Yeşilin kucağından yeşilin kucağına dönüyoruz. Bundan yıllar sonra, doğa olduğu gibi kalırsa, hepimiz tekrar doğa durumuna dönebiliriz. İçgüdülerimizle, ihtiyacımız olan ile… Neden olmasın? Doyumsuzluğumuz doğanın karşısında güçsüz kalabilir. Çünkü masallarda gökten hep üç elma düşer. Hatta bazı inançlarda elma yasaklı bir meyvedir. Yabani elmalar. Belki de bu sebepten insanlık tarihi ile elma ağacının tarihi sık sık denk düşer. Elmalar ile insanları ilişkilendirebilir miyiz? Çeşit çeşit elmalar… Yabani elmalar. İnsanlığın tarihi ile yakınlığı arasındaki bu ilişkiyi de Henry David Thoreau‘nun ‘ YABANİ ELMALAR’ kitabından yola çıkarak ele alabiliriz. Yabani Elmalar kitabında doğa tarihi ve felsefesini ele alıyor. Elmalar diye okurken arkadan kulağımıza bir ses ‘insanlar’ diye fısıldıyor sanki. “İnsanların ortaya koyduğu yüksek standartlara atfedilen ve yine insanların vermek için can attığı kutsal meyvenin kaderinde hayvanlar tarafından otlanmak var ve yalnızca en ısrarcı ve güçlü deha kendisini korumayı ve galip gelmeyi başarıyor, hassas filizlerini gururla havaya kaldırıyor ve kusursuz meyvelerini nankör toprağa düşürüyor. ‘Tıpkı şairlerin, filozofların ve devlet büyüklerinin böylece ülkenin çayırlarında parlayıp yığınla sıradan insanı gölgede bırakmaları gibi’” Palladius’tan da bir alıntı yapacak olursak “ Ve toprak davetsiz elma ağaçlarının meyveleriyle dağılıyor.” derim.
Yabani olan her şeye ‘karşı’ bir duruşumuz var. Zarar gelmesinden korkarak yaptığımız bu karşı duruş doğa durumundan çıkmışlığımızın 21. Yüzyıldaki en belirgin özelliğidir. Yeteri kadar değil daha fazlasını istemek, var olan ile yetinmeyen bir doyumsuzluk… Bize dokunmayan hatta bize herhangi bir yararı olan yılan, bin yaşasın mı?
Thoreau diyor ki : “Bir yabani meyvenin tadını anlamak için yabani bir insan olmak veya yabani bir damak tadına sahip olmak gerekir.” Yabani elmaların güzelliğinden bahseder devamında. Berduş elmasının gizeminden mesela. Çünkü isteyen bulamazmış Berduş Elmasını. Onu bulmak için kaybolmak gerekirmiş. Tıpkı bir insanı tanımak için onun düşüncelerinin içinde kaybolmamız ve yine o düşüncelerle yolumuzu bulmaya çalışmamız gibi. Bir tohum düşüyor toprağa. Bu tohum elma ağacı oluyor. Başka tohumlardan başka elma ağaçları. Çeşit çeşit. Yabani elmalar. Birbirinden farklı insanlar gibi hatta farklılaşmak ile doyumsuzluk savaşı veren insanlar gibi. Yabanlaşan. İnsanın aynasıdır elma. Tüm güzel ihtimallerle beraber zehirleyedebilir. Umutsuzluğu ile yabanlaşabilir, yanındaki elmaları çürüten çürük bir elma gibi.
“Asmalar kurudu, incir ağaçları soldu; insanoğullarının sevinci solduğu için, nar, hurma, elma, bütün meyve ağaçları kurudu.”**
*Pomona: Roma mitolojisinde meyve ve bahçe tanrısı
**Yoel’den alıntı.
Kaynak ; HENRY DAVİD THAREAU – YABANİ ELMALAR,
YOEL- 1. BÖLÜM , 1-12 AYET.
SAADET GADİRİ