Magdalena Carmen Frida Kahlo ve Calderon, adının doğum belgesinde göründüğü gibi, 6 Temmuz 1907’de Coyoacan’da La Casa Azul (Mavi Ev) olarak bilinen ailesinin evinde doğdu. O zamanlar burası Mexico City’nin eteklerinde küçük bir kasabaydı. Babası Guillermo Kahlo (1872-1941), Almanya Pforzheim’da Carl Wilhelm Kahlo olarak doğdu. Ressam ve kuyumcu Jakob Heinrich Kahlo ve Henriett E. Kaufmann’ın oğlu idi. Kahlo, babasının Yahudi ve Macar kökenli olduğunu iddia etti, ancak 2005 yılında, Kahdas, Guillermo Kahlo, Fridas Vater (Schirmer / Mosel, 2005), uzun bir Alman Lutheran soyundan geldiğini söyledi.
Wilhelm Kahlo, 1891’de on dokuz yaşındayken Meksika’ya gitti ve geldikten sonra, Alman adını Wilhelm’i İspanyolca eşdeğeri olan ‘Guillermo’ olarak değiştirdi. 1930’ların sonunda, Almanya’da yükselen Nazizm karşısında Frida, ismini Frieda (Almanca’da “barış” anlamına gelen “Frieden” in bir birleşimi) olarak heceleyerek Alman mirasını kabul etti ve onayladı.
Frida’nın annesi Matilde Calderon ve Gonzalez, aslen yerli olduğu kadar İspanyol kökenli bir dindar Katolik idi. Frida’nın ailesi, ikinci çocuğunun doğumunda Guillermo’nun ilk eşinin ölümünden kısa bir süre sonra evlendi. Evlilikleri çok mutsuz olsa da, Guillermo ve Matilde dört kızı vardı, Frida üçüncü oldu. İki büyük üvey kız kardeşi vardı. Frida bir keresinde kadınlarla çevrili bir dünyada büyüdüğünü belirtti. Ancak yaşamı boyunca Frida, babasına yakın kaldı.
Meksika Devrimi, 1910’da Kahlo üç yaşındayken başladı. Ancak daha sonra Kahlo, 1910’da doğduğunu, böylece insanların onu doğrudan devrimle ilişkilendireceğini iddia etti. Yazılarında, annesinin kendisini ve kız kardeşlerini, o zamanlar oldukça fakir olan memleketinin sokaklarında silah sesi olarak yankılanan evin içinde kullanacağını hatırladı. Bazen erkekler duvarların arka bahçelerine sıçrar ve bazen annesi aç devrimciler için yemek hazırlardı.
Kahlo, sağ bacağını soldan daha ince bırakan altı yaşında çocuk felci geçirdi, Bir kız olarak boks ve diğer sporlara katıldı. 1922’de Kahlo, Meksika’nın ilkokullarından biri olan ve yalnızca otuz beş kızdan biri olan Preparatoria’ya kaydoldu. Kahlo okulda bir çeteye katıldı ve lider Alejandro Gomez Arias’a aşık oldu. Bu dönemde Kahlo, Meksika Devrimi’nin devam etmesiyle birlikte Mexico City sokaklarında şiddetli silahlı mücadelelere tanık oldu.
Frida Kahlo’nun kişisel yaşamını da sanatsal yaşamını da etkileyecek en önemli olay 17 Ekim 1925 yılında sevgilisi Alex’le şehirden dönerken bindiği otobüste yaşadığı kazadır. Bu kazada Frida’nın bindiği otobüs bir troleybüsle çarpışır ve otobüste yer alan korkuluk demir borusu Frida’nın leğen kemiğinden geçerek vücuduna saplanır. Bu kaza Frida’nın hem omuriliğinin zedelenmesine hem de bir daha asla çocuk sahibi olamamasına sebep olur. Frida Kahlo hayatı boyunca 32 ameliyat geçirir. Bacağının kangren olması nedeniyle kesilir.
