“Kendinle ilgili şeyleri ayrıntılı yaz bana, özellikle tasalarından söz et, aynı şekilde düşlerinden, istersen uzaktan bile olsa, bunun bir anlamı var.” F. Kafka
Kafka’nın eserlerini okurken -size de olur mu bilmem- ben bir anda bambaşka dünyalarda bulurum kendimi. Bazen inanılamayacak kadar sıra dışı, bazen toparlanamayacak kadar dibe batmış, bazen ulaşılamayacak kadar uzak, bazen hayal gücünün çokça ötesine varmış, bazen okuduğuna tek bir anlam veremeden sayfaları atlamış ama kitabı elinden bırakamamış, bazen bunu mu demek istiyor acaba diyerek metaforlarıyla derin kaoslar yaratmış başka başka dünyalar… Öyle ki okurlarını başka dünyalara davet eden böyle bir hayal gücünün gerçek dünyasını merak etmeden yapamıyor insan.
İşte kitabın yazarı Fransız filozof Felix Guattari bu sırada araya giriyor ve diyor ki belki de gerçek bir yaşamı yoktur. Kim bilir belki de Kafka düşlerde yaşıyordur. Bunun tamamen bir hayal dünyasında öyle kafasına göre meczuplar gibi dolaştığı anlamına gelmediğini belirterek devam ediyor: “Düşte gibi yaşıyorduysa yazdığı gibi düşlüyordur da belki.”
Fransız filozof Felix Guattari, özellikle Freud’un Psikanalitik Kuramı üzerinde çalışmalar yapmakta ve kuramın tartışmalı tekniklerinden biri olan “Rüya Analizi”ne ayrı bir önem vermektedir. Haliyle Kafka’nın düşsel hayatı ve külliyatında sıkça yer verdiği düşleri Guattari’yi bu alanları birbirine bağlayarak derin bir araştırma yapmaya iter. Kafka’ya ait tüm mektupları, öyküleri, romanları inceler ve daha çok mektuplarında yer verdiği düşlerini bir araya toplar. Ardından bunların analizini yapma serüveni başlar.
İsmi kadar kendisi de oldukça ilginç bir eser olan Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü, 2011 yılında okurla buluşmuştur. Aslında sadece kitap bu yılda basılmış demek daha doğru olur. Çünkü kitap, yazarın farklı yıllarda farklı dergilerde Kafka’ya dair kaleme aldığı yazılarının birkaçının bir araya getirilmesiyle okuyucuya sunulmuştur. İlk basımından bir sene sonra da Murat Erşen‘in çevirisiyle Fransızcadan Türkçeye çevrilmiştir. İlk bölüm tamamen Kafka’nın külliyatından özenle seçilmiş düşlerine ve bu düşlerde bulunan imgelere, tekrarlı olaylara ve düşlerinin, hayatı ve eserleriyle arasındaki bağlara odaklanmıştır. İkinci bölümün ismi “Davalar ve Yordamlar”dır. Bu bölümde daha çok hissettiğim Kafka’ya dair analizlerin Kafka’nın zihin haritasıyla, inançlarıyla, gerçek manada anlatmak istedikleriyle ne kadar uyuştuğudur ki bu bölüm düşlerine derinden değindiği ilk bölümden yaklaşık 8 yıl önce 1984’te yayımlanmıştır. Yani aslında düşlerin analizi uzun zamandır sürmektedir ancak düzenlenerek yazıya dökülmesi hayli zaman almış, 2002’de “Le Magazine Litteraire” isimli Fransız derginin “Asi Kafka” dosya konulu dergisinde yayımlanmıştır. Kitabın üçüncü bölümü yine yazarın 1984 yılında bir sergi vesilesiyle yayımlanan bir dergi için kaleme aldığı yazısıdır: “Kafka’nın Bandı”. Bu bölümde Kafka ve Kafkacılık hakkında genel düşüncelerini ifade etmektedir. Son ve dördüncü bölümde ise Guattari’nin “Bir Kafka Filmi Tasarısı” başlığı ile karşılaşırız. Bu bölümde Guattari detaylı olmasa da taslak bir film tasarısına yer vermiş ancak anladığım kadarıyla çalışma devam etmemiştir. 1980’lerde başlayan bu film tasarısının karalamaları endüstri amaçlı kullanabilecek bir kuruma bırakılmıştır. İlk kez de bu kitapla okura sunulmuştur. Ancak kitabın bu kısmı benim gibi film ve senaryo tasarlama işlerinden pek anlamayanlar için oldukça karmaşık. Hele konu Kafka olunca oldukça karmaşık. Ancak bu konularla ilgilenenlerin bir hayli dikkatini çekebileceği kanaatindeyim. Müsaadenizle ben sizlere daha çok kitabın ilk bölümlerinden bahsedeyim.
