‘’Odanın ortasındaki ayna yüzyıllardır orada duruyor gibiydi. Çerçevesi paslanmış, üzerine yazılar yazılmış, katman katman toz tutmuş haldeydi. Kız kirli aynada yarım yamalak görünen yüzüne baktı. Gözleri ışıldıyordu. Aynanın kiri gözlerindeki ışıltıyı söndürmeye yetmemişti. Yavaşça adımladı. Bir, iki, üç, dört… Şimdi aynaya çok daha yakındı. Parmaklarını aynada görünen aksine doğru uzattı. Aynanın kirine rağmen, gördüğü ışıltıya dokunmak istiyordu. Gök gürledi, yağmur başladı. Bulutlar kızgın, yağmur damlaları ise pişmandı. Kız pencereye doğru baktı, eli havada kalmıştı. Gülümsedi. Olanların farkındaydı. Tekrar aynadaki aksine baktı.
Uzun zamandır bu eski yerdeydi. Burada her şey eskiydi. Üstelik yüzünüzde tatlı bir gülümseme bırakan bir yer değildi. İnsanın içini karartan, çürümüş hissettiren bir eskilikti. Nereye giderseniz gidin çürük et kokuyordu, insanların kalpleri çürümüştü. Hayvanlar bile mutsuzluk saçıyordu. Gökyüzü hep güneşliydi, hep göz alıcıydı. Buraya ilk defa gelen biri bunun güzel olduğunu düşünebilirdi. Ama hiç güzel değildi. Güneş her şeyi yakıp kül ediyordu. Nefes almak dahi zorlaşıyordu. Kız ilk geldiğinde de hoşlanmamıştı buradan, güneşin yakıcılığından hiçbir zaman haz etmemişti. Bir gün ansızın düşmüştü buraya. Ne olduğunu anlamadan güneşli bir sabaha uyanmıştı. Buradaki insanları benimsemişti, onları kendine benzetiyordu, onlarla anlaştı, aylarını geçirdi. Yemekler de kötüydü, hepsinden çürük et kokusu geliyordu, kız yemek istemiyordu. Gizemli bir yerdi burası. Geceleri o kadar sessiz olurdu ki, kendi kalp atışını duymaktan uyuyamazdı. ‘’Burada olduğuma göre ben de eskiyim’’ diye geçirdi içinden, çürümüştü. Bu ölü yerde çok fazla zaman geçirmişti. Fark etti, buraya ait değildi, ya da ait olmak istediği yer burası değildi. Kurtulmak istediği gün kimseye sezdirmeden zor bela ayağa kalktı. Buraya geldiği günden bu yana hiç gezmemişti. İhtiyacı olmayan hiçbir şey için ayağa kalkmıyordu, hatta bazen ihtiyacı olan şeyler için de kalkmıyordu…
Kız o gün rastladı bu eski aynaya. Ayna çok kirliydi, eskiydi. Ama yine de ışıltıyı görebiliyordu. Heyecanlandı, aylar sonra ilk kez hissediyordu bunu. Aynaya yaklaşmak, dokunmak istedi, yapamadı. Korktu. Benimsediği hisler engel oldu bu heyecanına. Kız uzaklaştı, çok fazla uzaklaştı. Aynadan uzaklaşırsa bu his kaybolur sandı. Olmadı. Günlerce kendini buna hazırladı ve başardı. Şimdi buradaydı, aynayla parmakları arasında santimetreler vardı. Geçmişi düşünmeyi bıraktı, yağmur hızını arttırmıştı. Bu ölü yer kızın hiçbir parçasını kaybetmek istemiyor gibiydi. Kız aldırmadı, aynaya dokundu. Her şey çok hızlıydı, ışık kısa süreliğine tüm odayı kapladı ve yok oldu.”
Otuzlu yaşlarındaki kadın elinde tuttuğu defterin son sayfasını okuduğunda yanağından bir damla yaş süzüldü. Gözlerini odanın ortasında duran aynaya çevirdi, hafızası her şeyi dün olmuş gibi taze tutuyordu. Aynanın önünde duran genç kızına baktı, gülümsedi. Bileklerinden kanlar akıyordu.