Kazanın ardından Frida Kahlo, tam zamanlı resim kariyerine başlamak için dikkatini tıp çalışmalarından uzaklaştırdı. Kaza, tam vücut alçıda iyileşirken çok acı çekti; geçici hareketsizliği sırasında zamanını geçirmek için resim yapmaya başladı. Kendi portreleri, kazadan sonra üç ay boyunca hareketsiz kaldığında hayatının baskın bir parçası haline geldi. Frida Kahlo bir keresinde,”Kendimi çizdim çünkü çok yalnızım ve en iyi bildiğim konu benim” dedi. Annesinin yatağında boyayabilmesi için kendisine özel bir şövale vardı ve babası ona yağlı boya kutusunu ve fırçalarını verdi.
“Asla rüyalar çizmedim. Kendi gerçekliğimi çizdim”
1927 yılında mucizevi biçimde yataktan çıkan Frida çok uzun süredir hayranlıkla uzaktan izlediği meksikanın ünlü duvar ressamı Diego Riveria’ya kendi resimlerini gösterme imkanı buldu. Diego Riveria bu resimleri çok beğendi ve çok uzun süre devam edecek ilişkileri böyle başlardı. İlk başlarda sadece bir dostluk ilişkisi olarak başlayan süreçte Diego Riveria Frida Kahlo’yu sanat dünyasından pek çok önemli insanla tanıştırdı.
Zamanla Frida Kahlo, Diego Rivera arkadaşlığı büyük bir aşka dönüştü ve 1929 yılında evlendiler. Diego Rivera çevresi geniş ve çok çapkın bir erkek olmasına rağmen Frida Kahlo, zekası ve yeteneği ile onu etkiledi.
Ancak Diego Rivera dönemin en önemli çapkınlarından olması nedeniyle Frida Kahlo’yu pek çok kez aldattı 1939 yılında boşanan çift bir yıl sonra yeniden evlendi. Ancak ikili evlilikler boyunca birbirine sadık kalmadı özellikle Kahlo’nun Lev Troçki ile yaşadığı evlilik dışı ilişki bu evliliğinin bağlılık barındırmadığını gözler önüne serdi.
Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yaptı ve yalnız ülkesinde de değil, Amerika, Fransa’da sergiler açtı.1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün kazandırır.1939’daki Paris sergisiyle büyük övgüler topladı.1943’de ‘’La Esmeralda’’ adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi sürdürdü.
1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırılır ve 9 ay hastanede kalan Frida 1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de kişisel sergi açtı ancak doktorlar bu sergiye katılmasına izin vermedi ve evde kalmasını şart koştu. Ancak Frida Kahlo kendi isteğiyle, sürpriz bir biçimde işçiler tarafından yatağıyla sergi salonuna getirildi. Sergi salonunun ortasında yatağının içinde yer aldı. Frida Kahlo burada büyük bir ilgiyle karşılandı. Ancak bu sergiden sonra Temmuz ayında sağ bacağı kesildi.
13 Temmuz 1954’de ise sanatçı bazıları tarafından akciğer embolisi nedeniyle öldüğü söylensede pek çok insan tarafından intihar ettiği düşünülmektedir.
Frida Kahlo 143 resim üretmiştir. Resimlerin 55 tanesi oto-portrelerden oluşur. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran ‘’gündüzlerin ve gecelerinin celladı’’ olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portreler çizmiştir. Resimlerindeki ustalık Pablo Picasso’ya bile’’Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz’’ dedirtmiştir.
İnsanlar Frida Kahlo’nun güzelliğini, kişiliğini ve yeteneğini çok beğenmişti. New York ve Paris’teki sergilerinde Kahlo, büyük başarı kazanmıştı. Frida Kahlo sanatçı olarak kendini çok üstün biri olarak görmemekteydi. Kendini bir ressam olarak görmüyordu. Fakat ABD ve Paris’teki başarılarından sonra giderek ünü artıyordu. Ülkesinde politik bir muhalif olmasına rağmen 1946 yılında önemli sanatçılara verilen ulusal ödülü almıştı.
