-bitse ne olur, bitmese ne?-
Sonbahar soğuğundan korunmak için girdiğim mavi küçük kitapçıda tanıştım Müzeyyenle. Arkalara saklanmış olsa da bulunduğu yerden duru güzelliğiyle dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Ve her ne hikmetse kitabı elime aldığımda kalbime dokunan o oldu: ‘‘Ofsayt Osman..’’
‘‘Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor…Bülbülün çilesi, yazarın zulası…İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak…JakDanyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.’’
Ben o gün açtım; kitabın kapağını.Eğer hazırsanız, masanızın üzerinde bir yerde unutmuş olabileceğiniz Müzeyyen’e bir dönüp bakın. Bu kasım da geç kalmayın..
İtalyan sokağından az aşağıda; tophaneye uzanan o yolun Kadıköy civarından az daha ileride,kemer altı civarında dolanıyor kahramanımız. Gittiği her yere, kendi iç sesinde tanımladığı Müzeyyeni de götürüyor; dertleştiği her masada dinleyeni Müzeyyen oluyor.Orhan Gencebay dinliyor;iki üç halk deyişi patlatıveriyor;beklenmeyen bir anda Sadri Alışıkla muhabbet ederken yakalanıyor.Bir yandan roman yazıyor, bir yandan Müzeyyenleşiyor.. Sevesiniz, üzülesiniz geliyor..Bir bakmışsınız aynanın karşısındasınız: ‘‘Benim hiç
Müzeyyenim oldu mu?Ben hiç Müzeyyen oldum mu? ’’ diye soruyorsunuz kendinize.
Kendi halinde bir tutunamayanın kendini anlatamayışı,hissettiklerini dile getiremeyişi ve sessizliğin içinde bir aşkın bitişine yavaşça bir hazırlık..Aşkın yalınlığında kaybolan bir adam’ın içimizdeki o aşık adamlara ve kadınlara seslenişin en güzel örneği. İlişki yaşayan ya da yaşadığını sanan insanların kendi içsel kayboluşlarının Türk romanına yansımış en güzel hali.
‘‘Ne olmuştu da, ‘Seninle dünyanın her yerine gelirim,’ diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı?’’
Öyle bir gidememişti ki Müzeyyen, Algör’ün diğer kitaplarında da bir anda ortaya çıkabilecek kadar..
‘‘Müzeyyen, durumları net görebilen aklı başında bir kadın olarak, hikayedeki kadın konusunda esas oğlanı uyarmış fakat kazma meseleyi kavrayamayıp, ‘bu derin bir tutku’ cevabını vermiş, hemen ardından tarihi bir cümle eklemişti: ‘ya da bana öyle geliyor.’ ’’ Albayım Beni Nezahat ile Evlendir-İlhami Algör
İçeriğin tam anlamıyla aynı kalmadığı ancak farklı bir tat alabileceğiniz; Çiğdem Vitrinel’ in yönetmenliğini yaptığı, isimsiz kahramanımızı yazar Arif olarak Erdal Beşikçioğluve
Müzeyyen’i Sezin Akbaşoğulları’nın performansıyla izleyebileceğiniz 2014 yapımı aynı isimle filmi de mevcuttur.
‘‘Ya sevmenin kendisini ya da seven hali ile kendini seviyor.’’
Son söz olarak şunu söyleyebilirim:İçinizde ve yaşamınızın kıyısında köşesinde duran Müzeyyenleri ve isimsiz kahramanları keşfe çıkmanızın zamanı geldi.İlk keşfinize Algör’ün Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku isimli kitabını kendinize ve sevdiğiniz birine hediye ederek başlayabilirsiniz.
Ceyda OKTAY