https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Gelen aramanın ondan olduğunu görünce ikinci kez çalmasına fırsat vermeden açıp sözü ona verdi. “Bugün her zamanki saatte ve her zamanki yerde seni bekliyor olacağım…” deyip kapattı telefonu. O gün kadın çok karışıktı. Uzun zamandan beri hissetmediği hisleri tarif etmekte zorlanıyor bazı gerçekleri kendine bile zor anlatıyordu. Artık geceleri kendisini aynanın karşısında değil de pencere kenarlarında çiçek sularken buluyordu. Her sabah doğan güneşi var gücüyle penceresine iliştiriyor, gülümsemesini güneşin kanatlarına dikiyordu. Aylarca şiir damlamamış yüreğini dizelerle suluyor, dualarla havalandırıyordu. Yüreği bir çift kanat takmış sanki kırlangıçlara yön veriyordu. Çınar ağaçlarına sihirli kelimelerle selam veriyor, yolu hep yeşile çıkıyordu. İçinde yuva yapmış serçeleri hiç ürkütmeden derin bir “oh…”çekip aynanın karşısına geçti. Yüzü, gözü, yanakları, kirpikleri… Hepsi ben buradayım der gibiydi… Kırmızı elbisesinin üstüne hafif bir ruj sürüp kendine şöyle bir baktı ve buğday sarısı saçları omzuna dökülüyordu.  Son kez aynaya bakıp kendine sunduğu içten bir gülümseme ardından kapıyı kapatıp çıkarken içeride kalan her şeyi bir tutam alev ile paylaştı. İs kokusu kırmızı elbisesine sinmeden vedalaştı her şeyle… 
Yollar yürüdükçe çoğalıyor; zaman, asılı bir çivili gibi iz bırakıyordu. Biraz daha yürüdükten sonra bahsettikleri yere gelmişti. Arkadan bir ayak sesi… Kendinden emin adımlarla atıldığı o sesin diğer bir kanıtıydı. Gözlere işleyen sıcacık bir gülümseme ardından “Merhaba…” dedi.  Merhabaya karşılık bir bakış aldıktan sonra kapı bir resim galerisine açıldı. Arka fonda bir müzik sesi. Tüm ruhları sakinleştiren ve kalplere yön veren… “Evgeny Grinko-Field”.  
“Ben resim bilmem…” dedi kadın. “Parçaya değil bütüne bak…” dedi adam. “Asıl olan bütünde gizlidir…” İki çerçeve geçtiler birlikte. İkisinin de içleri simsiyah. En ufak beyaz nokta bile yok. “Eskide kaldı…” dedi adam. “Karanlık günler, içinde en ufak bir ışık taşımayan günlere hamallık etmek eskide kaldı.” Kadın sustu. İlerlediler. Susmak bazen koca bir inançtır. Öyle olacağına her şeyden çok inanmak… İki karanlık tablonun ardından büyükçe bir tablo daha. Bu kez fazlasıyla yoruma açık. Hem karanlığı içinde barındırıyor hem de aydınlığını ruhuna ilmek ilmek işliyor…
“Ne görüyorsun? Söyle bana…” dedi adam. Kadın önce biraz zaman istedi. Genellikle düşüncelerini söylemekte çekinirdi fakat bugün bunun bir son bulmasını istedi. Çok geçmeden, “Bir adam ve bir kadın görüyorum.” dedi. “Bilmem belki de onlar bir bütündür…” dedi. “İki yarım bir bütün olmayı başarmıştır belki de. Adamın ellerinde papatyalar, kadının gözlerinde sevda. Adamın gözlerinde, papatya sevdiğini unutmadım bakışı; kadının tutuşunda, gizleyemediği şaşkınlığı var. Kadının yüzü gülümsemesine rağmen gözleri, adamın gözlerine değmiyor. Adamın bakışları da bir o kadar ürkek bir o kadar çocuk şefkati. Aşk böyle bir şey mi yoksa? dedi.” Sorduğu sorunun cevabını karşı tarafa bıraktığı bakışlarından belliydi.  “Ya sen, sen ne görüyorsun?” diye sordu kadın.
“Bence…” diye kendine güvenen bir giriş yaptı adam. Dakikalarca söylemek istediğini içinde tutmuş gibi.  Ardından biraz sessizlik oldu. Birkaç harf dökülürken dudaklarından sessizlik bozuldu. “Adam aslında kadına birkaç dal papatya değil papatya bahçeleri vaat ediyor. Kadının gözleri, adama rota çizdiriyor. Adam sessiz, sessizliğinin sesini kadın duysun istiyor fakat kadın korkak. Adam önce papatyaları uzatıyor kadına, ardından ellerini. Kadın tutuyor o eli, bakışlarında adama olan inancı, geleceğe olan kaygısı… Kadının gülümsemesi ne kadar aitse o adama, mimikleri bir o kadar endişeli. Adam fark etmiş bu durumu ve alacak kadının bakışlarından o yükü. Alnından öpmeye hazırlamış kendini…”
Sonra birden sustu.“Bakarken bir son çizemedim…” dedi. “Herkes kendi sonunu kendi çizer…  Belki de öpmüştür adam kadını. Ya da hiç değmemiştir tenine dudakları… Belki de dediğin gibi aşk dediğimiz şey tam olarak budur. Ellerinde papatyalar, gözlerinde sevda varken bile dokunmaya kıyamamak…”
Geceyi, adamın son sözleri kapattı… O gece sergiden el ele de çıkmış olabilirler yolları ayrılarak da. Adam kadını öpmüş de olabilir, kadının rimelleri akmış da…  Adamın elleri kadında da olabilir, papatyalar solmuşta… Kadın bütüne bakmayı öğrenmiş de olabilir adam eksik kalmış da olabilir… Kadın aşka inanmış da olabilir aştan vazgeçmiş de… Aşk denen şey var da olabilir yok da…
 Demişti ya, “Herkes kendi sonunu kendi çizer…”