Toplumun ve çalışma dünyasının o boğucu havasından uzaklaşıp, doğayla baş başa kalmak kendi dünyamıza, içimize yönelmek isteği epeydir hepimizde var sanırım. Her şeyi bırakıp küçük bir köye yerleşmek, gürültüden uzak dingin bir hayat sürmek, toprağa ve doğaya sığınmak hayali, beyaz yakalılar diye tanımladığımız masa başında faaliyet gösteren kesimin son yıllardaki en büyük arzusu olmuş durumda. Dinlediğimizde derin bir “off!..” çektiren o Efkan Şeşen şarkısında -Dokuz altı yolları- olduğu gibi odalara savrulup, bahara dağlara hasret kalan, yarını dününden de uzak olan, boğazında o acımasız zinciri hissedenlerin hikayesindeki ortak hayaldir, doğaya kaçma isteği. Son aylarda salgından ötürü yaşanan eve mahkumiyet de bu isteği perçinledi şüphesiz. Gezmek görmek gibi ruhumuzu sağaltan daha pek çok eyleme olan açlığımızı ise şimdilik kitaplar ve filmler aracılığıyla doyurmaya çalışıyoruz. Bu uzun mahkumiyetin ömrümüzden bir baharı alıp götürmesinden ziyade kendi kendimize yetebileceğimizi öğretmesi, hayal gücünün kapılarını araladığımızda özgürleşebildiğimizi hatırlatması ise – görmeyi bilene- zamanın yaşlı bir bilge olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Yeni yazarlar keşfetmek dışında, bildik yazarlara dair okumalarla eksiklerimi de kapattığım bir süreci yaşıyorum. O yazarlardan biri de Latife Tekin. İlk romanı Sevgili Arsız Ölüm’den beri farklı anlatım tekniğiyle, büyülü gerçekçilik akımına dahil edilen yazarın yaşadığı çağın toplumsal sorunlarını halk edebiyatı geleneğininetkisinde dile getirmesi, Latife Tekin’ in Türk edebiyatı içindeki yerini belirleyen en önemli özelliği. Romanlarında Yaşar Kemal’in büyülüğü gerçekçiliğiyle Oğuz Atay’ın ironi anlayışını bir araya getiren yazar, edebiyatımız içinde kendi çizgisini bulan değerli isimlerden. Latife Tekin’den “(…) alışılmış roman tekniklerinden yakasını sıyırmış bir anlatım yolu, hatta belki yeni bir anlatı türü arıyordu.” (S.75) şeklinde bahseden Berna Moran, ayrıca Sevgili Arsız Ölüm incelemesinde Latife Tekin’in niçin özgün bir yazar olduğunu ise şu şekilde açıklar: “Yazar roman öncesi ve roman sonrası anlatı tekniklerini kaynaştırıp uzlaştırdığı bu başarılı, yenilikçi yapıtı ile 1980’lerde klasik gerçekçi Türk roman geleneğinin sınırlarını aşarak yeni bir roman türü arayan akımı başlatanların arasında yerini almış ve edebiyatımıza taze bir hava getirmiştir.”(S.91)
Latife Tekin’ in 2001 yılında ilk baskısını yapan “Ormanda Ölüm Yokmuş” u da doğayla olan ilişkimizde nerede durmamız gerektiğini sorguladığımız şu günlerde okunabilecek kitaplardan. Romanda insan ve doğa arasındaki bağ, insanın doğaya yabancılaşması, insan- doğa karşıtlığı, doğanın insan üzerindeki etkileri varoluşsal temelde Emin ve Yasemin arasındaki diyaloglar üzerinden aktarılır. Emin, resim yapmayı bırakmış topluma uyum sağlayamayan, yaşını almış huzursuz bir adamken Yasemin, yazmayı kendine uğraş edinmiş sevgilisinin ölümü sonrası ölümden korkmaya başlamış, Emin’ in dostluğuna sığınarak yaşadıklarını atlatmaya çalışan genç bir kadındır. Diğer kişiler Gece, Yurt ve Zümrüt ise Emin’i tanımamızı sağlayan yardımcı kişilerdir. Emin evliliğinde, evliliği sonrası Gece ve