Kitapta Kafka’nın altmış beş düşü Romen rakamlarıyla numaralandırılmış. Bunu belirtmek gerekiyor; çünkü başlarda Kafka’nın külliyatından alıntılanan düşleri, aynı zamanda kaynakça verilme amacıyla da numaralandırılmış ve okurken bunları düşlerin sıralaması olarak algılamak mümkün. Karıştırmayalım. Düşlerin analizine değinilen ilk bölümde mektuplarında yakınlarına -özellikle eski nişanlısı Felice Bauer’e, bir dönem aşk yaşadığı Milena’ya ve kız kardeşi Ottla’ya- anlattığı düşlerinde değindiği bazı ifadelerinin eserlerine yansıdığını da görmemiz mümkün. Nitekim bazı örneklerle Guattari bunları kanıtlıyor bile. Buradan hareketle bir soru takılıyor aklımıza; Kafka düşlerinden ilham alıyor olabilir mi? Bu çok büyük bir olasılık, çünkü kendi düşlerine ve yazının en başında kız kardeşi Ottla’ya yazdığı mektuptan alıntıladığımız cümlede de gördüğümüz gibi yakınlarının düşlerine verdiği önem oldukça büyük. Hatta Guattari burada çok önemli bir tesadüfe de değiniyor: Kafka’nın herkesten gizli eserlerini yazdığı sıralarda Freud’un “Düşlerin Yorumu” adlı eserinin yavaş yavaş dünya çapında üne kavuşmaya başladığını ve Kafka’nın bu kitaptan habersiz olmasının mümkün olmadığını söylüyor. Ancak düşlerde Freud’un anlamlandırmaya çalıştığı imgelere, olaylara karşı Kafka’nın düşlerdeki tüm belirsizlikleri olduğu gibi bir üretkenlik aracı olarak kullandığını söylemek her iki beyni biraz da olsa tanıyanlar için bile mümkün. Belki de kitap böyle hissetmeme neden olmuştur, bilemedim. Yazarın Kafka’nın düşleri bu şekilde kullanış biçimi için kullandığı ifade ise harika: “Türeşik/mutant bir öznelliğin üretim süreci”. Kim bilir, belki Gregor Samsa’nın doğuşu da böyle bir üretim sürecine dayanıyordur.
Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü, Kafka’nın mektuplarındaki düşlerine yer verdiği kadar, düşlerindeki mektuplara da oldukça değiniyor. Hatta bunu birbirlerine bağlı belirgin ipuçlarına dayandırıyor: sürekli bir mektup akışı, bir mektup makinesi (bu bazen bir insan kolu, bazen bir telgraf makinesi olabiliyor) ve bir veya birçok genç kadın. Düşlerinde gördüğü bu mektup akışı daha çok Felice ve Milena ile mektuplaşmalarıdır. Felice ‘ye yazdığı bir mektupta düşünü şöyle anlatıyor misal: “Zarflardan istediğim kadar yazılı sayfayı çekip alabiliyordum ama zarflar hiç boşalmıyordu.” Bahsedilen genç bir veya birçok genç kadınlarsa bazen telgraf makinesini çalıştıran kişi, bazen mektup yazdığı birinin dersine gelen birçok kişi, bazen mektup yazarken yazdıklarını arkasından okuyan kişi olabilmektedir. Mektupların yanı sıra Kafka’nın düşlerine Guattari’nin Psikanaliz yaklaşımı açısından baktığımızda tekrarlı birçok imge ve olaya rastlamamız mümkün; başı veya vücudunu öne eğen birileri, dişler, köpekler, uşak kıyafetli kişiler ile farklı rollerde ve özelliklerde kadınlar gibi.
Yukarda bahsettiğimiz mektuplarında sık rastlanan düşlerinin eserlerine yansımasına da değinecek olursak Guattari’nin örneklerinden birini aktaralım hemen. Kafka’nın düşünde Milena’ya ulaşmak için sürekli gidip geldiği Viyana’ya sonunda varması ancak Mİlena’yı korkunç bir nesneye benzeterek ona yine ulaşamaması ve yanında sürekli konuşarak kafasını karıştıran birkaç insanın varlığı eseri okuyan kişilerin aklını doğruca “Şato” ya götürmeye yetecektir. Ulaşılamayan bir şato ve K.’nın iki yardımcısı… Bu kısa bilgiler kitabın yalnızca kısa bir gölgesi. Guattari’nin Kafka’nın düşlerine dalışına daha yakından şahitlik etmek istiyorsanız kitabı tez vakitte edinmeniz gerekiyor.
Kafka’nın Dönüşüm eserini ilk okuduğumda Gregor Samsa’nın kendisinin de başlarda zannettiği gibi uyanmasını ve yaşanan her şeyin bir düş olmasını beklemiştim. Gerçek olmadığını bile bile gerçekle arasındaki bağa böyle odaklanmamıza neden olan şeydi belki de Kafka’yı Kafka yapan. Belki gerçekten de bir düştü tümü. Kafka’nın düşü. Yaşamında hissettiklerinin, bilinçdışına gizlediklerinin tümü bir şekilde buluyordu yüzeye çıkacak yolu. O da yazıyordu. Freud’a göre rüyalardaki imgeler de gerçek hayata yönelik bazı metaforlar olabilirdi. Belki de bu yüzden düşlerin değeri Kafka için büyüktü. Belki de düşlerini anlamlarıyla aktarmak yerine bilinçdışının ona sunduğu biçimde ifade ediyordu. Belki de bu yüzden sonra tüm özelini saklamak istedi. Sonuçta bir insanın en özeli bilinçdışında bulunan bazen kendisinin bile bilmediği gizleriydi.