Engel Tanımayan Bir Sevgi; Love, Rosie
” Eğer iki insan birlikte olmak isterse eninde sonunda geri dönüş yolunu bulacaklardır.”
Birbirini delicesine seven ancak bunu kabul etmeye cesareti olmayan iki insan Rosie ve Alex. Onların geri dönüş yolunu nasıl bulduklarına şahit olabileceğiniz bir film izlemeye hazır olun. Birçoğumuzun sevgi hakkındaki tüm kalıplarını yıkacak. Çünkü sevgi bu filmde arkadaşlık, aşk ve umut arasında sıkışıp kalıyor. Sevginin yolu ise karşındakini karşılık beklemeden, çıkarsızca sevmekten geçiyor. Filmi izlerken sevginin ne olduğunu sorgulayacağınıza eminim. İşte o zaman Roise’un Alex’e dediğini anımsayacaksınız istemsizce;
“Fark ettim ki, nerede olursan ol ya da ne yapıyorsan yap, ya da kiminle olursan ol, seni her zaman, dürüstçe, gerçekten, tamamen seveceğim.”
2014 yılında yayınlanan Love, Rosie filmini Lily Coca ve Sam Claflin başrol oyuncuları olarak destekliyor. ABD ve İngiltere yapımı olarak karşımıza çıkıyor. Christian Ditter’in yazdığı, Juliette Towhidi’nin senaryosunu yönettiği eser içinizi ısıtacak türden. Oyuncuların başarısı nedeniyle birçok duygu izleyicisine geçiyor, kalbine dokunuyor. Film, 120 dakika boyunca zaman zaman ağlattırıyor zaman zaman ise tebessüm ettiriyor bizi.
Eser tamamen Rosie ve Alex’in etrafında dönüyor. 5 yaşından beri birbirini tanıyan iki kahramanımızın birbirine duydukları aşk, sevgi, güven, dostluk duyguları onların her zaman yanyana olmalarını sağlıyor. 18 yaşında yapılan bir seçimin bütün hayatlarını değiştirirken kaçırılan fırsatları da beraberinde getirdiğini görüyoruz. Bu yüzden hayatları bambaşka yönlere sürüklenecek ama aralarında ki o bağ kilometrelerce mesafeye yenilmek yerine daha da güçlenecektir. Sevgi zaten öyle değil midir? Bir gece ansızın çalan o şarkı unutamadığın bir gülüşü ya da tanıdık bir yüzü getirir aklına. O zaman anlarsın hiçbir mesafe, hiçbir zaman dilimi onu sevmene engel değildir. Kilometrelerce uzakta olsa da duyarsın kokusunu. Rosie ve Alex’in yaşadığı da tam olarak bu.
Birbirlerinden uzakta geçen yıllar, hayal kırıkları, yanlış ilişkiler, hatalı evlilikler… Peki birbirlerini bulduklarında yeniden bir şansları olacak mı yoksa her şey için çok mu geç? Alınan kararların aslında hayatın getirdiği şartlar nedeniyle olabileceğini öğrendiğimizde mutluluğun kolay bir duygu olmadığını anlıyoruz. Onu bulmak için elimizden gelenin fazlasını yapmamız gerekir.
”Bazen başınıza gelen en güzel şeyin burnunuzun dibinde olduğunu göremezsiniz..”
Filmdeki yaşanan, yaşanması gereken durumların hayatın bir parçası olduğu en iyi şekilde aktarılmış. Neredeyse kusursuza yakın da diyebiliriz. Oyuncuların başarısı ise göze çarpan bir diğer durum.
Cecelia Ahern’in “Where Rainbows End” adlı çok satan romanından uyarlanan film hikayesiyle ne kadar klasikleşse de izleyicisinde hoş bir tat bırakıyor. Ve bize öğrettiği en güzel şey ise; Ne olursa olsun değişmeyen tek şey sevgidir.