https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Aziz Bey Hadisesi, Ayfer Tunç’un Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabının ilk basımında yer alan altı öyküden biriyken, daha sonra Can Yayınları’ndan başlı başına bir öykü kitabı olarak çıkıyor.
 
“Aziz Bey, Tunç’un insan olmaktan doğan zaaf ve yanılgılar nedeniyle yaralanmış, boşa geçmiş hayatlar üzerine yapılandırdığı öykü evreninin en hüzünlü, en gerçek kişisi. Bazı okurlara, meyhanelerde benzerini aratacak kadar canlı ama mahzun gelen Aziz Bey’in öyküsünü okurken, bir hikaye kişisinin varlığını çok yakınınızda hissedeceksiniz.” arka kapak yazısıyla okuyucuya sunulan kitapta tıpkı Sait Faik’in Plajdaki Ayna öyküsünde olduğu gibi daha ilk satırlarda olay açıklanıyor, nasıl olup bittiği geriye dönük bir anlatımla detaylandırılıyor. “Sonradan deli olduğuna karar verilen bir adam plajın aynasını kırdı.” yerini “Bir gece Zeki’nin meyhanesinde acıklı bir hadise oldu. Zeki, Aziz Bey’i tartaklayıp dışarı attı.”ya bırakıyor. 
 
Ne narsisizme varan kibri, ne babasıyla olan çatışmaları, ne de aşkta yanılgısı Aziz Bey’i bu noktaya kadar sürüklemeye tek başına yeterli sebep değil. Tahmin edeceğiniz üzere hepsinin payı var. 
 
Dedesinden kalma tambur sayesinde acı bir tesadüf sonucu “Tamburi Aziz Bey” olmasının inişli çıkışlı seyri anlatılıyor esasen. Kısacık bir öykü olmasına rağmen Aziz Bey’in çocukluğundan ölümüne dek geçen süreyi içine sığdırabiliyor. Dönemi belirtilmemiş de olsa tüm nostaljik hava kitap boyunca yansıtılıyor. Şarkı sözleri, sazlı sözlü meyhane atmosferine zemin oluşturuyor. Rahatlıkla fonda Müzeyyen Senar söylüyor gibi düşünebilirsiniz. 
 
 
Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor
Kim ayağını öperek yalvarıyor
 
 
Herkes ismiyle anılırken o Aziz “Bey”. Gururlu, tahammülsüz, kibirli bir adam olması hasebiyle sevilesi bir karakter değil. İlk olarak göze çarpan babasıyla olan anlaşmazlığı. Gelin görün ki Aziz Bey’in babası da kendi babasıyla problemli bir adam. Naif, müzisyen bir babanın oğlu olarak anılmaktansa kendine babasına taban tabana zıt bir karakter yaratmakta buluyor çareyi. Sonunda hırçın, herkesle, her şeyle kavgalı biri olup çıkıyor. Aşırı kontrolcü ve yer yer manipülatif yapısıyla Aziz Bey’i bir hale yola getirmeye çalışmasının altında “Benim yaşadıklarımı yaşamasın.” mantığı var aslında. Ama bunu oğlunun ne isteyip istemediğini sormaya bile gerek duymadan yapıyor. Psikolog – yazar Susan Forward, “ToxicParents” orijinal adıyla, İletişim Yayınları’ndan çıkan Zor Bir Ailede Büyümek adlı kitabında bu durumu “… diğer yandan da olumsuz ve ters davranışları çocuklarının hayatlarında sürekli ve baskıcı bir hal alan anne babalar vardır ki, en çok zarar veren onlardır.” şeklinde açıklıyor. 
 
Bir diğer detay klişe bir aşk hikayesi. Su gibi bir dille yazılınca o bile sırıtmıyor. Aziz Bey’in gelip geçici ilişkilerinden farklı olarak Maryam’a tutkusu geniş bir yer bulsa da esas hikaye onlarınki değil. Zaten konu tam olarak bu da değil. Gençliğinde aşkta yanılmış, yenilmiş bir adamın yıllar sonra kendisi için makbul; karısı için yanlış bir evliliğe imza atması temel alınabilir ancak. Çünkü bildiğiniz üzere; “Biz aykırıya, ayrıntıya, ayrıksıya, azınlığa tutkunuz.” 
 
Hatırlayanlar olacaktır, bu ikilik nedeniyle Andre Maurois’in İklimler’ini anımsatabilir. İklimler’in ilk bölümünde Philippe’in gözünden Odile; ikinci bölümde Isabelle’in gözünden Philippe anlatılıyor. Odile, dışa dönük, uçarı bir kadınken; Isabelle, sadık, vefakar biri. Bu bağlamda Odile Maryam’la, Isabelle Vuslat’la eşleşiyor.
 
