözcüklerimin içimden çıkarken daha fazla gıcırdamasını istemiyorum artık.
Anlamayan hiç anlamıyor çünkü, anlatanların suskunluğu bu yüzden en çok kendine. Üstelik bu, içimin daha fazla mücadele etmeye dermanı kalmadığından da değil, bu tabiatın bir parçası olmayı beceremediğimden sadece. Ait değilim bu boşluğa, bu yüzden gidersem de bir daha dönemem hiçbir yere. Konuşmaya başlarsam bir daha asla susamam. Hiçbir ayrılık mektubunun sonuna adımı yazacak kadar da yalnız bırakamam kimseyi. Ben bu düzenin eksik parçası değilim. O yüzden yakışmıyorum bu resmin hiçbir yerine. Nerede dursam çok fazlayım, nereye sürüklensem çok eksik, kendi başıma durduğumdaysa çok esrik.
Sen hiç ağladın mı bir balık akvaryumunda kımıldamıyor diye? Ben çok ağladım. Çünkü mavi beyaz pullarıyla o balık, akvaryumun hiçbir yerine yakışmıyordu. Mutlak sonda, elbet bir gün ters yüzecekti akvaryumun içinde ama o, öylece kımıldamadan durmayı seçiyordu.
Ait olmadığın bir yerde şartların fevkalade oluşu daha da yaşanılabilir kılabilir mi ki o hayatı? Kılmıyordu. O gün anladım ait olamadığımı bu yere. Ben bu yerin yabancısıydım. Bu yerde, sizden daha çok ağlatır beni yağmur ve daha sert eser rüzgâr içime…
Dua etmeyi bilmem sizin dilinizde, beklerim sadece. Kendimi bildim diye de değil, zamanın beli bükülsün diye. Çünkü bu düzen bana göre değil. Akvaryumda balık yetiştirmek de. Yetiştirmeyi bildiğim tek şey kendimim. Ben bu çarkın dişlilerine sığamam, öğrendim. Ve size, hiçbirinize öğretemeyeceğimi de kabullendim. Ne yaparsam yapayım, sözcüklerim asla yetmeyecek içinizdeki boşluğu doldurmaya. Ve ben boynu bükük bir kabullenişle anladığınızı sanmakla yetineceğim. Sonunda, en sonunda kendime yetmeyi öğreneceğim ama kafamın içindeki sesi, sizden hep daha çok seveceğim.