https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

AntonPavloviç ya da ailesinin çağırdığı isimle Antoşa, 1860 yılında Azak Denizi kıyısında bir liman kenti olan Taganrog’ da, bakkal olan otoriter bir baba ve bu otoriteyi kabullenmiş bir annenin ortanca çocuğu olarak 1860 yılında dünyaya geldi. Zor bir çocukluk geçiren Antoşa, anılarını anlatırken, ilk öyküsünü annesinin doğum gününde ona hediye alabilmek için yazdığını söyler.Çok güçlü gözlem yeteneğine sahip olan Çehov, bu gözlem yeteneğini hayal gücü ile harmanlayınca,öykülerindeki zaman ve mekan, usta bir ressamın elinden çıkan bir resim gibi okurun gözünde canlanır.

Çehov; köylü devleti Rusya ile, kapitalizmden etkilenmeye başlayan Rusya’ nın, iki sistem arasında  sıkışıp kaldığı o ara devirde yaşamıştır. Bu durum yazarın, dönemindeğişen insan psikolojisinigözlemleme şansını bulmasına neden olmuş ve  bu gözlemleri sonucunda,birbirinden farklı ekonomik, ahlaki, ruhsal, eğitim yapılarına sahip, sekiz bin karakterin, beş yüz öyküde hayat bulmasını sağlamıştır. Başta mujiklerin (Rus köylüsü) hayatı olmak üzere Rusya’ nın yaşantısının ruhunu birebir yansıtan yazar, ‘’durum öyküsü’’ tarzının yaratıcısıdır.Çehov’ un öykü tekniğini Zeynep Zafer ‘’Anton Çehov’ un Öykü Sanatı’’ adlı kitabında, ’’Anton Çehov’ un öyküleri minimum bir metin çerçevesinde maksimum enformasyonun verildiği, değişmez ve mantıki açıdan iyi organize edilmiş sanatsal bir sistem içinde kurulur. Dünyanın en büyük öykü ustalarından biri olan sanatçı, fikirlerini yalnızca sözlerle, görünen bir şekilde değil, susarak, düşüncelerini yarıda keserek veya satırlar arasına gizleyerek de okuyucuya sunabilir.’’diye tanımlamaktadır.
Çehov’ un olgunluk döneminde yazdığı,  ‘’Muhafaza İçindeki Adam’’, ‘’Bektaşi Üzümü’’ ve ‘’Aşk Üzerine’’ adlı öykülerinden oluşan üçlemesibu tanıma birebir uymaktadır. “Anlatıcı ve dinleyiciler” ilkesi üzerine inşa edilmiş olan öyküler, yazarındiğer olgunluk dönemi öyküleri gibi şiirsellik içerir. Üçleme, üç arkadaşın birbirlerine kendi hayatlarından bir durumu, tanrı anlatıcı rolüne bürünerek anlatması temeli üzerine kurulmuştur.
Muhafaza İçindeki Adam adlı öyküde, evlerine dönmekte geç kalan iki avcı, veteriner hekim İvanİvaniç ve lise öğretmeni Burkin geceyi geçirmek üzere, civar köylerden birinin muhtarının ahırına sığınırlar. Çehov, kabuğunu kıramadığımız hayatların hikayesini anlattığı üçlemenin ilk öyküsünde, antik Yunanca öğretmeni Belikov’ un yalnızlığını, kuşkuculuğu ve güvensizliğini aynı lisede yıllarca birlikte çalıştığı meslektaşıBurkin’ in gözünden anlatır. Kendini ısrarla bir kabuk ile çevirme çabası içindedir Belikov. Kurallarla yaşayan, genelgelerle belirtilmemiş her şeyi yasak kabul eden, en ufak bir ihlale tahammülü olmayan bu öğretmen, okulun Turgenyev ve Şedrin terbiyesi almış ilerici, aydınlık bütün öğretmenlerini,hatta tüm şehri avucunun içinde tutabilmiştir. Belikovyüzünden, yüksek sesle konuşmaktan, tanışıp görüşmekten, kitap okumaktan korkar hale gelen, boyun eğmeye başlayan insanlarla dolmuştur bütün şehir.Düzenin gönüllü polisi, dar kafalı, muhbir öğretmen, toplumsal koşulların yarattığı Belikov gibiler bir şekilde hayatlarımızdan çıkıp gitseler de geride bıraktıkları muhafaza içinde yaşayan Belikov’ largölgeleri ile bizlere yön vermeye devam edeceklerdir. ‘’Kalabalık boğucu şehirlerde yaşamak, bir sürü gereksiz evrak yazıp çizmek, hayatımızı bir sürü meraklı insanın arasında geçirmek, Belikov’ ları sineye çekmek,  kendimizi muhafazalara hapsetmek değil de nedir?’’  sorusunu sormaktadır Çehov bu öyküde.
