https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

‘’Yaşamak, nefesle değil hevesle ilgili bir meseleymiş meğer. Ben nefes alıyordum, İz yaşıyordu.’’
     
Umut; adıyla müsemma, yaşamıyla ulema. ‘’Meşe oynayalım mı?’’ sorusuyla başlayan bir aşkın kahramanlarından biri. İz; bilgiye âşık, unutmaktan ödü kopan biri. Sekiz yaşında mahallede tanışıyorlar. Ve yıllar yılı kendileri gibi aşklarını da büyütüyorlar. Umut ve İz…
     
Umut, daha küçük yaşlarında tanışıyor insanların gerçek yüzüyle. Anarşist diye anılan, hiç işlemediği bir suç yüzünden bir parmağından olan amma velakin daha sonra suçsuz olduğu anlaşılan bir babanın oğlu. Hayatı boyunca babasının eksik parmağı yüzünden hor görülen, o eksik parmak yüzünden içi intikam ateşiyle dolan; ama intikam almaktan bihaber bir genç Umut. Kimden hoşlanmasa içinde esip gürleyen ve bu dışarıdan sadece tebessümle belli eden biri o.
       
Mahalle arkadaşı olan Umut ve İz, ailelerine yalvarmaları sonunda tüm öğrenim hayatları boyunca aynı okulu hatta aynı sırayı paylaşıyorlar. Dolayısıyla bir süre sonra birbirlerinin eksik parçaları gibi oluyor ve beraberlerken puzzle tamamlanmış oluyorlar. İkilinin yüreklerine İz’ in babaannesinin Alzheimer’ dan ölmesiyle bir kor düşüyor. Nitekim babaanne bunların geçmişinin şahidi. Bu kayıp İz’ in korkularının ayyuka çıkmasına olanak sağlıyor. O günden sonra İz’ in kâbusu oluyor unutmak. Umut’a söylediği ‘’Bir gün unutursam beni öldür.’’ cümlesi bile o korkunun delaleti.
       
Hani bir laf vardır, neyden korkarsan gelir seni bulur. İz’in de en çok korktuğu şey başına geliyor. Babaannesinin kaderi onun kaderi oluveriyor bir anda. Başlarda Umut’a fark ettirmemeye çalışıyor. Ancak bilmediği bir şey var ki Umut da diğer yarısının hastalığından haberdar, o da İz’ e fark ettirmemeye çalışıyor.
       ‘’Birlikte gülüyorsanız mutluluktur, birlikte ağlıyorsanız dostluktur; ama birlikte susuyorsanız bu aşktır.’’
         
Gel zaman git zaman ikisi de artık İz’in hastalığından söz eder oluyor. Bir defter tutmaya başlıyorlar. Bir tarafına Umut, diğer tarafına İz yazıyor. Tek kural var, o da kimse o defteri okumayacak. Kurala sadık kalıp kalınmadığını kitabın sonunda öğreniyorsunuz. Ancak kitabın sonunda bambaşka bir şey daha öğreniyorsunuz. Bazen senin korkuların başkalarının da korkuları oluveriyor.  İz’in hastalığı sebebiyle ikisi de işlerinden kendilerini azat ediyorlar. Amaçları; ne kadar çok beraber vakit geçirirsek kardır, düşüncesine dayanıyor. Artık çalışmadıkları için de her şeyden uzaklaşma düşüncesindeler. Daha o gün kahvaltı için gittikleri mekânın sahibesi sayesinde iki şeyden haberdar oluyorlar: Unutma Beni Çiçeği, Şavşat. İşte o gün esas hayatlarının dönüm noktası oluyor. Umut’un sürprizli bir planıyla Şavşat’ a gidiyorlar. Peki ya sonra? Sonrası hüzünlü, sonrası ütopik, sonrası mistik. Sonunu zihninizde siz yazmış olsanız dahi, bu son başka bir son. 
Siz hiç tüm sorulara cevap veren bir son yaşadınız mı? Sonlar hep mi hüzün kokar?