Sürrealistlere yakın bir üsluba sahip olmasına rağmen Frida Kahlo kendini sürrealist olarak görmüyordu:’’Ben Mexico City’ye Andre Breton gelip bana sürrealist olduğumu söyleyene kadar sürrealist olduğumu bilmiyordum. Ben sürrealist değilim, hayallerin resmini yapmıyorum, resimlerimde gerçekleri yansıtıyorum.’’Anne olamamıştı ve sevgisini köpek, kedi, kuş, maymun gibi evcil hayvanlara aktarmaya çalışıyordu.
1950’li yıllarda resimleri daha kaotik ve dağınık olmaya başladı. Bunun nedeni giderek artan ağrılar, içki ve uyuşturucu kullanımıdır. Bunlar yanında kangren nedeniyle bir bacağının kesilmesi sonun başlangıcı olur.
Frida resimlerinde genelde Meksika kültürel öğelerini tuvallere yansıtmış ve devrimci kişiliğinde sanatında görmemizi sağlamıştır.
Frida Kahlo’nun eserleri içinde oto-portrelerin yanı sıra 1941’de yaptığı ‘’ Ben ve Papağanlarım’’ ayrıca 1943’te yaptığı ‘’ Maymunlarla Oto-portre’’ pek çok eserinden sadece bir kaçıdır. Bıraktığı son resim ise ‘’Yaşasın Yaşam’’ isimli natürmorttur.
İki Frida, 1939, Tuval üzerine yağlıboya, 173.5 x 173 cm
Frida Kahlo’nun en ünlü resimlerinden olan “İki Frida”, Diego Rivera’yla on bir yıllık evliliğinin sonlandığı 1939’da yapıldı.
Tabloda bir bankta yan yana oturan ve izleyenine bakan iki Frida yer almaktadır. Biri Diego’dan boşanmış sevilmeyen Frida, diğeri Diego’nun sevgilisi Frida’dır.
Soldaki Frida beyaz elbiselidir. Sağdaki Frida ise evlilik sonrası giydiği geleneksel Meksika kıyafeti Tehuana içinde ve yüzü esmercedir. Biri Avrupalı, diğeri Meksikalı giysileri içindedir ve el ele tutuşmuşlardır. Bu Frida’nın yarı Avrupalı ve yarı Meksika Kızılderilisi kökenini akla getirmektedir.
Her iki Frida’nın da kalpleri dışarıdadır. İlk Frida’nın dantel yeleği yırtılmış ve kırık kalbi açıktadır, elinde ise cerrahi bir alet tutmaktadır. Diğer Frida’nın kalbi tamdır, elinde Diego’nun çocukluk resmi minyatür bir portre tutmaktadır. Oval minyatürün kırmızı çerçevesinden, bir plasentadan çıkan göbek kordonunu da andıran uzun, kırmızı bir damar fırlamaktadır. Bu yumurta biçimli portre hem yitik bir bebeği, hem de yitik bir sevgilinin temsili gibidir.
Damar Frida’nın kolunun etrafında dolaşır ve kalbine doğru uzanır. Boşluktan diğer Frida’ya geçip boğazını sarar, kırık kalbine girer ve bir forsepsle kanı durdurduğu kucağında sona erer. Burada kanın akışını geçici olarak durur. Kan damlamaya devam eder ve beyaz kucağından bir başka kan gölü oluşturmak üzere akıp giden bir havuz meydana getirir. Aşağıda, eteğindeki lekeler kırmızı çiçek işlemelerini yansıtmaktadır. Minik, işlemeli çiçeklerin bazıları damlayan kan lekelerine dönüşmüştür.
