https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

  ‘‘Karanlığın Efendisinin mahkumları, işitin beni! Sizi özgür bırakmak için gönderildik, bizi duyuyor musunuz?’’
            
Katherine Paterson’ın aynı isimli romanından filme uyarlanan 2007 yapımı Bridge Of Terabithia, dostluk ve hayal gücünü harmanlayan sımsıcak bir hikaye.                                                   
Yönetmenliğini, çizgi dizilerden ve özellikle animasyon dünyasından tanıdığımız Gabor Csupo; müzikleriniyse Karanlığın Efendisinin büyülü krallığında, varlığını bir Troll edasıyla hissettiren sevgili Aaron Zigman yapıyor. Çizdiği resimlerle kendine özel bir dünya yaratan Jess Aarons’ı Josh Hutcherson; filmin her saniyesinde ‘Gözlerini kapat ve zihnini açık bırak.’ diyerek zihnimizdeki tuğlaları birer birer indiren Leslie Burke’ı Annasophia Robb canlandırıyor.

‘‘Öne doğru hafifçe ilerliyorum, altımda duran yabani ve güzel keşfedilmemiş alemin üzerinde. Sükunetin içine dalıyorum ve nefes sesimle bu sükunetimi bozuyorum. Üzerimde parlak bir ışıktan başka bir şey yok, işte orası geldiğim yer ve burada işim bitince geri döneceğim yer. Dalıyorum. Ben bir dalgıcım. Pürüzlü kayaların ve kaya yosunların yanından geçerek daha derinlere ilerliyorum. Bir gümüş balık sürüsünün bekleyişinden derin maviliğe doğru. Ben yüzdükçe ağzımdan kabarcıklar çıkıyor, tıpkı denizanaları gibi salına salına yukarı çıkıyorlar. Oksijenimi kontrol ediyorum. Her şeyi görebilecek kadar vaktim kalmamış ama bu anı özel kılan da işte bu.’’

Jess, dört kız kardeşin arasında, ailesine karşı sorumluluk bilinciyle yetişmiş, küçük hayal dünyasıyla oldukça büyük bir çocuk. İnsanların arasında yalnızlığı ve sessizliği ile göze çarpabilecek; ancak kendisine dahi anlatamadığı küçük sırları olan biri. Çoğu zaman kendi çocukluğunuzun derinliğinde sizi size çizdikleriyle anlatabilecek ve belki de içinizdeki çocuğun yeniden doğmasını sağlayacak, düşsel bir öge. Leslie’i ise ailesiyle samimi ilişkiler kurabilen, insanların söylediklerini ve yaptıklarını kendine ait savunma mekanizmasıyla tabiri caiz ise dalgaya alan ve Jess gibi hızlı koşan küçük bir çocuktan fazlası.

Bu iki farklı dünyanın karşılaşması Leslie’nin Jess’in hayatına girmesiyle olur. Jess’in olduğu okula farkında olmadan kaydolan Leslie, etrafındaki insanlar tarafından dışlanan Jess’i görür ve onunla arkadaş olmaya çalışır. Bu başlangıç, küçük bir adım olmanın ötesinde, başka bir şey olmayacaktır. Gerçek dostlukları zihinlerin arkasına itilen ve bir tek kendilerinin görebildiği Terabithia’ya geçişi sağlayan o büyülü halatla gerçekleşir. İki arkadaşın büyülü halat yardımıyla geçtikleri köprüden; Karanlığın Efendisinin esareti altında kalan insanları kurtarma görevi, bizim küçük iki arkadaşımızı birbirine bağlayacaktır.

Fikrimce buradaki esaretten kasıt, kendi düşsel dünyamıza vurduğumuz ketlerdir. Durdurduğumuz, inanmadığımız ve biz de sakladığımız gizler, Leslie ve Jess’in dünyasında gözlerimizden çok kalbimizde hissettiğimiz. Bu hissin filmde yer alan her sahnede, etrafınızı çevreleyeceğini söyleyebilirim. Belki de benim gibi bu fantastik dünyanın gerçek olup olmadığına takılabilirsiniz. Ve bu düşünce’nin hemen ardından anımsayacağınızı düşündüğüm ‘Zihnini açık bırak!’ metaforuyla yıkanabilirsiniz!
Son olarak, ‘‘Terabithia’da yapabildik, burada niye yapamayalım ki!’’
Ceyda OKTAY