Bazen; fantastik/ bilim kurgu krizim tutar ve bu gibi bir krizde kitap uyarlaması izlemeyi tercih ederim ama o kitabın okuduğum bir kitap olmaması gerekir, üstüne de distopya örneği ise tadından yenmez.
Bir sabah yine böyle bir krizin içindeyken ve filmleri kurcalarken “Seçilmiş” olarak Türkçeye çevrilmiş bir film ismi ile karşılaştım. İsmi bana sıradan bir kahramanlık filmini çağrıştırdı; Dünya’nın sonu gelmek üzeredir ve kah meteor düşer kah yıldız kayar derken bir kahraman doğar, özel güçleri ya da hisleri vardır, dünyayı kara kaderinden kurtaracaktır ve büyük ihtimalle de Amerikalıdır hani Hollywood ve Marvel onların elinde olduğu için tüm kahramanlar doğuştan MADE IN USA zaten, karizmatik ve barışçıl(!) bir Amerikan Başkanı da çıkar konuşma yapar, tüm dünya halkları ise kendisine minnettardır falan da filan… Kısaca “SEÇİLMİŞ” isminin, isim olarak iyi seçilmemiş bir çeviri olduğunu düşündüm.
…derken…
Flmin açıklama kısmında,filmin bir kitap uyarlaması olduğunu okuduğumda önyargımın aslında ön yanılgı olduğunu fark edip bilinçaltı kafesimin kapısını açarak, önyargımı serbest bıraktım.LoisLowry’e ait bir romandan uyarlanan bir filmdi “THE GIVER”, oyuncular kısmında MerylStreep’ i de gördüğüm an bastımplay’a.
Bu distopyada; dil, din, ırk ayrımı yoktur, kişiler arasında fark yoktur, herkes bir “Tek” in parçasıdır. Nefret, kıskançlık gibi duyguları,dolaylı olarak da şiddeti ve savaşı yok etmek adına herkesiaynılaştırılan bir sistemle hareket edilir; aynı kıyafetler, aynı yiyecekler, farklı yaş grupları için aynı olanaklar… Ötekileştirme yoktur. Paranın geçerli olmadığı bu sistem ve kurgunun buna benzer hayranlık uyandıran pek çok şeyi de kapsaması, bu düzeni ilk başta harika bir dünya düzeni olarak gösterse de; halkın her sabah duyguları öldüren bir ilaç alıyor olmaları akabinde ürkütmeye başlıyor izleyiciyi, izledikçe de daha fazla…Daha fazla ürkütmeye
.
Kimin hangi işi yapacağına “Yaşlılar” denilen bir ihtiyarlar heyeti karar verip, Baş Yaşlı denen yönetici kişilik senede bir düzenlenen törenlerle bunu tek tekuygun kişiliğe göre atıyor:
“Sen çocuk bakıcısı, sen yaşlı bakıcısı, sen genetik mühendisi, sen taşıyıcı anne, sen dron pilotu… Çocukluğun için teşekkür ederiz”
İnsanların birbirine dokunmasının kabalık olarak değerlendirildiği bu dünyada çocuklar; genetik mühendisleri tarafından, görevi “taşıyıcı annelik” olan çok doğurgan kadınlara laboratuvar ortamında enjekte ediliyor, kimse biyolojik anne ve babasını tanımıyor ve herkes bir başkasının çocuğunu çocuğu kabul edip büyütüyor.
Film başlar başlamaz 5 kuraldan bahsediyor bunun üçünü yazıp bırakacağım, merak ve devamı hakkındaki tahminlerinizi daha fazla sabote etmeyeceğim.
1. Dilimizi düzgün kullan. 2. Sana atanmış kıyafetleri giy. 3. Her sabah ilacını al.