Tolstoy, 1828’de Astapova, Ryazan ilinde doğdu. Zengin bir toprak sahibinin oğluydu. Küçük yaşta öksüz kaldı. Çocukluğu ailesinin malikanesinde geçti. Kazan ve Petersburg’da eğitim gördü. Ünlü bir kişi olmaktan bıkan ve yalnızlığa, yoksulluğa büyük bir özlem duyan Tolstoy, herkesten uzak bir yaşamı tercih etti. 10 kasım 1910’da gizlice malikanesini terk etti. Trene bindi ancak hastalığı yüzünden bitkin düşerek Astapova istasyonunda hayatını kaybetti.
Tolstoy’un yapıtları düşten çok yaşanmış duygulardan beslenen, her türlü estetik yapmacıktan ve söz oyunlarından arınmış uzun bir itiraf biçimindedir. Şiddete karşı ve mülkiyetin kaldırılmasından yana olan ödünsüz ve akılcı yeni bir ahlakın savunuculuğunu üstlenen Tolstoy, hayatını ve düşüncelerini uzlaştıramama dramını yaşadı. Ancak roman ve öylüleri bu çelişkilerden hiç zarar görmedi. Tolstoy, her türlü yapmacıklıktan uzak tarihsel ve toplumsal freskler çizmeyi başardı.
Kitap,genç ve yakışıklı bir prens olan Dimitry Nehludov’un genç yaşlarında teyzesinin evinde hizmetçilik yapan Katyuşa ile yaşadığı bir ilişkiyi yıllar sonra bir davada Katyuşa ile karşılaşmasıyla yeniden hatırlayarak Katyuşa’nın düştüğü durumdan kendini sorumlu tutmasıyla başlıyor. Başarılı prens, Katyuşa’nın kötü kaderinden kendisini sorumlu tutmakta ve ona yardım etmek istemektedir. Bu uğurda Katyuşa’nın mahkemeden aldığı cezaya itiraz ederek bu durumun peşine düşer. Katyuşa’yı ceza evinde hiç yalnız bırakmaz, yaptıklarını düzeltebileceğini ve onunla herşeye rağmen evlenebileceği sözünü verir. Eninde sonunda Katyuşa’nın sürgün cezası onanmaz, aklanır. Fakat Katyuşa, ceza evinden çıkınca prens ile değil kendi gibi bir cezalıya aşık olduğunu söylerek prensi reddeder.
Kitap açık, sade ve yalın anlatımı ve olayların gerçeğe yakınlığı ile sizi adeta sürüklüyor. Bir çırpıda okunabilecek bu romanda Tolstoy, bir prens ve bir mahkum ilişkisi çerçevesinde kilisenin çıkarcılığı, adalet sistemindeki yanlışlıklar ve toplumsal yargılar gibi olayları eleştiriyor. Kitabın anlatmak istediği felsefeyi kitaptan şöyle bir alıntı ile vurgulamak istiyorum;
“Ağır çalışma koşullarının hasta ettiği, bozduğu; sarhoşluğun, ahlaksızlığın serseriye sürüklediği, sersemleştirdiği bu çocuk, işsiz güçsüz sokaklarda dolaşırken bir ambara girdi. Hiç kimsenin işine yaramayacak iki üç kilim yolluk aşırdı diye bizler, okumuş, zengin, geleceklerine güvenle bakan insanlar yakalamışız; onu bu duruma düşüren nedenleri ortadan kaldıracağımıza bu çocuğu cezanlandırmakla herşeyi düzeltebileceğimizi sanıyoruz.”
Tolstoy, romanında güçlü, zengin kimselerin yaptığı haksızlıklar ve adaletsizliklere toplumun göz yumduğunu belirtiyor. Fakat fakir bir kimsenin en ufak bir yanlışında onu dönüşü olmayan ağır cezalara çarptırıldığını anlatarak toplumda çökmeye başlayan adalet sistemini sert bir dille eleştiriyor. 19. Yüzyılda kaleme alınan bu kitap dönemin Çarlık Rusya’sının gerçekçi bir portresini çizmiş ve bu eserle Tolstoy 1901 yılında kilise tarafından ateist ilan edilerek aforoz edilmiştir. Belki bu gelişme bile Tolstoy’un ne kadar gerçeklerin peşinde olduğunu ve bu kitapla bunu ne kadar iyi bir şekilde anlattığını gözler önüne seriyor.
İnceleme: Deniz Güneysu