Romanınız için iyi bir karakter yazmanın sırrının onlara insani kusurlar eklemek olduğundan bahsetmiştik. Konu insani kusurlar ve zaaflar olunca psikolojiden ve psikolojinin babası sayılan Freud’dan bahsetmemek olmaz.
Sigmund Freud nevrotik çatışmanın temelinde temel dürtülerin olduğuna inanmıştır. Bulduğu nevrotik çatışmaları antik oyunlar ve mitolojilerdeki kahramanlarla isimlendirmesi psikoloji alanında bir devrim olarak görülmektedir. Freud’un fikirleri genel olarak erkek merkezli olduğu için eleştirilmektedir. Klinik çalışmalarını neredeyse sadece kadın hastaları çözümlemeye adamış olmasına rağmen Freud, özünde erkek konularını evrensel psikolojik konular olarak açıklama eğilimiyle ilgili özür dilememiştir. Bunda yaşadığı dönemde kadınların sorunlarını anlatmadaki isteksizliğinin ya da ketumluğunun etkili olduğu söylenir. Özellikle Oidipus kompleksi ve psikoseksüel evreler ile ilgili çalışmalarda erkek çocuğun kişilik gelişimi ile ilgili yaptığı tespitlerin bir kısmı günümüz anlayışında kaba ve cinsiyetçi olarak değerlendirilmektedir. Freud ve kuramlarını karakterlerimize derinlik katmak amacıyla incelerken zaman zaman Freud’çu feminist revisyonistlerin de görüşlerine yer vermeye çalıştım. Eğer hazırsanız Oidipus Kompleksi ile başlayalım.
OIDIPUS KOMPLEKSİ
Freud’dan bahsederken ilk bakacağımız kuram Oidipus kompleksidir. Yunanca şiş ayaklar anlamına gelen bir kelimedir. Sophokles’in yazdığı antik bir tiyatro oyunudur. Oidipal temalar karakter gelişiminin en temel iki öğesini yani; ahlâk duygusu ile olgun bir romantik ilişkinin oluşumunun bütünleşmesini tanımlar. Oidipal temaların kullanıldığı filmler ve romanlarda ana karakter, genellikle ahlaki bir zaferi amaçlar ya da karakter âşık olduğu kişinin kalbini kazanmaya çalışır.
Kuram başlı başına erkek çocuğun annesine duyduğu çatışkılı arzunun incelenmesi olarak tanımlansa da konuyu incelerken karşımıza Elektra Karmaşası ve Eros ile Thanatos gibi kavramlar da çıkar. Freud’çu revizyonistler kız çocuğunun babaya yönelik çatışmalı arzusunu Elektra Karmaşası olarak adlandırmışlardır. Eros ve Thanatos ise insan ilişkilerindeki aşk ve şiddetin kaynağını açıklamak üzere kullanılmıştır.
Kral Oidipus’un olay örgüsüne bir göz atıp karakterlerimize bu oyundan Freud’un çıkardığı çatışmaları nasıl ekleyebileceğimize bir bakalım.
Kral Oidipus
Thebai kralı Laios ile kraliçe Iokaste’nin kulağına şu kehanet ilişir: yeni doğan oğulları büyüyünce babasını öldürecek, annesiyle evlenecek ve ondan çocukları olacak.
Apollo’nun Delphi tapınağından gelen bu uğursuz haber ile sarsılan ana baba çareyi, bebeği Kithairon dağına gönderip orada yok olmasında bulurlar. Bebek bir saray görevlisine verilir. Onu kimse kurtarmak istemesin diye iki topuğundan bir platforma mıhlanır. Ancak saray görevlisi bebeğe kıyamaz; onu Korinthos kentinden gelen bir sığırtmaca emanet eder.
Bu adam bebeğe bir süre bakar, sonra da onu götürüp Korinthos kralı Polübos ile kraliçe Merope’ye verir. Bu çift de evlat hasretiyle yanıp tutuşmakta fakat çocukları olmamaktadır. Bebeğe canları gibi bakıp büyütürler, bebeğin nereden geldiğini de kimseye söylemezler. Fakat gün gelir Oidipus büyür ve hakkındaki kehaneti öğrenir.
Yazgısını boşa çıkarmak için Korinthos’tan kaçar. Bu yolculuk onu Thebai yakınlarındaki üç yol kavşağına getirir. Karşıdan bir araba içinde gelen yaşlı bir adam ve onun 4 görevlisi ile karşılaşır. Yoldan geçiş hakkı nedeniyle esaslı bir kavga çıkar aralarında. Oidipus yaşlı adamı ve 3 görevlisini öldürür.
Kurtulan tek kişi Thebai’ye dönüp olanları kraliçeye anlatır.
