Dogville, 2003 yılında Lars von Trier’in yazıp yönetteği avangard bir dram filmidir. Başrollerinde Nicole Kidman, Lauren Bacall, Chloe Sevigny, Stellan Skarsgard gibi ünlü oyunların yer aldığı film 2003 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı. 2016 yılında BBC’nin düzenlediği ve dünyanın her bölgesinden eleştirmenlerin katıldığı oylamada “21. Yüzyılın 100 harika filmi” Listesinde 76. Sırada yer aldı.
Filmin yönetmeni Lars von Trier, “dogma” akımının öncüsüdür. Bu akımın genel felsefesi genelgeçer kuralları reddedip, geleneksel olana aykırı olma şeklinde özetlenebilir. Yönetmen, bundan önceki dört filminde bu akımı sıkça denemiş ama en başarılı olduğu filmi Dogville olmuştur. Ayrıca yönetmenin özel hayatı ve çeşitli festivaller de dile getirdiği sert sözler sonrasında adından sıkça söz ettirmeyi başarmıştır. O sinemanın yetiştirdiği en tehlikeli adamlardan biri. Gerek eleştirmekten hiç çekinmediği toplumsal değerler ve insani yargılar, gerekse bunu yaparken takındığı ve yarattığı kasvetli dünya ile dünya sinemasına damga vurmuştur.
Film, 1930’ların Amerika’sında dağların arasındaki bir köyde geçmektedir. Fakat bu köy yeşillikten, taş evlerden ve mavi gökyüzünden oluşan bir köy değildir. Trier, bu köyü bir tiyatro sahnesine çizilen ev görselleri ve köyün etrafını ise siyah bir boşluklar olucak şekilde dizayn ederek yine geleneksele aykırı bir metotla bu küçük köyü bize tanıtmıştır. Kamera açılarının ise genellikte tepeden ve yüksekten olması seyircide “tanrısal bakış açısı”nı çağırıştırıyor. Köydeki evlerin ve işyerlerinin kapısız, bacasız ve şeffaf oluşu mahremiyet olgusunu sorgulatıyor. Fakat filmde öyle anlar geliyor ki kapıların, bacaların ve şeffaf evlerin yokluğunu hiç hissetmiyor, zihinde onları bir şekilde tamamlayabiliyorsunuz.
Filmin genel konusuna gelecek olursak, bu minimal köyde kendi yağında kavrulan ve dışa karşı izole bir tavır sergileyen köylülerin, magandaların elinden kaçarak köye gelen Grace isimli(Nicole Kidman) kadına kucak açmasıyla baş gösteren sıkıntıları konu alıyor. Grace, köye ilk geldiğinde ona ihtiyaçları olmadığını söyleyen ve çalışmasını istemeyen köylüler zamanla onu köleleştirerek istediği gibi kullanmaktan çekinmemeye başlıyor. Yaşayanan buhranlı ve sıkıntılı olaylar karşısında Grace, adeta bir azize sabrı göstererek katlanıyor, durumunu sürekli pollyannacılık oynayarak iyiye ve hayırlı bir amaca yoruyor. Bu küçük köyde masum gibi gözüken köylüler, filmin sonuna doğru insan olmanın bir sonucu olarak gerçek yüzünü göstermeye başlıyor. Film İkiyüzlülük, riyakarlık, ahlak, adalet ve bir çok rahatsız edici durumla vicdanınızı sorgulatıp kendinizle yüzleşmenizi sağlıyor. Aslında köylüler Grace gelmeden önce pekte asil bir hayat yaşamıyordur. Hepsi birbirlerinin yanlışlarını, hatalarını ve kusurlarını görmezden gelip birbirlerine karşı adeta üç maymunu oynamaktan geri kalmıyordu. Fakat Grace’nin gelişi ile tüm bu sistem zamanla çökmeye başlıyor. Filmin sonunda ise kendinizde bir sadistlik duygusu sezebiliyorsunuz. Çünkü bu güzel, tatlı ve sevimli kızın bir intikam olayı söz konusu olunca siz de onunla birlikte haksızlığa uğramış gibi yapılan tüm intikam şutlarına oh olsun deyip, hatta daha da ileri gidip tüm köyün yok olmasını dileyebiliyorsunuz.
Lars Von Trier’in bu sarsıcı filmi, bir Amerikan köyü metaforu ile tüm insanlığı ve Amerika’lılaşmaya başlayan dünyayı tasvir ediyor. Bir çok film eleştirmeni Dogville’nen sonra Trier’i anti hümanist biri olarak yaftalamaya çalışsa da yönetmen bu görüşleri reddederek, gerçek düşüncelerini filme aktarmadığını söylemiştir. Neresinden bakarsak bakalım tuhaf bir film olarak nitelendirelebilecek bu başyapıt sadece insanı değil, işin küresel kapitalizm kısmını da kapsadığı için bir filmden çok daha fazlası diyebiliriz. Filmde dini inançlara da vurgu yapılmaktadır. Örneğin köyün bekçi köpeğinin isminin Musa olması ve Grace’in 7 acıyı betimleyen 7 biblosunun kutsal bir sayı olması dini motiflere ve kişilere atıfta bulunduğunun da bir göstergesidir.
Bir çok ülkenin yapımını üstlendiği bu film, çeşitli ülkelerde tiyatro oyunu ile de sahne alarak bir filmden çok daha fazlası olduğunu tüm sinema severlere kanıtlıyor. Lars von Trier’e yönetmenlik kariyerinde başarılar diliyor ve film izlemek isteyenlere iyi seyirler diliyoruz.
Deniz Güneysu