https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Bir gün Gorlov her zamanki gibi yerleri süpürürken eski bir kutu buldu. Kutunun üstünde iki tuş ve bir de not vardı. Notta ‘Mavi renkli tuşa basarsan ömrünün A yüzünü, kırmızı renkli tuşa basarsan ömrünün B yüzünü işiteceksin!’ yazılıydı.
Gorlov süpürgesinden kurtulup kutuyu sıkıca kavradı. Sanki uzun bir zaman önce kaybettiği kıymetli bir eşyasına kavuşmuştu. Biraz düşündükten sonra mavi renkli tuşa bastı ve o an kutudan gelen bir insan sesinden şu sözler döküldü:

-A-

Hani sebebini anlamıyor da değilim aslında. Bir buçuk metrecik, tipsiz, seyrek saçlı, asık suratlı, bir baltaya sap olamamış, aksi mi aksi bir adamım ben. Üzerimde hiç çıkarmadığım, çıkarmak için bir sebep de görmediğim, kir pas içinde, yer yer sökükleri olan eski bir paltom var. Diz kapaklarımın altına dek inen paltomun içinde gülünç duruyor olmalıyım ki görenlerin keyifli tebessümleriyle karşılaşıyorum. Ne o yoksa siz de mi gülüyorsunuz? Çok ayıp ama. Malum, para da yok pahalı bir palto almak için. İtiraf ediyorum. Var elbette canım param. Kendime üst baş alamayacak kadar da değil ya?
Ne yapayım, böyle doğmuşum ben işte. Kısacık bir adam olarak. Gerçi bazen ben de aynada kendimle karşılaştığımda gülmüyor değilim hani. Geçenlerde dalgın dalgın yürüyordum. Temizlik yapıyordum. Temizlikçiyim ben. Hani şu yolda görüp çok da umursamadan başınızı çevirip geçtiklerinizden. İşte böyle birgün lavaboları temizlerken aynada kendimi gördüm de neye uğradığımı şaşırdım. Yani bir insan ancak bu denli eğreti ve itici olabilirdi. O uzun, üzerine birkaç beden büyük gelen pis paltonun içinde kambur bedeniyle pis bir adam duruyordu. Sonunda daha fazla dayanamayıp ağız dolusu tükürdüm aynaya. Evet. Öyle yaptım işte. Neden yapmayacakmışım ki hem? İnsanın yaşam enerjisini tüketen o şey öpücük mü almalıydı yani benden?Aynaya tükürdüğümü şaşkın gözlerle izleyen davetsiz bir misafirin de oralarda olduğunu fark etmesem daha neler neler yapardım ben o suratsız adama da… Ah azizim. Neyse ki paltomla aynadaki tükürüğü siliyormuş gibi yaptım da görenlerin devlet malına zarar verdiğime dair şüphelerini gidermiş oldum. Umuyorum ki öyle oldu. Ya siz ne sanmıştınız? O şaşkın gözlerin aynadaki aksimle olan kavgamı mı yadırgadıklarını düşündünüz yoksa? Bu kadar da saf olmayın ama. Elbette aynaya zarar verdiğimi sanmışolmalıydılar. Ama onlara bu fırsatı vermedim. Erken davrandım. Akıllıca bir hamleyle işi bitirdim. Böylece beni şikâyet etme hevesinden mahrum bıraktım onları. Zaten işleri güçleri ispiyon, dedikodu, burun kıvırma, küçümseme… Evet, küçümsüyorlar beni. Anlamadığımı mı sanıyorlardı yoksa?

Gorlov daha fazla dinlemek istemedi. Tuşa basıp durdurdu. İçi kararmıştı. Duymayı beklediği türden sözler değildi bunlar. Daha iyi sözler işitmek hevesiyle bu kez kırmızı renkli tuşa bastı ve yine aynı insan sesinden şu sözler döküldü:

