https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

KAFA ÜTÜLEYİCİNİN LAKLAKİYATI

Kaldığım Yer: Bir gözde kalıyorum, limandaki bir bardan, tapuya hiç uğramadan ve herhangi bir belgenin altına imza da atmadan satın aldığım, karşılığını ise birkaç şişe cinle ödediğim bir göz evde kalıyorum, böylece oracıkta, ağaçlarla kum tepelerinin yakınında yaşıyorum, üstelik bu göz, gözkapağıyla aynı tempoda dalgalanan denize bakarak onun hareketlerini izliyor,” diye başlayan topu topu dört cümlelik muhteşem bir öykü.

Yazar anlatıcıya bir göz evde yaşadığını söyletirken, aslında gözlerden bahsediyor. Karakterin gördüklerine birkaç şişe cinle hayalleri de ekleniveriyor. Karakter yaşamaktan, gördüklerinden ve hayallerinden pek hoşnut! “Yanardönerli camlı çatı,”müthiş bir metaforla gece – gündüzün ve gökyüzünün yani yaşamın anlatımını içeriyor.

Bir önceki öyküyle köprüsü görme eylemi. Opern Cafe’de Viyana Valsi adlı önceki öyküde hatırlayacaksınız otomobilde hızla giderken görüp okuduklarıyla ilgili bir metin kaleme almıştı yazar.

Cortazar diğer incelemelerimde de belirttiğim gibi antropolojiye, jeolojiye ve mitolojiye epey düşkün bir kalem piri. Dolayısıyla öykülerinde sıklıkla esin alıyor buralardan. Öykünün karakteri denizin kenarında dünyayı seyrederken, hiç karaya konmadan çok uzun süre uçabilen yelkovan kuşlarını, denizkızlarını göreceğinden emin. Hatta Tevrat ve İncil’de geçen kötülüğü temsil eden vebir deniz canavarı olan Leviathen’i göreceğini biliyor. Yazar burada yine güzel bir metaforla T. Hobbes tarafından 1651 yılında yayınlanan, devlet (otorite) yapısını sorguladığı Leviathen kitabına sıkı bir siyasi atıf da yapıyor.

Ayrıca karakter, Atlas Okyanusu’nda karaya hiç kıyısı olmayan çöl deniz diye de anılan ve Jules Verne’nin “Denizler Altında Yirmi bin Fersah” adlı kitabında çokça adı geçen Sargasso Denizi’ni göreceğini hayal ediyor. Jules Verne’den yine güzel bir çağrışımla denizler altındaki ülkeye yani Hollanda’ya, Hollandalılar’ a ve Uçan Hollandalı’ ya götürüyor okuyucusunu.

Öykünün zamanı doğrusal ele alınmıştır, belirtmeden geçmeyelim ve ekleyelim;“Belli bir amacı olmaksızın bakan, gören bir gözde kalıyorum,” diyerek sonlanıyor.

Etkisiz Koruma: Kitabın en beğendiğim öyküsü! “Hastalık derecesinde çekingen olduğumu bilmiyor değilim, bu dünyada var olmak benim için enikonu demir leblebidir, enikonu çakıl taşı. Su bile, ki çoğu kez benden yanadır, onu badem ve dantelâ kıvamında yeğleyen dudaklarımdan bazen kupkuru ve düşmanca akar,” diye başlayan öykü varoluş sancılarının ustaca anlatıldığı bir metin. Var olmanın dayanılmaz ağırlığını derinden hisseden öykü karakteri, yazarın olağanüstü metaforik anlatımıyla varlığını, demir leblebi ve çakıl taşına benzetir.

Önceki öyküyle köprüsünün çakıl taşları olduğunu da söyleyerek incelememizi sürdürelim.

Dünyanın tüm ağırlığını üzerinde hisseden aşırı çekingen karakter, aynı zamanda saf ve temiz kalpli birisidir. Kentin iş konseyi karakteri koruma altına almak için ödenek bile çıkartır. Fakat çekingenlikte sınır tanımayan karakter kendisine yapılan bu yardımı, baş döndürücü bir uçurumabenzetir.

Ayrıca bir tarif daha yapar “GÖLGE ÖĞÜTEN DEĞİRMEN mercan kayası keskinliğinde tırnaklarını çıkarmış bir iyiliğin katlanılmaz taşkınlığı,” diyerek, başkasının hayatını zorlaştırmaktan söz eder. Kentte ya da dünyada huzur içinde yaşayabileceği hiçbir yerin kalmadığından, her şeyin insanlar tarafından talan edildiğinden yakınır.  Sömürünün en yoğun yaşandığı kentlerde, kendisine yapılacak yardımı düzene su taşımak olarak görür. Bu durum karakteri acıtır. Çünkü Paylaşım odaklı olmayan dikey yardımın kendisini bozup çürüteceğini düşünür.

Yaşam döngüsünün anlatımı için “Gölge öğüten değirmen,” tanımı, (sizin de dikkatinizi çektiğinden eminim) olağanüstü bir metafor doğrusu. Dünyanın oburluğu ancak bu kadar güzel ifade edilebilir.

Birinci tekil şahıs anlatıcısı olan öykünün çekingen kahramanı, kendini iyiliğin sembolü olan bir tek boynuzlu at olarak nitelendirir. Hepimizin bildiği gibi tamamen masum oldukları düşünülen, kanı içildiğinde ölümsüzlük getiren, öldürülmesinin lanet taşıdığı, bakire kızların yanında uyuyan, yine iyiliğin sembolü Elfler’ in atıdır tek boynuzlular.

Öykü doğrusal zamanda kaleme alınmıştır ve “Ey ahalisi dikenli yerküre (gölge öğüten değirmen), sorarım sana, tek boynuzlu at olmak suç mudur?” sorusuyla son bulur.

Kanımca bu soru üzerine daha bir şey yazılamaz.

Gönül MALAT    15. 10. 2020

Kaynaklar:

1.Wikipedia

2.Mehmet İlgürel, JulioCortázar’ın öykülerinin sembolik imgelemi adlı inceleme/çözümleme kitabı

*JulioCortazar