Zümrüt’ le yaşadığı ilişkilerde dikiş tutturamamıştır. Özellikle Zümrüt’e olan aşkı ve ona aşkını sürdürebilmesi için seçenekler sunması onu kaybetmesine neden olur. “Önümüzde seçebileceğimiz üç yol var Zümrüt,(…) birincisi, hemen şimdi ayrılalım, bir daha birbirimizi hiç görmeyelim, ikincisi, hemen çıkıp gidelim buradan, oradan oraya dolanarak yaşayalım, üçüncü yol şu: Birlikte intihar edelim.” (s.69) Emin’ in Zümrüt’e sunduğu üç seçenek intihara meyilli, melankolik biri olduğunu göstermektedir. İnsanlardan rahatsızlık duyan Emin, herhangi bir sosyal çevreye dahil olmak istemez. Gezmek isteğinin altında kimseyle yakınlık kurmama, zamandan kopma isteği dışında arkadaşı Yurt’un aşk ve ölüm üzerine fikirlerinin de etkisi vardır. Yasemin ise Emin’in toplumdan uzaklaşıp ormana sığınma isteğini sorgular. Emin’e karşıt bir duruş sergileyerek Emin’ in kendisini bulmasını sağlayan kişi rolünü üstlenir. Yaşam ve ölüm temelinde aşka bakış, aşkın yaşamsal önemi Emin üzerinden ortaya konmuştur. Yasemin’ in, enerjisi ve toplumdan yana duruşuyla “yaşam”ı temsil ettiği, Emin’ in insanlardan kaçıp doğaya sığınması, kendisi ve çevresindekilere yaşadığı bu iç sıkıntısından ötürü çözüm olarak vazgeçiş, kaçış ve intihardan başka seçenek bırakmayışıyla “ölüm”ü temsil ettiği söylenebilir. İntihar düşüncesine sahip olması, kadersel bir ölüme teslim olmamak olarak da okunabilir. Ölüm karşısında insanlar çaresizdir ve Emin bu çaresizliği yaşamaktan korkar.
Ormanda gezinmek Emin için inzivaya çekilmek, geçmişiyle hesaplaşıparınmak gibidir. Ağaçların kokusunda çocukluğunun izlerini bulması, kendini güvende hissetmesi dahası doğanın kendini sonsuz bir yenileyiş içinde olması, yaşamın kaynağı oluşu onu ormana bağlar. Sessizlikte huzur bulduğunu düşünen Emin’ e karşın Yasemin, her şeyden arınabilmeyi insanların içine karışmakta bulur. “Düşüncelerinin ferahlaması benim de şu ölüm havasından sıyrılmam için kalabalığa karışmaktan başka çaremiz yok, hoşumuza gitsin gitmesin insanların arasına dönmemiz gerekecek.” (s. 119)“(…)başka varlıklara iyi ya da kötü bir anlam verebilmek için bile yanında insan olması gerekiyor.”(s. 122)Bu konuşmalar hatırlamak ve unutmak üstüne evrilir. Hatırlamanın ölmek olduğu, insanların geçmişlerini unutamadığı için öldükleri üzerinde durulur. Unutmak üzerine çıkılan bu gezintide geçmişini, çocukluğunu ve ilişkilerini hatırlayan Emin, bu hatırlayışlarından rahatsızlık duyar ve bir acıyı başka bir acıyla unutmaya çalışır: “Çakısını kılıfından çıkarıp ucunu gömleğinin üstünden göğsüne batırdı. Duyduğu acı kaçarcasına çıktığı evde bıraktığı her şeyi unutturdu Emin’e.”(s. 142) Unutmanın asla mümkün olmadığı ve ölümün insan için kaçınılmaz olduğu da vurgulanır: “(…)unutmak, insan için, bütün bir zamanı unutmakla olanaklıdır. (…) insan unutamadığı için ölür.” (s. 155-156) Latife Tekin’in 2004 yılında yayımlanan devam niteliğindeki Unutma Bahçesi romanı da insanların hatırlama ve unutma üzerine yaşamı sorguladığı bir romandır. Unutma isteğinin nedenleri daha çok bu kitapta cevap bulur. Yazar, Ormanda Ölüm Yokmuş romanındaki unutmak ve anımsamakla ilgili iz bırakan kimi kısımlara Unutma Bahçesi’nde de yer vermiştir.
