https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı kitabında dünyanın tek, büyük bir hikayeden beslendiğini savunan bir antropolog. Campbelli kitapta sıradan bir insanı kahraman yapmanın 3 aşaması olduğunu anlatır. İlk aşama dışarıdan çağrı aldığımız kısımdır, yani yola çıkış. Kahraman bu çağrıya uyup yola çıkana devamında sıradan kahraman artık gerçekten kahraman olacağı irili ufaklı maceraların içerisinde kendini geliştirir ve başkaları tarafından kahramanlığı tasdiklenir. Son aşama ise kahramanın hikayesinin finalidir, yani eve ya da hikayenin devamındaki yere geri dönüşü. Fakat tabii ki sıradan kahramanımız hikayenin başından beri değişmiştir ve artık hikayenin sonunda aslında bizim elimizde yepyeni bir birey vardır.
 
Campbell’ın kitabında anlattığı bu monomit, yani tüm kahramanların ortak bir temele dayanması aslında biz sıradan bireylerin günlük hayatlarını da kapsıyor. Hepimiz aynı günü yaşıyoruz ve en sıradanımızdan en absürdümüze o günü farklılaştıran tek şey bizim seçimlerimiz oluyor. Fakat bir topluluk olarak bir araya gelip günümüzü en kısa ve basit şekliyle anlatsak nasıl da aynı olduğunu fark ederiz, değil mi? Bu yüzden geçmişte yazılan ideolojiler hala geçerliliğini ilk gün gibi koruyor. Bu yüzden Karl Marx’ın Das Kapital’de işlediği ideoloji 1867’de de, Amerikalı tarihçi Howard Zinn Marx’ın Dönüşü oyununu 1999’da yazdığında da, Genco Erkal bu oyunu 2009’da sahneye taşıdığında da gerçekliliğini ilk günkü gibi koruyor. Hatta 2020 Nisan ayı itibariyle Genco Erkal tarafından YouTube’a yüklenen bu oyun, hala ortaya koyduğu eleştirileriyle birçok topluluğu tam kalbinden vurabiliyor.
 
Howard Zinn’in yazdığı “Marx’ın Dönüşü” adlı oyun, 2009’da 40. yılını kutlayan Dostlar Tiyatrosu tarafından, ülkemizde Muhammer Karaca yönetmenliğinde sahneye taşınmıştı. Oyunu tanımlamam gerekirse, en kısa haliyle, kapitalist sistem eleştirisi yapılıyor. Biraz daha uzatarak detaylandırmam gerekirse; 19. yüzyılda Londra Soho’da yaşayan Marx, kapitalizmin yeniden sorgulanmaya başladığı modern dünyamızda bir anda kendini New York Soho’da yaşarken buluyor. Biz oyunda bu konuyla hiç ilgilenmiyoruz. Oyun, New York Soho’da yaşayan Marx’ın Almanya’dan Londra’ya uzanan hayat hikayesine ve yaşadığı dönemki siyasi yaşamı içerisindeki Marx’a odaklanıyor. Genco Erkal ise harika oyunculuğuyla Marx’ı taçlandırıyor. Marx’ı görmüş kadar oluyoruz biz tiyatroseverler.
 
İsa Dönmedi ama Ben Döndüm
 
Hayata geri dönen Marx’ın sahnede söylediği ilk şey ise kendisinin Marxist olmadığı. Bu bence çok önemli bir ayrıntı oyunu izleyenler için, çünkü bunun etrafında gelişecek örgüde kendini ya da herhangi bir düşünceyi putlaştıranları bolca eleştiriyor Marx. “Ekonomi-politik okumaktan daha sıkıcı bir şey varsa o da ekonomi-politik yazmak” diyor, hem kendisinin bu fikirleri oluştururken ne kadar zorlandığını ve anlaşılması güç olduğunu da kabulleniyor yer yer, hem de bu anlaşılmazlıkta kendini putlaştıranlara da laflarını çekinmeden söylüyor. “İsa dönmedi ama ben döndüm” diyor, biz de ona ve bu güldüren dönüşüne alkışlarla eşlik ediyoruz.
 
