”Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret…”
İlk Türk kadın ressam olarak tarihe geçen Celile Hanım ile Hikmet Bey’in evliliğinden doğan ilk çocuk olan Nazım, 17 Ocak 1902’de Selanik’te dünyaya gelmiştir. Nazım Hikmet’in babası Hikmet Nazım Bey, bir Osmanlı paşazadesi olup aynı zamanda bir bürokrattır.
Galatasaray Lisesi’ne girdikten sonra aile tarafından verilen bir kararla Heybeliada Bahriyeli Mektebi’ne alınır. Okulda ki edebiyat öğretmeni Yahya Kemal’dir. Annesinin yeteneğini keşfetmesiyle Yahya Kemal’den özel ders almaya başlar Nazım. Celile Hanım resimleriyle olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destandır. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 1917’de Hikmet Bey’den ayrılan Celile Hanım, oğlu Nazım’a ders vermek için evlerine gelen Yahya Kemal ile aşk yaşamaya başlar: ancak Nazım’ın karşı çıkması ve Yahya Kemal’in evliliğe yanaşmaması üzerine Celile Hanım yurtdışına gider. Ve herkesin ölüm konulu bir şiir olduğunu zannettiği o şiir aslında Yahya Kemal’in kalp ağrısıdır.
” Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.”
Okuldan mezun olduktan sonra okulun gemisine stajyer subay olarak atanır fakat burada yaşanan ayaklanmanın sorumluları arasında görüldüğünden dolayı ordu ile ilişkisi kibar bir şekilde “sağlık nedeniyle” kesilir. Henüz 17 yaşındayken ilk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 1913 yılında kaleme almıştır. 19 yaşında ise kendini Moskova’da bulunca ülkeye döndüğünde dünya ve memleket meselelerini şiirlerine yasıtmaya başlar. Siyasetçi bir şairdir artık. Kitapları yasaklanır, onu okuyanlar hapse atılırdı.
Askeri okuldan atılarak aldığı darbe, Nazım’ı o dönemki Milli Mücadele ruhundan vazgeçirmez ve 1920’de Anadolu’ya doğru yola çıkarak kısa süreliğine Bolu’da öğretmelik yapar. Anadolu yolculuğu sırasında bir ilki gerçekleştirir: İnebolu’da bir mitingde ”Kırk Haramilerin Esiri” şiirini halkın önünde okur. O tarihe kadar Türkiye topraklarında hiçbir şair halkın önünde şiir okumamıştır. Yazdığı ”Kuvayi milliye Destanı” ile de bir ulusun zaferini taçlandırır.
”Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayısında
ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar :
Mayıs ortalarından
Haziran ortalarına kadar
yani tütün kırma mevsimi,
yani, arpalar biçilip
buğdaya başlanırken
yuvarlandılar… ”
Kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlkinde iki yıl kalır. Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Ülkeye döndüğünde cezaevine giren Nazım, cezaevine girmeden önce 1935 yılında evlendiği Piraye Hanımla olan evliliğinin büyük bir kısmında cezaevindedir. Daha henüz cezaevindeyken, kendisini ziyarete gelen dayısının kızı Münevver’e âşık olan şair, afla birlikte cezaevinden çıkınca Piraye Hanımdan boşanır ve ilerde tek çocuğu Mehmet Nazım’ı doğuracak olan Münevver Hanımla evlenir.
Nazım ve Münevver aşkı tam üç yıl sürer ve Nazım’ın Romanya üzerinden Rusya’ya kaçışıyla fiilen son bulur.1955 yılı sonlarında bir tesadüf eseri Vera’yla tanışır. Nazım’ın “Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” diye 1961 de yazdığı “Saman sarısı” şiiri ile ölümsüzleştirdiği kadındır Vera.
”Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim,
Kaldım,
Güldüm,
Öldüm…”
1951 yılında Bakanlar Kurulu tarafından Türk Vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet, büyük dedesinin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçti ve Borzecki soyadını aldı.
Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde durur. Ve böylece 61 yıllık bir hayat Moskova’da sonlanır. Sadece yaşadığı her şey şiirinde yer alsın isteyen biriydi Mavi Gözlü Dev.
”Yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” dediği şiirleri ancak ölümünden sonra basılır ülkesinde…
Kaynakça
Nazım Hikmet Ran Belgeseli ( TRT)
Nur Yüksel Öztürk