‘’Bektaşi Üzümü’’ adlı ikinci öyküde, sabah ahırdan ayrılıp yollarına devam eden iki arkadaş fırtına ve yağmura yakalanırlar ve bu kez ortak arkadaşları Alehin’ in çiftliğine sığınırlar. Burada veteriner İvan İvaniç, vergi memuru olmayı seçen kardeşi Nikolayİvaniç’ in  hayat hikayesini anlatır dinleyici Burkin ve Alehin’ e. Babalarının görevi nedeniyle bir köyde büyüyen iki kardeşten Nikolay, şehirde yaşadığı tüm yıllar boyunca, mahkum olduğu memuriyet hayatından kurtulup  bir göl ya da nehir kenarında bir çiftlik alıp orada Bektaşi üzümü yetiştirmenin hayali kurmuştur. Hayallerine kavuşmak için tercih ettiği yaşam onun için yeni bir mahkumiyet olabilir miydi? Özgürlüğümüz için vazgeçtiğimiz her alternatif maliyet üzerimize yeni bir kabuk giymemize neden mi oluyordu? Bu öyküde de Çehov sorunları ortaya koymuş ama çözümü okuyucuya bırakmıştır.
‘’Aşk Üzerine’’ üçlemenin son öyküsü. Bu kez anlatıcı Alehin, yıllar öncesinde kalmış, yersiz kaygılarla aşkı ve mutluluğu elinden kaçırdığı, yazgısını değiştirmek için mücadele veremediği kendi aşk hikayesini anlatmaktadır dinleyici İvaniç ve Burkin’ e.Aşkını itiraf edemeyen ve bu yüzden yaşadığı çiftliğe kendini mahkum eden Alehin ‘’Evet, insanın, birini sevince, aşkı üzerine düşünmeye başlarken, beylik anlamlarıyla mutluluk veya mutsuzluk, kötülük ya da erdem gibi kavramlardan değil, onlardan daha yüce, daha önemli bir şeylerden hareket etmesi ya da hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini nihayet anlamıştım.’’ diyerek, kendimize ördüğümüz duvarlardan kurtulmamız gerektiğini anlatmaktadır okuyucuya.  
Her üç öyküde de tanrı anlatıcı rolüne bürünen öykü kahramanlarının ağzından yazılmıştır öyküler. Deneme türünde öyküler yazmayan Çehov, öykülerinde öğüt vermeyi tercih etmemekte, onun yerine durumu gözler önüne seriptoplumunya da bireyin içinde yaşadığı sorunları masaya yatırıp, çıkarımlar sunmaktadır. Fakat,yazar bu sorunları çözüme ulaştırmaz. Çözüm okuyucunun değer yargısına göre şekillenir. 2004 yılında, Erdal Öz, Çehov’u Anma Günleri’nde yaptığı konuşmanın bir bölümünde Anton Çehov’ un öykücülüğünden bahsederken şöyle demektedir. ‘’Öykülerinde müthiş bir yalınlık vardır. Bu yalınlık seçtiği sözcüklerde, kurduğu cümlelerde, çizdiği tiplerde, oluşturduğu kurguda açıkça görülür. “Olay” onun da öykülerinde vardır. Ama olayda da anlatımda da hiçbir abartıya rastlayamazsınız. Deneme türü öyküden alabildiğine uzak bir yazardır Çehov. Bu yüzden onun öykülerinde öğüt verme gibi bir eğilim bulamazsınız. O çok alçakgönüllü bir anlatımla geliştirir öyküsünü, öyle bir atmosfer yaratır ki, okuruna aktarmak istediğini, bütün boyutlarıyla ona hissettirir. Çehov kuru bir anlatıcı değil, bir hissettirici öykücüdür. Bir atmosfer öykücüsüdür. Bu yüzden de kendinden önceki öykü yazarlarının üstüne çıkmış, modern öykünün ilk büyük öncüsü olmuştur.’’
Çehov’ un üçlemesinde diğer öykülerinde olduğu gibi tasvir gücünün olağanüstülüğüne şahit oluyoruz. Bozkırlarda yürüyor, fırtınayı hissediyor ve yağmurda ıslanıyoruz. ‘’Çağdaşlarının Anılarıyla Anton Çehov’’ adlı kitabın, Mehmet Özgül çevirisinde Maksim Gorki Çehov’ un tasvir gücünü şöyle anlatmaktadır. ‘’AntonPavloviç’ in öykülerini okurken çıplak ağaçların, birbirine girmiş evlerin, renksiz insanların tüm belirginliğiyle resmedildiği, havası dupduru, hüzün dolu bir sonbahar gününde hissedersiniz kendinizi. Her şey tuhaf bir yalnızlık, durgunluk, zavallılık içinde gözükür.’’ Gorki yazarın üçlemesindeki, katman katman kabuklara bürünerek yaşamaya çalışan karakterlerine bir gönderme yapar gibi devam ediyor sözlerine. ‘’Çehov’ un kahramanlarının çoğu iki yüzyıl sonraki yaşamın güzelliklerini hayal eder dururlar, fakat şu basit soru hiçbirinin aklına gelmez: Eğer hepimiz yalnız düş kurmayla uğraşırsak yaşamın güzel olmasını kim sağlayacak.’’ Aynı kitapta, Rus şair ve yazar Bunin, onun soyluluğunun, çiçeklerin, öbür canlı yaratıkların, insan davranışlarının soyluluğu olduğu ve hangi rütbede insanla bulunursa bulunsun herkese karşı aynı davrandığını söylemektedir.
Biz okuyucular bu üçlemede; genelgelere mahkum bir öğretmen, gelecek hayallerine mahkum bir memur, itiraf edilememiş aşka mahkum bir çiftçinin hikayelerine konuk oluyor, kabuklarını kıramayan, sıkışıp kalmış insanların pencerelerinden bakıyoruz hayata. Kirli, puslu pencerelerden.
 
