https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Bir yol ayrımında ayrıldım kendimden. Önce dua etmeyi bıraktım sanırım. Ya da öyle bir şeyler. Hatırlamıyorum. Önceden her ezan zamanında bir elif miktarı kadar nefes alır sonra hayırlısını isterdim her şeyin ve herkesin. Çok düşünmek bir hastalıktı. Onu fark ettim. Dua ettikçe düşünüyordum. Ben de önce düşünmeyi sonra dua etmeyi bıraktım. Uzaklaştım. Uzaklaştıkça ağrıdı kalbim. Ayaklarımın üstünde öylece kalmak istedim. “Akışına bırak!” yalanına uymak istedim. Adımlarım adımlarıma yol göstermiyordu. Hepsi bir yana savruluyordu. Hesap soramıyordum buna hakkım yoktu. Onlar gitti ve ben oturdum izledim. Hayatın mükemmel giderken bile çok düşünerek onu zindana çevirebiliyormuşsun ben ise bunu yaşayarak öğrendim. Zaten ben hiç hazıra konmadım. Hepsini bir bir yaşayarak öğrendim. Zordu. Tırnaklarımla kazıyarak geldiğim bu noktanın ellerimden kayıp gitmesi zordu. Uzaklaştım. Hayattan, aşktan, kitaplardan, yuvamdan… En çok da kendimden. Ben kimdim? İsmimi oluşturan harfler kadar yaşanmışlığımın olduğu dünyada yerim ne idi? Neleri sever neleri sevmezdim? Konuşan ben değildim. Yürek hala benimdi ama. Söylediklerimle yaptıklarım hiç uyuşmadı. Önce herkesin yarasını gördüm. Umut vaat ettim. Hepsi yaşayacaklardı. Gözyaşlarımla yıkadım yaralarını, üfledim bir nefes kadar ve sardım en narin yanımla. Hepsinin ayağa kalkışlarına şahit oldum düştüğüm yerden. Hepsini iyi dileklerle uğurladım. Sağırdım. Kalbimin sesini duyamaz olmuştum. Uçmaya heves eden bir kuşken kanadımdan yeniden vurulmaya korkar gibiydim. Her giden bir korku yarattı içimde. Ona bile sırt çevirmedim. Büyüttüm besledim içimde. Ellerimle ruhuma işledim onu. Yine hayırlısını istediğim bir ezan vaktinde düzenin değiştiğine şahit oldum. Gözyaşım akmıyor nefesim bir yara için tükenmiyordu. Dünyanın dönüş yönünün değiştiğine inanmak istedim. Sanırım duam kabul olmuştu. Mutlu bir son değildi bu. Bu sefer herkes doğru ben yanlıştım. Zaman kendi elleriyle bir ben yaratmıştı. Her gidenin enkazını kanadıma dikmiştim. Güven ne idi, hoşgörü, sevgi ne idi unutmuşum. Bir kalp endişesiz nasıl atar hafızamdan silinmiş. Birine yaralar nasıl emanet edilirdi? İçimdeki küflü peynir tadında birkaç his, yüreğimde kocaman bir boşluk vardı. Farklı olana direnmek nedendi? Düşünerek bir hayat nasıl zindan olurdu? Ben bu cümlelerden yapılmış bir heykeldim. Heykellerin en canlısı. Kalbi taşa dönmüş olanı. Hem iğne hem çuvaldız bende bugün. Herkes kafası rahat yastıkla buluşabilir bugün. Yapımda ve yayında emeği geçenlerin hiçbirisine söz yok bugün. Sorsam hepsi benden üzgündür. Tek farkımızla. Onların kalbi pamukken benimkisi nasıl taşa dönüyordu? Dünyanın adaleti nereye işliyordu? Dua ettiğim son gecenin son duası herkesin beni iyi hatırlamasıydı. Ego tatmini miydi acaba bu? Bunu daha evvel sorgulamadım. Bazı şeyler sadece yazarken düşünülür. Ve bazı şeylere o zaman cevap bulunur. Yazmak bir kaçıştır. Ardına bakılı kalmanın adıdır. Delirmek istememektir. Bağıra bağıra ağladığın geceler duyulmaz ama yazdığın satırlara kalbimi bıraktım denir. Alışıyorsun; iyiliğe, kötülüğe, dünyanın düzenine… Çaresizliğe bile alışıyorsun. Uyandığın gün diğerlerinden farklı olmayacağını bildiğin halde uyanmaya alışıyorsun. Çaresizlik… On harf. On koca ömür sanki. On şıklı hayatta, iki şıka bile indirememek hayatı. On dizi gözyaşı. On kere yarım kalış. On kere kalp kırıklığı. On kere düşüş, on bir kere kalkış…