-B-

Yorgundu zaman. Ben de ezelden. Anlatması güç. Hep öyle oluyor zaten. Geçerken yanından aynanın, aksimle karşılaştım birgün. Kısa boylu, nasipsiz bir bedendi gördüğüm. Dedim ki ona “Sennn” diye harflerin üstüne basa basa, “Sen bir hiç oğlu hiçsin. Bu dünyaya bir hiç olarak geldin. Ve de öylece geberip gideceksin. Ruhun en kutsal ve sonsuz duygularla yatıp kalkıyor belki her gece. Ama yere ayak basan o pis bedeninin içinde yalnızca adi bir adamsın. Bir gün yalvarışlarının duyulacağını ve bu çözümsüz sıkıntıdan, tüm o alçak benliğinin pis sorunlarından kurtulacağını mı sanıyorsun? Şimdiden bilesin arzuladığın buysa bir köpek gibi ölecek ve taşsız bir mezara gömüleceksin. Onun için yol yakınken gel vazgeç bu işten. Kısacık ömrünün sonunda simsiyah bir boşlukta ebediyen unutulacağın o enfes son için mi çekiyorsun bunca çileyi? Kimsin sen? Alt tarafı bir temizlikçi parçasının. Ne olacaktı yani efendi? Öldün diye yoluna kırmızı halılar mı sereceklerdi? Bu dünyan yok oldu gitti diye öbür tarafa saklamıştın bütün ümitlerini. Anlıyorsun değil mi senin gibi bir zavallıya kimsenin ayıracak vakti olmadığını? Şimdi burası kıymetli insanların yeridir, büyük adamlar büyük masalarda ağırlanır. Işıltılı sergilerde sana yer kalmaz. Ancak uzaklardan, kasvetlerden, hayıflana hayıflana bakakalırsın. Nefretle, mahvolduğunu ve artık bir çıkış yolu olmadığını bile bile bu çılgınlığa ağlar durursun.
Böyle geçti içimden, aynanın yanından geçerken. Leş tuvaletlerin bitmez çilesini çeke çeke tükenmiş bir ömre baktım bir, sonra da ötesinde beni bekleyen muammaya… Ne yapacaksın şimdi he? Ne yapacaksın öyleyse? Madem gelmezdi elden bir tutam sefadan ötesi, neyi bekledim bunca sene ben? Ama istesem de olmazdı ki, temizlikçiyim ben, tuvalet temizlerim. Her gün b.k içinde anlamları üst üste dizer, çıkmaz bir yolun dibinde eğilip gizlice küserim. Kendime küserim elbette. Küsecek başka kimim var? Elinde eski bir süpürge, üstünde kocaman bir palto ile berbat bir adamım ben. Birgün bu perişan halimden bir anlayan olur da dost olur diye bekliyorum. Öyle mi? Öyleymiş meğer. Bir gün herkese güldüğü gibi bir güzel de bana güler diye bekliyorum. Birgün kim bilir zengin olmayı bile düşlüyorum. Yaşamak gerek. Nefes aldığım müddetçe ben de yaşamayı hak ediyorum oysaki. Öyle değil mi yoksa? Yanılıyorum değil mi? Sanırım gülüyorsunuz bana. ‘Böyle bir zavallı; aç karnını doyurmaktan acizken bir de sevmekten, sevilmekten bahsediyor’ diyorsunuz hayretle. Haklısınız, yanımdan geçerken yüzlerindeki tiksintiyi bile saklayamayan insanlarla nasıl dostluklar kurabilir ve onlar tarafından nasıl sevilebilirim ki ben? Öyleyse niye yaşıyorum? Bu hep böyle sürüp gidecekse eğer, bu durumda toplumun arzularının yerine getirilmesi için kullanılan bir köle mi oluyorum yalnızca? Sırf birileri de tuvaletleri temizlemeli diye mi yaşıyorum? Sizler daha iyi yiyip içesiniz, birbirinize daha rahat caka satabilesiniz, sevişesiniz, evlerinizde huzurla uyuyasınız diye mi yani? Üstelik cenazenize bile gelmek istemeyeceğim kimseler olduğunuz halde… Üstelik yaşarken bu saydıklarımdan hiçbiri bana nasip olmayacakken… Ve benden bir tebessümü bile esirgemenize rağmen. Üstelik beni diri diri cehennemin dibine gönderdiğiniz besbelli iken…

Gorlov yine tuşa basarak kutudan gelen sesi kesti. Koyu bir hüzün çökmüştü üstüne. Kutuyu bir kenara fırlattı. Süpürgeyi bıraktığı yerden almak üzere uzandı. Sonra vazgeçti. Yine kutuya yöneldi. Ondan da vazgeçti. İyice anlamsızlaşmıştı her şey. Karşısındaki aynaya yaklaştı. Bir müddet camdan yansıyan aksini ve az önce temizlediği tuvaletleri inceledi. Bulantı hissine daha fazla karşı koyamadı ve aynaya ağız dolusu kustu.