Çehov yazarlığı süresince,  insan mutluluğunun basit, görgüsüz değer yargılarına bağlı tutulmasıyla savaştığı gibi,  tarafsız bir anlatım ile okuyucuyu yönlendirmeden, ona çoğulcu bir anlatım sundu. Öykülerinde herhangi bir görüşün etkisi altında kalmadığı gibi, baskın ahlaki değerleri empoze etmedi. Kadın ve erkek arasında ayrım yoktu onun için. Sadeceiyiler ve kötüler vardı. Çehov’ un bu kişilik özelliğini, Zeynep Zafer yine ‘’Anton Çehov’ un Öykü Sanatı ‘’adlı kitabında şöyle tarif etmektedir. ‘’Çehov, beyan edilmiş, zorla kabul ettirilmeye çalışılan, sahte ve gerçek dışı ahlaki özellikleri reddederek yalnız doğal ve insanın gerçek yeteneklerine uygun bir düşünceye, güzelliğe veya iyiliğe saygı gösterir.’’
 
Edebiyatın güzel yürekli kaleminin yolu iyi ki bu dünyadan geçmiş.
 
Yararlanılan Kaynaklar;
A.ÇehovHikayeler/Cem Yanınevi / Son Sözü
Anton Çehov’ un Öykü Sanatı/Cem Yayınevi/Zeynep Zafer
Çağdaşlarının Anılarıyla Anton Çehov/Cem Yayınevi
https://www.imge.com.tr/imgeoykuler/2/erdal_oz.pdf