Eve iyice hapsolmuş durumdayım. Zaten azı kalmış ömrümü pencere ardından sokağa bakmakla geçiriyorum. Yalnızdım,iyice yalnızlaştım. Kaldırımda yürüyenleri izlerken içime bir hüzün çöküyor. Yürüyebilmenin kıymetini anlamadan öylece adımlayarak gidiyorlar. Pandemiden önce birbirlerine bilardo topları misali çarparak yürürlerdi. Şimdi mıknatısın aynı kutbu nasıl birbirini iterse insanlarda diğerinin yanından geçerken uzaklaşarak yol değiştirerek ilerliyor. Herkes öbürüne vebalıymış gibi bakıyor. Öyle davranıyor. “Kimse göründüğü kadar dayanıklı değil. Sadece görünmeyen yangınlar, duyulmayan fırtınalar, gizlice çürüyen ruhlar var.”*İnsanın insana eşitliği yalnızca doğum ve ölümünde. Oysa insan insana muhtaç! İnsan insanın ilacı!
Kapımı apartmanın kapıcısından başka çalan yok. Onunda saati belli! Sabah alışveriş için, akşam da çöp için. Hem kapıcı Mehmet Efendi pek konuşkan biri değildir zaten. Pandemide iyice ketum oldu. Kendisi hastalık kapmamak, belki de bünyesinde varsa yaymamak içinkaçar gibi gidiveriyor. Gerçi eldiven ve maskesi sürekli takılı geziyor Allah için. Azcık durup iki laf etse ne güzel olacak. Kapının arkasından bile sohbet etmeye razıyım. Konuşmayı unutmak üzereyim vallahi.O da olmasa kim bakar bana. İhtiyaçlarımı kim alır benim. Yaşamaya mahkûm olduğum tekerlekli sandalyeyle hiçbir şeyimi yapamıyorum, yaşamaya devam etmek dışında. “Artık ne arzum kaldı ne de kinim, içimdeki insanı da yitirmek üzereyim.” *Üstüne üstlük bakımcım da lanet hastalığa yakalandı. İki aydır yoğun bakımda yatıyor. İnşallah bir an evvel iyileşir de benimle ilgilenmeye başlar. “Ne bencilim yahu.” Gördüğünüz üzere çalar saatin sarkacı gibi yaşam ve ölüm arasında salınıp duruyorum. İnsanın insana eşitliği yalnızca doğum ve ölümünde. Oysa insan insana muhtaç! İnsan insanın ilacı!
Biliyor musunuz gençliğim epey çılgınca ve hızlı geçti. Eh babamın hali vakti de yerindeydi.Ben sıkı bir motosiklet tutkunuydum. Peder ısrarlı isteğimi kırmadı ve sonunda Harley Davidson’um oldu. Canım sevgili annem hep karşı çıktı. Dinlemedim. Kavak yelleri esiyor başımda tabii. Henüz on dokuzumu yeni bitirmişim. Yıllarca kazasız belasız dağ tepe gezdim dolaştım. Tam evlilik hazırlıkları yaparken otuz yedi yaşında geçirdiğim kaza sonucu yirmi beş yıldır tekerlekli sandalyeyeesir oldum. Etrafımda kimseyi bırakmadım. Annem ve babam ardı ardına erkenden gittiler. Çevremdeki herkes benle beraber içten içe yaralandı. “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”*İnsanın insana eşitliği yalnızca doğum ve ölümünde. Oysa insan insana muhtaç! İnsan insanın ilacı!”
Evimin pencereleri büyük olduğundan tekerlekli sandalyeden dışarıyı rahatça görüyorum. Nasıl yağmur var nasıl anlatamam.Bardaktan boşanırcasına düşüyor yola koca koca damlalar. Neler vermezdim şu yağmurda yürüyerek ıslanmak için? İnsanlarda benim aksime habire koşuşuyorlar kuru kalmaya çalışarak. Kiminde şemsiye, kiminde gazete kiminde de el çantası kendilerini sudan korumak için her şeyi kullanıyorlar. Yerlerinde olabilseydim keşke. Şu dünyanın en garip canlısı insan. Islanmak isteyenler, ıslanmaktan korkanlar, sevenler, sevmeyenler, kızgınlar, sakinler, ıssızlar, daha ıssızlar, kimsesizler, tek başına olanlar, hastalar, hastalanacaklar, yaralılar, yaralanacaklar, direnenler, biat edenler, ağzımıza edenler, yarabbi şükür diyenler, ağlayanlar ve de gülenler. İnsanın insana eşitliği yalnızca doğum ve ölümünde. Oysa insan insana muhtaç! İnsan insanın ilacı!
Karşı apartmana ne kadar çok kargo geliyor Allah’ım. Topu topu sekiz daire var hâlbuki binada. İnternetten alıyorlarda alıyorlar. Arzuları mı yoksa açlıkları mı doyuramadıkları anlayamadım bir türlü? Kuryenin biri girerken öbürü çıkıyor. Bak işte bir kargo daha geliyor motokuryeyle. Zavallı yağmurda sırılsıklam olmuş ama insan insanın ilacıdır diye görevini yapmaya çalışıyor. Motorundan inerken “Aaahhh,” bir otomobil ıslak zeminde kaydı. Hızla kuryeye çarptı. İnanamıyorum. Aman Allah’ım! Adamcağız röveşata vuracakmış gibi havalandı. Ardından kafasının üzerine düştü. Ah ah çok fena çok! Feci bir kaza. Umarım benim gibi olmaz. İniltisini ben bile duyabiliyorum pencerenin ardından. Yaşıyor şükür yaşıyor. Fakat yağmur suyu kuryenin başından asfalta doğru kırmızı bir ip gibihızla akıyor.Elindeki kocaman paket arabanın çarpması sonucuparamparça oldu. İçindeki tuvalet kağıtları beyaz şeritler halinde etrafa yuvarlandı. Gözlerime inanamıyorum. Taşıdığı kargosu tuvalet kağıdı mıymış? İnsanın insana eşitliği yalnızca doğum ve ölümün de mi? İnsan insana muhtaç mı? İnsan insanın gerçekten ilacı mı? Yok yok! İnsan insana muhtaç! İnsan insanın ilacı!
*Sadık HİDAYET