 
 
“Öylesine bencil düşünceler içindeydi ki ancak Vuslat gibi sessiz, silik, dikkatle bakılmadıkça görülmeyen, varlığına ihtiyaç duyulmadıkça ortaya çıkmayan, o konuşursa dinleyen, sorarsa cevap veren, kısacası hayatını alabildiğine kolaylaştıracak bir kadınla yaşayabileceğini düşünüyor, dahası böyle bir kadın istiyordu.”
 
 
 
Ayfer Tunç kendisiyle yapılan bir söyleşide yarattığı karakterler arasında favorisinin hangisi olduğu sorusuna “Aziz Bey Hadisesi’ndeki Vuslat’tır en favori karakterim. Daha uzun bir yeri hak ediyordu Vuslat. Ona ayırdığım yerin belki bu haliyle etkili olduğunu düşünebiliriz ama bazen onun ayrı sayfalar hak ettiğini düşünüyorum.” şeklinde karşılık veriyor. Ülkemizin güzide “influencer”ları kadar olamasam da kaynak teşkil etmesi açısından linkini aşağıya bırakıyorum. (07:00)
 
Aziz Bey’in Maryam’ı beğenmiş, dokunmuş, dinlemiş biri olarak evliliklerinin başından itibaren Vuslat’ı yalnızlığa ve bir anlamda köleliğe doğru sürüklemesini sindiremiyorsunuz. Musikinin bizzat içerisinde yer alıp karısının en sevdiği şarkıyı bilemeyecek bir adamın uzaklığından bahsediyorum size. Ne zaman ki işleri sıkıntıya giriyor o zaman karısına dikkat kesiliyor. Ne kadar samimi değil mi? Günün sonunda o çok öykündüğü babasına benzediği yetmezmiş gibi, karısını da annesine dönüştürüyor. 
 
 
“Hiç farkına varmadan babası olmuştu. Kalbini karısına açmayan, evinin dışındaki hayatı evinin içindekinden daha önemli bulan, evdeki yürek sızılarını anlamayan, anlasa da umursamayan, çehresi daima asık, sesi daima gür ve azarlamaya hazır babası.”
 
 
 
Vuslat’ın bunca ezaya katlanmak için derdi zoru ne olabilir orası ayrı mevzu ama nerede hataya düştüğü çok açık biçarenin. Yine İletişim Yayınları’nın psikoloji serisinden çıkan Ayala Malach Pines’in Aşık Olmak & Sevgililerimizi Neye Göre Seçeriz’i bu  konuda bize yol gösteriyor:
 
“Sizinle ilgilenmeyen birine aşkınızı dayatmak, o kişinin olumsuz duygularını aşka çeviremez. Bir dereceye kadar değiştirebileceğimiz tek şey, kendi hislerimizdir. Aşk dolu bir hayat sürmek istiyorsak, aşka açık olmamız ve bizi sevmeye açık romantik eşler seçmemiz gerekir.” 
 
“Duyarsızca ve aşırı vermek, bir romantik ilişki için özeni esirgemek ve mesafeli durmak kadar yıpratıcıdır.” 
 
Değişen dünya ile birlikte en görkemli yıllarını geride bırakan daha doğrusu bırakmak zorunda kalan Aziz Bey’in can havliyle son düzlükte sözüm ona evine, Vuslat’a düşkünlüğünün hüzünlü hikayesine gölge düşürdüğünü düşünüyorum. Elinde kalan ne varsa ona sarılıyor çünkü. Zamanlamalarını iyi niyetle okumak benim açımdan imkansız.
 
“Her şeyi, herkesi kaybetmişti. Bütün bu kayıplar arasında en acısının Vuslat olduğunu hissetti. Bu boşluğu doldurabilecek hiçbir şey yoktu. Oysa Vuslat’ı hep bir gölge, loş bir ışık, duvarların renginde kaybolan bir eşya gibi görmüştü. Ortadan kaybolsa da yokluğu anlaşılmayacak kadar sıradan bir eşya. Sevmek için zaman bulamamış, daha doğrusu hiç aramamıştı.
 
Tüm kadınlar için ışık olmasını dilerim.
 
 
https://www.youtube.com/watch?v=8gfhqVog-GU
 
Forward Susan, Buck Craig, Zor Bir Ailede Büyümek, (Geçmişi Onarmanın ve Hayatını Geri Kazanmanın Yolları) İletişim Yayınları, 2018
 
Malach Ayala Pines, Aşık Olmak, (Sevgililerimiz Neye Göre Seçeriz?) İletişim Yayınları, 2010
 
Maurois Andre, İklimler,  Helikopter Yayınları, 2008