İki Frida duygusuz yüzleri ile gri-beyaz bir gökyüzünün önüne yerleştirilmiştir. Tam boy otoportrelerinde görüldüğü gibi Frida sonsuz, dümdüz, boş bir alanda yapayalnızdır. Oturduğu bank dışında, objelerden uzaktır. Kendini iki tane çizmesi yalnızlık hissinin verdiği soğukluğu daha da derinleştirmektedir. Diego tarafından terk edildikten sonra artık kendi elini tutmaktadır ve iki varlığını bir kan damarıyla bağlamaktadır.
Düşsel dostuna kavuştuğu bir dünyaya inişi “İki Frida” adlı tablosunda vücut bulmuştu.
Günlüğünde İki Frida’da kendini resmettiği ikili portrenin çıkış noktasını açıklarken şöyle yazıyordu:
Sanırım altı yaşımdayken hayal ürünü küçük bir kız akranımla bir arkadaşlığım oldu. Allende Sokağına bakan odamın penceresine nefesimle buhar yaptım ve bir “kapı” çizdim…
Neşe dolu bir acelecilikle hayalimde bu “kapıdan” geçtim. “Pinzon” adlı sütçü dükkanına kadar ilerledim. Pinzon’un O’sundan içeri girdim ve çabucak, hayali arkadaşımla her zaman buluştuğumuz yere kadar indim. Onun ne görüntüsünü ne rengini hatırlıyorum. Ama kesinlikle pürneşe biriydi ve sessizce gülerdi sürekli. Çevikti ve sanki uçar gibi dans ederdi. Dans ederken onu dikkatlice izlerdim ve aynı zamanda sorunlarımı anlatırdım. Hangilerini? Hatırlamıyorum. Ama o, sesimden her şeyi anlardı… Pencereye döner ve cama çizili olan o kapıdan geçerdim. Ne zaman? Ne kadar zamandır onunlaydım? Bilmiyorum. Bir saniye de olabilirdi, binlerce yıl da… Mutluydum. “Kapıyı” elimle silerdim ve o “kaybolurdu.” Sevinç içinde, sırrımla evimin verandasında koştururdum. Her seferinde sedir ağacı altındaki yerimde çığlıklar ve kahkahalar atardım. Bu büyük mutluluğuma ve küçük kızın canlı anısıyla birlikteliğime şaşırırdım. Bu büyülü dostluğun üzerinden otuz dört yıl geçti. Onu her hatırladığımda hayali arkadaşım yeniden canlanır ve benim dünyamda büyüdükçe büyür.
Frida Kahlo , siyasal tablolarından biri tam adı Meksika ile Amerika Birleşik Devletleri Arasındaki Sınırda Kendi Portre). Kıyafeti figüründen uzak dururken, elinde ki bayrak ve yüzündeki gergin duruş bulunduğu yerin izini sürüyor.
Sağ tarafta, Amerika, Fordian endüstrisinin Fabrika menfezleri, bitki kökleri yerini alan kablolar borular. Ve kaybolan insanlık kafa tasları. Öte yandan Meksika, tarihe bağlı, yaşam ve ölüm döngüleri bakımından zengin bir yer olarak gösteriliyor. Antik tapınak yıkılmış.
Kahlo’nun Mexicanidad fikirlerini ortaya koyan, ülkesinin tarım kültürünü ve tarihini doğadan ve geçmişten kopuk bir Amerika Birleşik Devletleri üzerinden savunan bir çalışma manifestosu.
Kahlo’nun ilk kendi portresini Kadife Elbiseli1926’da. Avrupa Rönesans ustalarından büyük ölçüde etkilenen, 19. Yüzyıl Meksikalı portre ressamları tarzında yapıldı. Ayrıca Meksikalı ressamlardan, perdeleri arka planda kullandı.
Kaynakça:
https://www.theguardian.com/artanddesign/2018/aug/31/frida-kahlo-self-portrait-on-the-border
Jamis, R., (2016). Frida Kahlo: Aşk ve Acı, Onbirinci Basım, Everest Yayınları, İstanbul.
Turani, A., (2010). Dünya Sanat Tarihi, On Dördüncü Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.