Doğa,yazar için hayatın kendisidir. Bütün romanlarında olaylar insan- doğa ilişkisi, insanın doğa üzerindeki tahribatı, şehirleşmenin boyutları üzerinde durmuş, özellikle “Ormanda Ölüm Yokmuş” sonrasında romanları bu meseleler üzerine şekillenmiştir.Sevgili Arsız Ölüm’deDirmit’indoğanın parçası olan varlıklarla bağı( tulumba, kuşkuotu..), BerciKristin Çöp Masalları’nda şehirleşme ve beraberinde tüketimin akıl almaz hızla artmasının işçilerin greve çıkması sürecinin arka planı olarak verilmesi, bu tüketimin ise gecekondulaşmanın olduğu bölgede doğaya atık yani çöp olarak dönmesi şeklinde kurgulanmıştır.Rüyalar Ve Uyanışlar Defteri’ndeki yazılarında ise doğadan yana olan tavrını net şekilde ortaya koyar: “(…)hayat bir canlı fırtınası, o zamansız sevinci komutanlara borçlu değiliz biz, kuşlar kelebekler tazeliyor sevincimizi.” (s.32) Romana döndüğümüzde ormandaki farklı ağaçlardan farklı yaprakları kitaplarının arasında biriktiren Emin, evinin duvarlarını topladığı bu yapraklarla bezeyerek ormanı kendi dünyasında yeniden var etmeye çalışır. Emin’in ressam olması da ormanın onun içinvazgeçilmez olmasında etkilidir. Doğadaki türlü ağacın arasına farklı mevsimlerde karışıp, yeşilin ve sarının her tonuna bürünen yapraklara kendisini ve duygularını bırakır. Güneş ışığının gün içindeki farklı yansımalarının ruhunda bıraktığı etkiyle adeta sarhoşluk yaşayan Emin, bu anlarda kendi içinde savrulmalar yaşar. Zaman ve mekanın belirsiz olduğu roman, bu savrulmayı, Emin’in yaşadığı gelgitleri daha anlaşılır kılar. Zaman-mekan unsurlarının belirsizliği Latife Tekin romanlarında rastlanan bir durum olduğundan masalsı anlatım biçiminin romanda yer bulduğunu söylemek de yanlış olmaz. Romanda yaşanan gerçeklerle rüyalar arasında net bir sınır yoktur. Rüyalardaki zaman ve mekan belirsizliği romandaki olayların sürel zamanı için de geçerlidir.
Roman, “Rüyalarda kimse kimseyi dinlemez.” cümlesiyle başlar. Rüyalar, Latife Tekin’in romanlarındaki halk edebiyatı geleneği etkisinin en açık göstergelerindendir. Emin’ in rüyaları işaret kabul etmesi ve yaşadıklarının etkisinde kalarak rüyalar görmesi de Yasemin için bir başka eleştiri konusudur. Bunu anlatıcı da ortaya koyar: “Yasemin’in söylediği gibi yalnızca rüyalarında olanları gündüz yaşamaya kalkmıyor, gündüz yaptıklarını da rüyalarına sokmaya çalışıyordu demek…” ( s. 115) Sevgili Arsız Ölüm’ de Atiye’ ye rüyada malum olanlar ve Huvat’ ın gördüğü rüyalar, Gece Dersleri’ nde Gülfidan’ ın geçmişiyle ve annesiyle hesaplaşmasının etkisiyle gördüğü rüyalardan sonra Ormanda Ölüm Yokmuş’ ta kendine daha geniş yer bulan bu motif, halk edebiyatındaki yerini Latife Tekin’ le birlikte modern romana farklı bir yaklaşım sunarak genişletmiştir.
Bütün romanlarında olduğu gibi bu romanında da kendini eleştiren, kendi gerçeğine dışarıdan bakmak isteyen insanı yine ustalıkla kullandığı dil aracılığıyla aktarmıştır. Nurdan Gürbilek’in üstünde durduğu Latife Tekin’de dil, “mırıltı”dan öteye giderek insan için bir kırılma yaratması ve “binlerce insanın sesi, gürültüsü”nün bu çatlaktan içine dolarak kendi gerçeğini görmesini sağlaması, dünyayı anlamlandırmada kullanılması yönüyle Emin’in unutmak ve ölüm üzerine sorgulamalarında anlam kazanır.
Hayatı anlamaya dönük çaba, insanın doğadaki yeri ve yok oluş… Yazarın romanda derinleştirmek istediği bu temel mesele, aşkla yani insanı hayata bağlayan en temel duyguyla verilmek istenmiştir. Emin’ in aşkla hayata tutunmak istemesinde yaşama tutunma isteği yani ölüm korkusu yatar. Ölümden uzak olabilmesi aşkla mümkündür. Roman, Emin’in yaşlılıkla yüzleşmesiyle son bulur. Yaşlılığın biz insanlar için anılarla iç içe geçen bir dönem olması, bitmiş bir ana, geçmişe takılıp kalmamız, bu hesaplaşma sırasında anı kaçırmamız romanın da anlatmaya çalıştığı gibi ölümün ta kendisidir aslında.
Yararlanılan Kaynaklar:
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış – 3, Berna Moran, İletişim: İstanbul, 2004.
Ev Ödevi, Nurdan Gürbilek, Metis: İstanbul, 2019.
Rüyalar Ve Uyanışlar Defteri, Latife Tekin, Doğan Kitap: İstanbul, 2009.