Çok uzun bir süredir kendime gözlerimi kapatmış haldeyim. Göreceklerimle baş etmeye mecalim olmadığından mı, yoksa mecalimin varlığına artık yorgun düşmüş olmamdan mı bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kendimden olabilince uzağa kaçmak için elimden geleni yaptığım. Pekte iyi gitmeyen bir ikili ilişkinin sürekli kaçmak isteyen ayrılıkta ısrarcısı sevgilisi gibiyim kendimin. Kaçabildiğim kadar kaçıp koşabildiğim kadar koşuyorum ki nefes almadığımı anlamayayım diye. Eğer durup dinlenmeye kalkarsam nefesimin yetmediğini değil aslında zaten nefes almadığım gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırım ve bu gerçek eskiyecek bir yüz bile bırakmaz bende geride.. Nefesim yetiyormuş gibi yapıp koşarsam belki bir gün nefesim gerçekten yeter, belki tutunduğum bu umut bir gün gerçekten benim olur, karma sonunda o kutsal şeyi, var oluşumu kurtardığım o umut tanesini bana sunar.
Yaşamayı bilmediğim zamanlarda dip denen yerde hiçliğin daha da hiçinin olduğunu öğretirken hayat, gözlerim kötü olan her şeye kocaman açılmışken üstelik bir süre sonra gördüğü hiçbir kötülükle baş edemez halde bırakmıştı kalbimi. Göremediğim kadar kötüye bakan ben kendimi dibe çekmek içinde her şeyin daha kötüye gideceğine olan inancımla işlerin daha da kötüye gitmesini izledim durdum epey zaman. Ve anladım ki kalp inanmasa bile önce dil kalbini ikna edecek olan.
“İyiyim, çok iyiyim, hep iyi olurum.” Biliyorum insan denen eşrefi mahlûkun zerrece hakkı yok mu diyecek bunu okuyan gözleriniz. Ama ben ve benim gibi kendi karanlığında dinlenmeyi hiç sevmeyenler, ışığı hep ışığı isteyenler için ‘iyi olmak’ öncelikli meseledir her zaman. Kötü olma lüksü olmamış, kendi kötülüğüyle baş edememiş sen, ben ve birkaçımıza iyi gelen tek şey aynalara gülümseyip “iyisin, çok iyisin” demek.
En doğrusu bu değil belki biliyorum, biliyorum belki gerçekte ruhuma gelen iyi şeyi de yapmıyorum. Ama aksini yapmak mutlu etmiyorsa ve ben bildiğim şekilde hayatla güreşmek istiyorsam ayağıma takılan bu çakıllarda canım yansa da aldırmam. Çünkü aldırmazsam belki bir gün gerçekten o çakıllar benim canımı yakmaz.
Hiçbir yere ait olmayan bedenimin aidiyetsizliğini sormuyorum kendime artık. Her yere ve her şeye aidim çünkü biliyorum. Biliyorum bu uyku yalan, biliyorum uyuyunca geçmeyecek asıl olan. Rüzgar hep esecek ve ben paltomun düğmelerinden sızan rüzgarın serinliğinden kendime pay biçmeye devam edeceğim sessizce. Rüzgarın suçu yok, ben üşüyorum diyeceğim ve kalbime hep şunu söyleyeceğim “üşümüyorum, hiç üşümüyorum, güneş tam tepemde biliyorum.”