Oidipus Thebai kentine vardığında kenti tam bir kargaşa içinde bulur. Kralları Laios kentten ayrılmış, bir daha da dönmemiştir. Gövdesi aslan başlı, kadın ejder sfenks Thebai kentinin başına musallat olmuştur. İnsanlara bilmeceler sorar bilemeyenleri de öldürür. Sfenks “Sabah dört ayaklı, öğlen iki ayaklı, akşam da üç ayaklı olan hayvan nedir?” diye sorar. Oidipus bilmeceyi çözer; Sfenks’e “İnsan!” der, “Küçükken emekler, büyüyünce iki ayağı üstünde durur, yaşlanınca bastona dayanır.”
Oidipus bilmecenin cevabını bilerek Thebailileri Sfenksten kurtarır. Kurtarıcı olarak karşılanır. Bir süre sonra da dul kraliçe Iokaste ile evlenir.
Artık olanlar olmuş aradan 15 yıl geçmiştir.
Yalnız Thebai de yeniden çalkantılar başlamıştır. İnsanlar, yurttaşlar kadın, erkek, genç, yaşlı Oidipus’un sarayının önüne gelirler. Thebai’de veba salgını vardır ve bunun düzelmesi için ahlâksız bir olayın düzeltilmesi gerekmektedir. Oyun aslında tam da bu noktada başlamaktadır. Oidipus bu davayı üstüne alır ve soruşturmayı bizzat kendisinin yapacağını halka duyurur. Fakat olayı deştikçe kaderinden kaçarken tam da yazgısının ortasına düştüğünü öğrenir.
Olanlar herkese ağır sonuçlar yaşatır. Iokaste intihar eder. Oidipus Iokaste’nin elbisesindeki süs iğneleriyle kendi gözlerini oyar. Oğulları tarafından Thebai’den kovulur. En küçük kızı Antigone’nin rehberliğinde uzaklara kaçar.
Oidipus oyunu Freud tarafından erkek bebeğin annesine duyduğu aşk ile babasına duyduğu kıskançlığı açıklamak için kullanılmıştır.
Freud, Oidipal karmaşayı erkek çocuğun cinsel bir birleşme arzusundan ziyade, annesinin sevgi ve şefkatine yönelik olan arzusunun bir metaforu olarak görür. Bundan dolayı Oidipus karmaşasının çözümü romantik ilişkilerin oluşumunda anahtar bir öğedir.
ELEKTRA KARMAŞASI
Agamemnon’un kızı Elektra antik Yunan tiyatrosunda iki oyunla karşımıza çıkar. Sophokles oyunundaki Elektra; babasının öcünü almaya kararlı yiğit ve erdemli bir kadındır. Euripides’in Elektra’sı ise annesinin mutlu evliliğini kıskanan, onu tuzağa düşürmek için yalan söyleyen, sonra da yaptıklarından pişmanlık duyan zayıf bir kadındır. Özet olarak bakarsak; Elektra’nın annesi ve annesinin aşığı birlik olup Agamemnon’un ölümüne sebep olurlar. Elektra babasına çok düşkün bir genç kızdır. Agamemnon’un ölümünden ötürü büyük acılar çeker. Yıllar önce annesinin gazabından kurtarıp uzak bir yere gönderdiği kardeşi Orestes’i ikna eder ve önce annesinin aşığını sonra da annelerini kardeşine öldürtür. Elektra karmaşası Freud’cu revizyonistlere göre erkek çocuğun annesine duyduğu çatışmalı aşkın kadın versiyonudur. Kız çocuklarının babaya karşı cinsel yakınlık beslemesi ve anne tarafından cezalandırılma korkusu içinde olmaları durumudur.
EROS ve THANATOS
Freud’a göre insanların evrimsel mirasından kaynaklanan, doğuştan getirdikleri içgüdüsel dürtüleri vardır. Bunlar Eros, yaşam içgüdüsü ve Thanatos ölüm içgüdüsüdür. Bu dürtülerin amacı hayata kalmayı sağlamaktır. Eros sonradan temel yaşam enerjisi libidoya dönüşmüştür.
Eros, Yunan mitolojisinde aşk, seks ve şehvet kölesidir. Bazen doğurganlık simgesi olarak da görülen Eros, erotik gibi kelimelerin de kökünü oluşturur. Eros, genelde Afrodit’le beraber anılır ve kimi zaman kurtarıcı olarak görülür. Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan aşkını temsil ederken Eros esasında erkek için olan aşkın temsilcisiydi. Psikoloji açısından bakıldığında Eros, cinsel eğilimler ve bunlardan doğan isteklerin tümünü temsil eder.
