Girizgâhı öyle kısa öyle net ki uzun uzadıya anlatmıyor kendini, “Kemal Hamamcıoğlu, İstanbul’da köpeğiyle yaşıyor.”. Onun bilmemizi istediği kadarına saygı duyup kitabı okumaya başlıyorum. Alışılmadık bir ithaf karşılıyor okuru, beklide benim okumaya alışık olmadığım bir ithaftır bu, bilemiyorum. “Ağaçtan düşen karga yavrularına.”ymış kitabımız. Okudukça aşina oluyorsunuz zaten kedilerin, köpeklerin hikâyenin olmadık yerlerinde eksik parçaları tamamlamasına, üstelik sokaklarından firar eden o kedilerin peşinden gitmekte istiyorsunuz bir süre sonra. Kitabı okumaya parça hikayelerle başlıyorsunuz, öyle gündelik öyle içimizden bir hikaye ki sanki bir dostunuzun başından geçenleri okuyor gibi oluyorsunuz. Ancak ne yalan söyleyeyim beni o hikayelerin aralarına serpiştirdiği şiirleriyle ele geçiriyor yazar. Zaten kitabın adı da o şiirlerden birinin içinde geçiyor.
Öyle Birine Âşık Ol ki
Canım
Birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevmek lazım
His boşluğu ve iç burkulması diye bir şey varmış
Çok sevince anladım
Hayat, o evde yerin yok diyor
Yerini bil
Evdeki ve sokaktaki tüm savaşları kaybettiğim yerdeyim
Hala, güzel olduğunu bilmeden
Güzel duranı seviyorum
…
Kitabı okumaya başladığınızda içinizde bir sonraki şiire kavuşmak için bir hasret duyuyorsunuz. Sanki yazar senin, benim ya da bir diğerinin hayatının içinden, ortak paydadaki yürek yangınlarından bahsediyor. Yalnız olmadığını her satırında hissettiriyor okura. Kalbinin içindeki o hüzün rüzgarını derleyip toparlayıp sözcüklere döküyor ve okurun gönlünü almayı biliyor hep son satırda. “Geçti, geçti desin biri. Hiç geçmesin… Artık seninde bir şiirin var! Geçti… Geçti…” Gözlerim dola dola okudum ben her şiirini ve bir teselli gibi hepsinin sonun da “Geçti, geçti…” dedim kendi kendime.
Ancak Kemal Hamamcıoğlu’nu bu kadar özümsememin tek sebebi kitabı değil, şiirleri için çektiği performans videoları. Kitapta geçen şiirlerin hepsini farklı bir oyuncu seslendiriyor videolarında. Gonca Vuslateri-Böyle Sevme Kimseyi, Büşra Develi-Aklıma Ne Zaman Gelsen, Hakan Kurtaş-Dudakların Kanlı Sevgilim, Şükran Ovalı-Ev Soğukken Affettim şiirlerini seslendirirken daha birçok sanatçı kitaptaki şiirlerin sesi oluyor.
O, Ayşe Arman’a verdiği röportajda “Yazdıklarıma hiçbir zaman şiir demedim, okuyanlar dedi” dese de, bence gündelik dili kullanırken sanatlı sözleriyle okuru boğmayan ancak bir taraftan da size sözün anlamını uzun uzadıya düşündürmeyi başarabilen bir şair kendisi. Bunu yalnızca şiirlerinde de hissetmiyorsunuz zaten. Hikâyelerinde de şiirsel bir anlatımı var Hamamcıoğlu’nun, “Belki de insan sadece kendinde olanı arada bir görüyor ötekinde. Çocuğun yalnızlığı ve taksicinin yaşlılığı. Bağırmaktan ne zaman vazgeçtim?”. Kahramanın sık sık kendi hayatını irdeleyişine hatta ilmek ilmek edişine şahit oluyorsunuz hikayeyi okurken. Sıradan bir konuşma sırasında kahraman bir anda yazamayışını “Kendi gölgemin bile en uzağındayım.” diyerek ifade edebiliyor. Kafasının içindeki sesi, söz oyunlarıyla anlatmayı seviyor sanki Kemal Hamamcıoğlu. Öyle sıradan bir hikayenin içinde bir an soluklanıp, kendi hikayesine bakıp derin bir iç çekiyor ve biz o iç çekişi sayfalarca okuyoruz.
Şiirlerinde aşkı, karamsarlığı, vazgeçişi, umut edişi birbirinden uzak manalara düşmüş her duygunun bir temsilini anlatıyor. Okurken çok seviyorsunuz, çok küsüyorsunuz, çok barışıyorsunuz kendi hikayenizle. Bence onun okurda yakalamaya çalıştığı şeyde tam olarak bu zaten. Kemal Hamamcıoğlu’nun, Esra’nın, Barış’ın, Suzan Teyze’nin hikayesini okumuyorsunuz, okuduklarınız sizin hayatınızdan birkaç kesitin şairane bir yansıması olarak duruyor karşınızda. Sevgilinizden ayrılışınızın içinizde bıraktığınız sızıyı, annenizin size sımsıkı sarılmasını sağlayan şefkatini, en yakın dostunuzun siz iyi olun diye uzun uzadıya yaptığı sohbetlerinin hepsi kitabın her sayfasında fazlasıyla mevcut. Ben onun kelimelerle oyunlar oynamasını, uzayan kısalan saçların hikayesini anlatmasını, kedilerin geçtiği sokaklarda oyunlar oynatmasını çok sevdim. Ne diyelim, okuru bol olsun.
İnceleme; Beyza Büşra Erol