https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Otoyolla aşağıda akan derenin arasındaki yamaçta yüzüstü yatan, üzerini kar kapatmaya başlamış cesedi çevirmeden, buldukları halde, fenerleriyle inceleyen üniformalı iki polisten birkaç adım ötede; hamburger kuryesi genç adamı aralarına almış, sivil giyimli iki polis daha vardı.
Başındaki kar maskesi sebebiyle yüzünün küçük bir bölümü görünen delikanlı sinirleri bozulduğundan titriyor; korku dolu gözleri polislerden bir birine, bir diğerine gidip gidip geliyordu. Ellerini görmeye tahammül edememesi sivillerin dikkatini çekmişti. Bedeninin o parçalarını ya kollarının altına ya da ceplerine gizliyordu.
Sağında duran iri kıyım polis sordu:

Adın ne senin?
Furkan!
Gürkan?
Furkan, Furkan amirim!
Evvelce, polisler gelir gelmez anlattıklarını tekrarlamaya başladı:
Ben şu arkadaki siteye, Gonca Sitesi A Blok 12 Numara’ya üç tane hamburger götürmüştüm. Güvenlik yoktu. Apartman giriş şifresini biliyordum. Telefonda sipariş alan arkadaşa not ettirmişler. Benim motosiklet ehliyetim mevcut efendim. Gerekirse gösterebilirim. İlkelerim gereği…

Boğazı gıcıklandı. Öksürdü. Yutkunurken yüzünü ekşitti. Derin nefes alıp bıraktıktan sonra devam edebildi:
Kapıyı birkaç kez çaldım. Bekledim. Tam zile uzanmıştım, kadın açtı hocam. Üzerine kırmızı bornoz, ayaklarına tavşan başlı terlikler giymişti. Saçları ıslaktı. Bir lira yirmi beş kuruş bahşiş verdi bana!

Cebinden çıkardığı bozuk paraları gösterirken, yirmi beş kuruş karların arasına düştü.  Eğilip aldı.
Neredeyse kelimesi kelimesine aynıydı. Yalnız bu defa, motosiklet ehliyeti olduğunu sıkıştırmıştı araya.
Sabırla dinlediler.
Geliştirdi. İlkinde anlatmadığı şeyler dökülüyordu ağzından:

Üniversite öğrencisiyim. Sanat tarihi bölümünde okuyorum. Yarım dönem uzadı okulum. Yirmi gündür hamburgercide çalışıyorum. Geçen yıl pizzacıdaydım. Ondan önce dönercide…  Kredi kartı borcumu kapatmam lazım. Yeni telefon alınca kirayı aksattım. Musa Abi idare etti sağ olsun. Askere gideceğim amirim. Annem ev hanımı, babam taş ocağından emekli. Maaşı az. Bir de arkadaşı tarafından dolandırıldı!.. Ekip biçtiği tarla gitti. Ev kira… Hepsi benden küçük üç kardeş… Selim on beş yaşında. Uyuşturucuya alıştı. Bulamayınca kırıp döküyor. Tedavi ettirmeye uğraşıyoruz!.. Halbuki…

Aklına gelen her neyse, söylemekten vazgeçti. Arkasını döndü, eliyle gösterdi:
Yola ulaşmak için şu köprüden geçiyordum. Gördüm. Uyuyup kalmış zannettim. Hava soğuk. Kar yağıyor. Açık yerde donar!.. Herkes aynı şeyi düşünmez mi?
Gerek duymadılar cevap vermeye. Dik dik bakıyorlardı sadece. Uzun saçlı sivilin ilgisini diğerine göre fazla bulduğundan, ona dönerek anlatmayı uygun gördü:

Uyandırmak istedim. Uyanmadı!.. Eğer uyansaydı, motorun arkasında evime götürecektim… Kardeşiz!.. Harun’la birinci sınıftan beri beraber oturuyorduk. İyi çocuktur. Onu da kardeşim bilirim. Babaannemin halasının torununun oğlu… Ablasıyla benim amcam nişanlandı. Yaz başında evlenecekler. Harun bitirdi gitti. KPSS’ye hazırlanıyor şimdi. Vallahi götürecektim!.. Karnı açsa, çorba ısmarlardım!.. Kalan makarnayı buzdolabına koymuştum. Biraz yoğurt… Kardeşiz amirim!
Üniformalılar yavaşça cesedi çeviriyordu. Siviller de yaklaştı.
Furkan arkalarında kalmasına rağmen susmamıştı:

Halim’le Ergin beni bekler… Son servisimdi. Motoru teslim edip… Çevre kirliliği, betonlaşma üzerine kısa film çekmeyi tasarlıyoruz. Senaryo üzerinde…
Uzun saçlı sivil hışımla döndü. Çatılmış kaşları… Zıpkın kadar deliciydi bakışları. İşaret parmağını dudaklarının üzerine bastırdı.
Tehditkâr duruşa karşı koymasa da, nefes yumuşaklığında fısıldadı:

Ölü mü?  Öldü mü o ya? Yaşıyordur belki… Ambulans, doktor… Gelemediler!..
Fenerin ışığı; gözleri kapalı, başı açık, saçlı sakallı adamın bedeninde gezdi.
Görünürde bir şey yok. Darp, kan falan… Tanıyor musunuz? diyen, üniformalılardan zayıf olanıydı.
Başlar sallandı; dudaklar büzüldü.
Bu civardan değil, dedi iri kıyım sivil.
Ben de çıkaramadım, dedi göbeği pantolon kemerinden dışarı taşan üniformalı.
Sanat tarihi öğrencisine döndüler:
İyice bak bakalım!
Görmüşlüğün var mı?
Sizin mekâna gelir miydi?
Sokakta, parkta rastlamışsındır!
Ellerini koltukaltlarına sokmuştu:
Tanımıyorum. Hiç görmedim. Bilmiyorum. Köprüden geçerken… Üşümesin… Hava soğuk ya, donar abi! dedi hızlı hızlı dizerek sözcükleri.
Kıvranıyordu. Feneri yüzüne çevirince üniformalı zayıf polis, gözleri kamaştı.
Sokulsana oğlum biraz!.. Korkma, yemez seni… Oradan nasıl tanıyacaksın?!

Azarlanmak itti onu… Zorladı, bir adım attı; ancak fazlasına gücü yetmedi. Kaldı.
Görmesine, tanımasına engelmişçesine:
Başındakini çıkar hele!.. Banka soyguncuları gibi, dedi aynı polis. Sesi sertti.

Telaşlandı. Tepesinden tuttu çekti maskesini. Siyah, gür saçları karmakarışıktı.
Böyle bağırmak, ezmek… Suçsuz bir insana karşı takınılan tavır!..
Ben… Ben baktım komiserim. Yüzünü gördüm… Tanımıyorum. Vallahi billahi… Mushaf çarpsın tanımıyorum abi!.. Zaten buralara, bu semte gelmezdim hiç!
Burnuna yaklaştırdığı ellerini koklayınca midesi bulandı. Öğürdü; ama kusmadı.
Başım dönüyor!.. Gözlerim karardı. Kötü oldum ben, diyerek yere oturdu.
Evsiz! dedi uzun saçlı sivil.
Etraf hep site… Gecekonduları temizlediler. Yedi yüz bine, sekiz yüz bine satıyorlar daireleri… Kiralar iki binden aşağı değil, deyince iri kıyım, göbekli üniformalı hayretini gizleyemedi. Önden uzun bir ıslık çaldı. Bitiminde:
Yedi yüz bin… Sekiz yüz bin! diye haykırdı gözlerini iri iri açarak.
Kısa süren sessizliğin arkasından:
Neydi adı? Şarkıcı… Çok benziyor, dedi iri kıyım.
Anımsayamadı benzettiği şarkıcının ismini. Yardım eden çıkmayınca, üzerinde durmadı. Çömeldi; cesedi sıkı sıkı saran eski, kalın paltonun ceplerini yokladı. Düğmeleri çözdü; içteki gömleğin cebine el attı.
Ortadan katlanmış bir kağıt… Açtı. Fener tutuldu kağıda:

YAMAN KORAY KÜLTÜR MERKEZİ
Oyunun Adı: Kaçura’ya Kurt İndi
Tarih           : 9 Şubat 2017 Perşembe 20:30
Koltuk         : F 17
Fiyat            : 20 TL
Tiyatro bileti, dedi uzun saçlı sivil.
İri kıyım yineledi:
Tiyatro bileti!
Göbeği kemerinden dışarı taşan üniformalı, evsiz birine ait olduğunu tahmin ettikleri cesedin ceplerini tekrar yokladı. Belki gözden, elden kaçan bir şey…
Kaçura?.. Neredeydi Kaçura? diye sordu iri kıyım, elindeki bileti incelemeye devam ederken.
Kafası başka bir şeyle meşguldü uzun saçlı sivilin. Umursamazca yanıtladı:
Bilmiyorum. Hiç duymadım!
Dağlık bir yer… Okyanusta galiba… Öyle kalmış aklımda!..
Boştu. Ne kimlik, ne beş kuruş para… Sadece, tek kişilik tiyatro bileti…
Uzun saçlı sivil, gözü bileğindeki saatte, açıklamaya girişti:
Bugünün tarihi… Oyun iki saat sürse, on buçuk…
Hepsi ona bakıyor; dikkat kesilmiş, söylediklerini dinliyordu:
Bir saat yürüse… Hesap ortada!.. Demek ki, oyundan çıkıp buraya gelmiş…
Üzerinden otobüs kartı çıkmadı. Bu tarafa minibüs işlemez. Belki sevabına… Ama yürümüştür, dedi iri kıyım.
Neden, diyerek yerinde bir soruyu ortaya atan göbekli üniformalıya döndü yüzler.
Uzun saçlı sivil görev bildi. Feneri aldı; yürüdü. Biri hariç, diğer polisler de peşinden gitti.
Tek başına kalan zayıf üniformalı mırıldandı kendi kendine:
Şarkıcıya falan benzemiyor. Ne şarkıcısı?.. Hangi şarkıcı?.. Saçlarını kes, sakalını kısalt biraz… Aynı bizim Terzi Niyazi. Tıpa tıp!.. Eşekler kovalasın!
Sevmezdi babasının ortağı terziyi. Sıkılı dişlerinin arasından tıslamalı bir küfür saldı.
İşte! dedi iri kıyım. Şuraya şuraya!..
Teneke, tahta, karton ve naylondan; ancak emekleyerek geçilebilecek kadar alçak girişli, salt yatar vaziyete uygun, çalıların arasına yapılmış, gözlerden gizlenmiş barınak, adamın onca yolu yürüyerek neden buraya geldiğini açıklığa kavuşturuyordu.
Feneri hala cesedin üzerinde gezdiren zayıf üniformalı:
Cebinde başka parası yok… Evsiz… Karnını doyuracağına tiyatroya mı gitmiş? derken anlam veremiyordu. 
Toplandılar. Dört polis, saygı duruşundaymışçasına ayakta, sessiz; kırklı yaşlarını sürerken, hayattaki son gecesinde son parasıyla oyun seyretmeyi tercih eden fâninin cesedine bakıyordu.
Furkan gerideydi. Islak yerden kalkamamıştı. Kolonyalı mendille, ellerine sindiğini düşündüğü kokuyu temizleme çabasındaydı. Montunun göğüs cebindeki telefon çalmaya başlayınca irkildi!..
Ve kar, hepsinin üstüne iri iri yağıyordu. Ayrım gözetmeksizin…