Thanatos ise Yunan mitolojisinde ölümün simgesidir. Efsaneye göre gece tanrıçası Nyks, Hypnos yani uyku ve Thanatos yani ölüm tanrılarını doğurmuştur. Thanatos, Hypnos ile birlikte yeraltındaki ölüler ülkesinin en derin yeri olan Tartaros’ta oturur. Thanatos efsanelerde küçük bir yere sahiptir. İnsandaki tüm yıkıcı, ölümcül dürtüleri temsil eden Thanatos, yapıcılığı, yaratıcılığı ve sevgiyi temsil eden Eros’un tamamen karşıtıdır.
Freud’un kuramına geri dönecek olursak; erkek çocuğun annesine duyduğu çatışkılı arzu madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzünde erkek çocuğun, babasını, annesinin sevgisi ve şefkati için rakip olarak görmesi vardır. Bu rekabet babaya yönelik saldırganlık ve düşmanlık duygularıyla sonuçlanır. Laius’u öldürüp annesiyle evlenen Oidipus gibi erkek çocuk da annesinin sevgisi uğruna rakibini yok edebilmeyi, böylelikle anneye tamamıyla kendisinin sahip olabilmesini umar.
Ebeveynlere yönelik bu farklı duygular; yani anneye karşı sevgi ve babaya karşı saldırganlık Eros ve Thanatos’la simgelenir. Eros hayatı ve yaşayan ve besleyen dürtüleri temsil gederken Thanatos nefret ve saldırganlığı temsil eder.
Eğer romanınızda aşk, nefret, cinsellik ve şiddeti içsel çatışma, kıskançlık, rekabet gibi klasik temalarla karıştırabilirseniz heyecan verici bir entrika kurmak için bütün bileşenlere sahip olursunuz.
Freud’un Oidipus Karmaşası adını verdiği kuramını şöyle bir özetleyelim.
Oidipal Rekabet
Bu çatışmanın tipik özelliği babaya karşı saldırganlıktır. Karakterimize vereceğimiz dış çatışma açısından baktığımızda aşkı için rekabet eden kahramandır. Sylvester Stallone’nin ünlü Rocky Balboa’sını bu duruma örnek gösterebiliriz.
Eros ve Thanatos
Tipik özelliği; cinselliğe ve saldırganlığa yönelik birincil dürtülerdir. Karakter güdüleri aşk ve nefret, seks ve şiddet, intikam ve kin olarak özetlenebilir. Kahramanı kendi sevgi ve arzu nesnesinden mahrum eden dışsal engele verilen tepki olarak özetleyebiliriz. Eros ve Thanatos örneği görmek için Katil Doğanlar filmini izleyebilirsiniz. Ayrıca Romeo & Juliet oyunu da bu konuyla ilgili iyi bir örnektir
Ensest (Yasak Meyve)
Freud tarafından anneye duyulan cinsel arzu suçluluğu olarak açıklanır. Bizim karakterlerimize yedirebileceğimiz güdüler, ensest arzusu ya da zina arzusu olabilir. Titanic filminde izleyici Jack’in nişanlı kadın Rose’un kalbini kazanmasından haz duyar.
İğdişlik Kaygısı
Freud tarafından baba korkusu olarak açıklanır. Güçsüzlük, ya da rol değişimi gibi karakter özellikleri bu gruba girer. Kendilerini savunamayacak durumda saldırıya uğrayanlar örnek gösterilebilir. Sapık filmindeki duş sahnesi ya da Acı Ay filmindeki sadist eski sevgilisinin eline düşen felçli hasta gibi örnekleri bu gruba dâhil edebiliriz.
Ebeveyn sahipleniciliği
Bu da Oidipal bir tema olarak görülür. Ebeveynlerin, çocuklarının yaşamlarını kontrol etme arzusu olarak açıklanır. Bu konuya ilişkin en güzel örneklerden biri Damdaki Kemancı romanıdır. Tevye kızının Musevi olmayan bir talibi seçmesini kabul edemez ve kızının sevgisinden sonsuza kadar mahrum olur.
Bu bilgileri kullanarak romanınızdaki karakterlere içsel ve dışsal çatışmalar verebilmeniz için bir kaç soru hazırladım.
Romanınızda aşk ilişkisi var mı? Yoksa bir aşk öyküsü eklemek heyecan verir mi?
Romanınızın karakterleri arasında çatışma var mı? Bu çatışma yasak meyve, rekabet ya da üstesinden gelinmek zorunda olunan bir engel gibi Oidipal temalar eklenerek şiddetlendirilebilir mi?
Romanınızdaki Protagonistin bir rakibi var mı? Bu rakip yani antagonist, Oidipal temalar eklenerek kuvvetlendirilebilir mi? Protagonist’in aşk ilişkisi ile Antagonist arasında bir çatışma var mı?
Romanınızda korkutucu bir öğe var mı? Varsa güçsüzlük ya da rolün tersine dönmesi temalarını kullanarak daha korkunç hale getirebilir misiniz?