https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Birlikte değilsek, hayatın ne değeri olabilir ki?

Aşkın Kitabı (Becoming Jane), Julian Jarrold’un yönetmen koltuğunda yer aldığı 2007 İngiliz-İrlandalı biyografik romantik drama türünde adını duyuran önemli bir film. Aşkın Kitabı’nda başrollerde Anne Hathaway ve James McAvoy gibi oyuncular yer alıyor. İngiliz yazar Jane Austen’in yaşamını ve Thomas Langlois Lefroy’a olan aşkını tasvir etmesi onu eşsiz kılan bir diğer özelliğidir. Bu film sayesinde Jane Austen ile tanıştığınızda onun aşka ne kadar sadık bir kadın olduğunu anlıyorsunuz.

Filmin baş kahramanı olan Jane Austen (Anne Hathaway) aşka inanan, dönemin erkek yazarlarına inat yazmayı seven bir genç kızdır. Temkinli ve mantıklı hareket eden, sağlam karaktere sahip olması onun ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Ailesi ise Jane’in o dönemin İngilteresi’nde yaygın olan adate göre para karşılığı bir evlilik yapmasını, kendilerini de fakir hayatlarından kurtarmasını ister. Ancak Jane, aşkın gücüne ve sadakatına inanan biri olarak bu düşünceyi asla kabul etmez. Yazar olma hayali ve bağımsız karakteri onu diğerlerinden farklı yapar.

“Sevgi arzu edilir, para ise zorunluluktur.”

Jane, köylerine misafir olarak gelen İrlandalı genç Tom Lefroy (James McAvoy) ile tanıştığında zekası ve cüretkarlığından etkilenir ve kendisine karşı koyamadığı bir ilgi duymaya başlar. Lady Gresham’ın (Maggıe Smıth) yeğeninin evlilik teklifini geri çevirir,. Ailesinin otoritesine ve sosyal adetlere karşı gelebilecek güce sahip olan Jane’in bir anda karşısına çıkan gence duyduğu aşk onu büyük bir çıkmazın içine sürükleyecektir. Edebi bir deha olan Jane’ın hayatını ve eserlerini aşk için riske atması onun ne kadar gözü kara olduğunu hayranlarına bir kez daha hatırlatır. Ayrıca bu film bize saf aşkın, cesaret ve fedakarlık istediğini göstermekten çekinmiyor.

Dönemin özelliklerini izleyicisine en iyi şekilde aktaran, yaşanılan duyguları en iyi şekilde hissettiren bir eser şüphesiz. 120 dakika boyunca çeşitli duygular yaşayan izleyici hep mutlu bir son bekler. Ancak film ise biraz gözyaşı, biraz mutluluk ve biraz da tatlı hüzün bırakır.

Filmdeki kostümler 19. yüzyılı en iyi aktaran unsurlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Neredeyse kusursuza yakın da diyebiliriz. Julian Jarrold bir yönetmen olarak dönemin atmosferini izleyicisine başarılı bir şekilde yansıtmayı yakalamış açıkcası. Oyuncuların sakinliği ve başarısı ise göze çarpan bir diğer durum.

Filmin gerçek bir hikayeden tasvir edilmesi izleyicisini etkiliyor muhakkak. Ayrıca Jane Austen’ın diğer eserlerini okuduysanız bu filmi izledikten sonra neden hepsinin mutlu sonla bittiğini tatlı bir hüzünle anlıyorsunuz…