https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Cengiz Aytmatov, Kırgız edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Tam adı Cengiz Törekuloviç Aytmatov olan yazar, 12 Aralık 1928 tarihinde Kırgızistan’da doğmuştur. Eserlerinde milletinin tarih boyunca kazandığı değerleri büyük bir ustalıkla işleyen Aytmatov, bu değerlerin meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri kullanırken Kırgız kültürünü milletine yeniden hatırlatmayı amaçlamıştır. Kendine görev edindiği bu amacını şu sözleriyle ifade etmektedir:
” Her yazar milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini, kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın, milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine genişletmek ve evrensel olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar ‘tipik insan’ı ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”

Yazar 1970’de yayınladığı Beyaz Gemi romanı ile edebiyat âleminde büyük bir yankı uyandırır. Romanın ilk sayfasında geçen cümle bize gerçek ile masalın birleşiminden oluşan bir hikayenin anlatılacağının sinyallerini vermektedir.
”İki masalı vardı. Biri kendi masalı idi. Onu kimse bilmezdi. Öteki dedenin anlattığı masaldı. Sonra hiçbir masal kalmamıştı.”
Geçmişi temsil eden dede ile geleceği temsil eden bir çocuğun hikayesidir Beyaz Gemi. Romanın baş karakteri olan çocuğun adı romanda hiç geçmez. Ancak yaşadığı, hissettiği her duygu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmektedir. Yayınlandığı ilk günden beri büyük yankı uyandıran bu eser günümüzde de tartışma konusudur. Tarihi bir efsaneyle gerçeğin uyumunu en iyi şekilde bizlere aktaran yazar, vermek istediği mesajla da okuyucusunu kendine bağlar. Aytmatov usta kalemiyle yaşanan olayları realizm yoluyla çocuk edebiyatına sokar.  Bu nedenle bu eseri okurken neyin gerçek neyin masal olduğunu anlamakta güçlük çekeriz.
Romanda masal anlatıcı olarak bilinen Mümin dede tarihine bağlıdır. Ve hayatta ki tek mutluluğu annesi ve babasının terk etmesi sonucu ona kalan küçük torunudur. Mümin dedenin bu küçük torununun tam anlamıyla hayal dünyası çok güçlüdür. Dedesinin anlattığı bütün efsaneler küçük çocukta büyük etki bırakır. Özellikle Boynuzlu Maral Ana efsanesi.
Geniş bir hayal dünyasına sahip olan çocuk, dürbünüyle hergün gölde yük ve yolcu taşıyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalık yapan babasının da bu gemide çalıştığını düşünürür ve bu yüzden balık olup bu gemiye ulaşmayı, babasına yaşadıklarını anlatmayı düşler.
Çocuk romanda anlatılan Boynuzlu Maral efsanesiyle büyür ve ondan oldukça etkilenir. Kurduğu her hayali bu efsane çevresinde birleştirir. Ancak ilerleyen sayfalarda yaşanan bir takım olaylar çocuğun bütün hayallerini yıkar.  
Birgün hasta olan çocuk bir adet silah sesi duyar ama uykusuna devam eder. Uyandığında ise dışarda ateş yakılmış ve ziyafet verilmiştir. Mümin dedesi de ziyafette bulunan arasında olup, çok içmiş bir halde ateşin başında oturmaktadır. Çocuk ne olduğuna anlam veremez fakat kesik başı gördüğünde şaşırır. Kesik baş Maral Ana’ya aittir ve orada bulunanlar onun etini yiyerek ziyafet yapmaktadır. Bu durum karşısında çocuğun hayalleri yıkılır ve artık hiç umudu kalmamıştır.  Balık olup beyaz gemiye yüzerek babasına ulaşmak için nehrin kıyısına gelir ve bedenini serin sulara bırakır.
Gerçek dünya ile masal dünyasının birbirine karıştığı bu romanda yaşanan acı son hepimizi üzmektedir. Küçük bir çocuğun yaşadığı mutsuzluklara ortak oluşumuzun nedeni yazarın güçlü anlatımı sayesinde. Aytmatov, küçük çocuğun minicik bedeniyle taşımak zorunda kaldığı o yükleri kitabın her sayfasında okuyucusunun da omuzlarına yüklenmektedir.