Marx, oyunda fikirlerini ve topluluk üzerindeki izlenimini, onu putlaştıranlar üzerinden eleştirdiği gibi aslında kendini de eşi Jenny ile evliliği,  Engels ve Bakunin gibi dönemin başka düşünürleri ile ilişkileri üzerinden de eleştiriyor. Bu eleştirileri ise sadece kapitalizmin çevresinde dönmüyor, eleştirilerinden eşitlik, özgürlük, insanlık gibi konular da nasibini alıyor. Londraya sürülmesi, üç çocuğunun ölmesi, zamanın politik çatışmaları, İrlandanın İngiltereye karşı direnişi, Avrupadaki 1848 devrimleri, Komünist Hareket ve Paris Komünü olayları hakkında da konuşuyor Marx oyun boyunca. Yer yer de bu konulara eşlik eden Marx’ın hayatında kesitler arkaya sahne perdesine yansıtılıyor. Bu da oyunun dramatik yanını seyirci için güçlendiriyor.
 
Oyun, dinamik ve neşeli metinleriyle Marx’ı kişisel olarak bizlere sevdiriyor. Buraya küçük bir not da düşmek istiyorum, oyun ülkemizde ilk sergilendiğinde basında “devrimci stand-up” olarak da kendine yer edinmiş. Bunu bir iltifat olarak ben de kullanmak isterim. Oyun gerçekten de devrimci bi stand-up tadında. Şu an, Kovid-19 nedeniyle evlerimizde durmamız gereken şu günlerde bile, oyun sanki bir ekrandan değil de hemen önümüzde oynanıyor hissini veriyor. Bunda tabii ki Zinn’in metinleri kadar Erkal’ın oyunculuğu da etkili. Oyunu izlerken beni en çok etkileyenlerin başında ise bu bol yazılı metnin hatasız bir ezberle bizlere ulaşmasıydı. Biz oyun boyunca Marx’ın New York Soho’daki evine konuk olurken, o da bizlerin evine YouTube ile konuk oluyor, salonumuzu ya da nerede izliyorsak evin o bölümünü şenlendiriyor. Özellikle oyunun genelinde hakim olan birebir sohbet ediliyor havası, evlerimizde olduğumuz bu günlerde neşemizi bir nebze de olsa geri getirecektir diye düşünüyorum. Yakın arkadaşlarımızla, ailemizle, tüm sevdiklerimizle bir ekran vasıtası ile konuşurken Marx’ı da arkadaş listemize ekleyebiliriz.
 
Genco Erkal oyunu, kişisel Twitter hesabından “Günün haberi: Marx geri geldi! Marx’ın Dönüşü’nü az sonra YouTube kanalımda izleyebileceksiniz. Tüm oyun, tekmili birden. Karantina günlerine Dostlar Tiyatrosunun armağanı. Sevgiyle, sağlık dileklerimizle” notu ile duyurdu bizlere. Oyun en yüksek 720p çözünürlükte yüklenmiş fakat bu 720p’yi 2009’un kalitesi olarak düşünün lütfen. Yani şimdilerde alıştığımız o harika çözünürlük kalitesini beklemeyin. Oyunun zamansızlığında çözünürlüğün zamanlılığı manidar ama yapacak da bir şey yok.
 
Sanatçı, yine Twitter hesabından geçtiğimiz gün yaptığı bir başka paylaşımda ise YouTube’dan bizlere başka sürprizlerin de olacağını söyledi. Hatta kendisi 13 Nisan’da, yine kendi YouTube kanalına,  Pazar günü evde kaydettiği bir başka oyun olan, Aziz Nesin tarafından yazılmış “Hazret-i Dangalak” oyununu da yüklediğini duyurdu.
 
“Marx’ın Dönüşü” oyunu ve gelecek nice güzel paylaşımı Genco Erkal’ın kişisel YouTube hesabından takip edebilir ve izleyebilirsiniz. İnternetteki birçok gösterime güzel bir alternatif. 80 dakika boyunca bu devrimci stand upa kapılıp gidiyorsunuz zaten. Marx oyunda komünizmin amacının daha sevecen ve daha şefkatli bir insan yaratmak için kendini geliştirmek olduğunu dile getiriyor. Bizler de, umarım daha fazla içe baktığımız bu günlerde, kendi içimizde daha şefkatli ve daha sevecen bir benliğe sahip olduğumuzu keşfederiz ve bu da gelecekteki bizlerin topluluğuna olumlu olarak yansır.
 
https://www.youtube.com/watch?v=YKRBvoZC7p4&feature=youtu.be