Yatağın çarşafını değiştirdim solumda fazlada duran yastıkları kaldırdım, uzandım sonra, bir bira açtım, Gecenin koynuna girdim usul usul, ve payıma düşen soruları aldım, durdum biraz, bıraktım öylece geceyi, geçsin dedim, geçecek çünkü, hep geçer. Sena Şener çalıyor radyoda biraz ağır, ağlıyorum…Nakaratta var gücü ile bağırıyor ‘’gitme!!!’’ ben sakin diyordum…
Soğuk bir esinti süzülüyor pencereden, cam zangırdıyor, bir titreme yayılıyor duvarlara, itihara meyilli aynalar kırılıyor. Dolap devriliyor içindekiler bir bir etrafa saçılıyor, yatak çarşafı yastık perde aklına ne gelirse rüzgardan savruluyor…Titreyen duvara yaslıyorum sırtımı duvar duruyor. Ellerim hala titriyor… Yirmi bir yıl kaç çöp poşeti eder diye soruyorum? Dört diyor. Usul usul yılları toparlayıp poşete tıkıştırıyorum, dışarıda kalan oldu mu diye kontrol ediyorum, ağızlarını sıkıca bağlıyorum… Ağlıyorum… Ama sakinim ben merak etme… Bazen tutamıyorsun işte, gözünün yaşını, sesinin çatalını, içinde ansızın peyda olan öfkeni, hırsını bir hışımla çıkıveriyor, dolduruyor boş duran sol yanını. Bazen endişeleniyorum kendim için, korktuğumda oluyor, sonra susuyorum…
Adını anmayı, senden bahsetmeyi bıraktım. Sorun dedim bir gece sorun, bakın hatırlıyor muyum? Hatta konuşursam terliğin arkasıyla vurun ağzıma kanatın acıtın.
Aferin diyorlar bana, aferin…
Aslında hiçbir şeyi unutmuyorum, tekstil atölyesindeki çıraktan yok farkım ustabaşının geldiğinde gösterdiği performansın aynısını gösteriyorum. Tedirgin gülümseme kaçamak alttan bakışlar, istemsiz tedirginlik, korku. Ben zaten bu ara her şeyden korkuyorum mutfak çekmecesinde duran bıçaklardan, alet çantasındaki kablolardan, kırılmaya müsait bardaklardan, banyoda duran permatikten, soğuktan, yalnız kalmaktan, çıldırmaktan, ben kendimi kendimle konuşurken bulup durmaktan korkuyorum.
Ama sakinim…
Kahveyi ve sigarayı fazlalaştırdım, antidepresana başladım alkol çok tüketmiyorum artık. Her şeyi bir yerde bırakmak lazım geliyor bazen. Sahi insan kendini de bırakabiliyor mu? Öyle rastgele istediği yerde istediği şekilde…illa ait olmak mı gerekir bir eve? Sabit yerler yok gözümde, herkes her şey dilediği istediği yerde bıraksın. bu inceliği kendime göstermesem de…
Seni soranlara sakinim diyorum öyle ezbere. Sonra derin derin nefes alıyorum filmdeki gibi içimden üçe kadar sayıyorum bir derin nefes daha sonra bir sigara sarıyorum yüzüme takındığım sahte gülücükle sakinim diyorum, öylesine…
Yatak odası mutfak arası mekik dokuyorum, yemek yapıyorum mesela. Artık salataya maydanozu bol koyuyorum. Bir tabak eksik gidiyor masaya. Annem tabak eksik diyor. Sakinim diyorum. Oturduğum sandalyeden bir hışımla kalkıyorum, balkondaki çiçeklere gidiyorum benim dikip suladığım, sevdiğim, büyüttüğüm, sağa sola uzansın aşağılara sarksın istediğim kırmızı, mor, pembe, kimi narin, kırılgan, kimi cüretkar, arsız… Arsız diye bağırıyorum sonra, çiçekleri alıp bir bir salonun ortasına fırlatıyorum. Bir kez olsun dil’e değmeyiversin bir ah, bir öfke, bir küfür, bir kırık cümle..
zaman tükeniyor ve her şey ve herkes birer birer ölüyor. Çiçekler ölüyor, sen ölüyorsun, ben ölüyorum…
Şarkılar bitiyor sonra, cümleler kısalıyor, geceler uzuyor, sigara izmaritlerim kül tablalarında yerlerini alıyor, kokusu duvarlara, perdelere siniyor sigaranın, kahveler soğuyor bir dalmışlıkla, ellerim üşüyor, yastığıma çiğ düşüyor, kendimi sorguluyorum sürekli, ”neden”i..
Dünyanın en masum sorusudur; Neden?
Ben bilmiyorum.
Kimse bilmiyor.
Üçe kadar say, diyor İlknur derin nefes al. alıyorum. Geçecek diyor.
Sakinim diyorum. Uzun koridorda koşuyorum zemin kayıyor düşüyorum, ağlıyorum…
Edebiyat iyileştirir diyorum İlknur’a, sakinsin ama diyor. Sakinim diyorum.
Öyle üzerime yapıştı leke gibi, sakinsem sorun yok, herkes sakinse sorun yok, herkes sakinmiş gibi görünebiliyorsa sorun yok.
Bir şarkı açalım, bir sigara daha yakalım, iki ataraks unutmayalım. Dayayalım sırtımızı sağlam tuğlalara. Yüzümüzde melankoli biraz, kimse görmüyor, herkes uyuyor, önü açık olan yazı, her şeyi yazabilirim istediğim gibi uzatabilirim, ama sakinim, bu yüzden yazmayacağım.
Yazarsam kötü olurum, barışırım tüm öfkemle nasıl olsa kaybedecek bir şeyim yok kanımdan başka. Bu yüzden yazmayacağım, yanlış anlama öfkemden değil, sakinim ben. Ama yazamam kalem kırıklığı yazamaz, keskinliği yazamaz ancak bir jilet anlatabilir beni, teninde bir yerine denk düşerse senin.
Ben jiletten korkarım, böylelikle kendimden.
Biliyorum, merak etmiyorsun ama ben, sakinim…