https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Başkalarının Çiçekleri adlı öykü seçkisi, Yazı-yorum Dergi ve Velespit Yayınlarının işbirliğiyle raflardaki yerini aldı. Edebiyatın birleştirici gücü ile bir araya gelen yirmi iki yazarın birbirinden farklı temalara sahip öyküleri, Zeynep Eşin tarafından derlendi. Bu öykülerden biri de sevgili Mehmet Fırat Pürselim’in adını Yesari Asım Arsoy’un nihavent bestesinden aldığı, ’Bekledim de Gelmedin ‘’ adlı öyküsü,

Ana karakterimizin, ‘’Sen bana hiç bakmadın, ben daima senin baktığın yerde oldum,’’ sözleri, okuru Özdemir Asaf’ın tek taraflı aşk temasını işlediği ‘’Yön’’ şiirine götürüyor.  ‘’Sen bana bakma, ben senin baktığın yönde olurum.’’  

Aynı mahallede, ilk gençliklerini birlikte yaşadıkları Ayla’ya ölümüne âşık bir adamın karşılıksız olduğu kesin ama çıkarsız olduğu tartışılır aşkı ile kendisine âşık olunmasına âşık bir kadının yıllar içinde birlikteliklerinin nasıl şekillendiğinin anlatıldığı öykünün ana izleği kaçış. Gerçeklerden, el-âlemden, aileden kaçış. Başkasından arta kalan aşkla mutluluğu yakalamaya çalışan, iyi niyetinin ardına gizlediği o sahiplenici ruhu gizleyemeyen bir erkek ile bu erkeği sığınacağı bir liman olarak gören, toplumun gözünde bir aile kurarak, geçmişini saklayabileceğini zanneden bir kadın.

İçinde bulunduğumuz toplumun bilindik travmalarıyla başlayan bu evlilik çokta bilinmeyen bir yolda ilerliyor. Kahramanların yolculuğu, yazarın usta kalemi ile birleşince ortaya zor bir kurgu ve sağlam temellere oturtulmuş karakterler çıkıyor.

Yan karakterler ana karakteri tanımamız, onun yolculuğuna eşlik edebilmemiz, neden sorularına cevap bulabilmemiz için öyküde yer alırlar. Eğer yan karakterler ana karakterden rol çalmaya başlarsa öykü içinden çıkılmaz bir hal alır. ‘’Bekledim de gelmedin’’ adlı öyküde beni edebi anlamda en fazla etkileyen, bu yan karakterlerin hadlerini bilmesi oldu. Sadece tek bir paragrafta karşımıza çıkıyor bu yan karakterler. Bir daha kendileriyle hiç karşılaşmıyoruz. Boşu boşuna sahne almıyorlar. Öykü içinde hepsinin ömrü birer cümle ama üzerlerine düşen görevleri yerine getirip sahneyi ana karakterlere bırakıyorlar.

Edebi metinlerde dil, kurgu ve karakter birlikte yol alır. Elbette bazen kurgu dilin, bazen karakter kurgunun önüne geçebilir ama biçemin, eserin edebi gücünü arttırıcı yönü tartışılmaz. Öykünün diğer kurgusal metinlere göre en büyük farklılığı bir karanlığa ışık tutmasıdır. Karanlığın nedenleri, oraların neden aydınlatılamadığı sorularının cevabını vermek öykünün görevi değildir. Öykü sadece karanlığı gösterir.

Fırat Pürselim’in kaleme aldığı ‘’Bekledim de Gelmedin’’ adlı öyküde,   biçem ve kurgu birlikte yol alırken, oldukça güçlü karakterler yardımı ile aşkın iliklerine kadar sızan bencilliğinin, karanlığına ışık tutuyor. Sevgiyi bir tutum olarak değil bir kişiye bağlılık olarak benimsiyorsak bunun sevgi değil bencillik olacağı tartışılmaz bir gerçektir. Her şeye, herkese hatta sevdiğimiz kişiye karşı bile ‘’rağmen’’ sevmeye devam etmek bu bencilliğin kanıtıdır.

‘’Balayına gitmiştik. Sen aynı otelde aynı tarihte başkasıyla planlar kurmuştun ama bahtına ben çıkmıştım. Senin mutsuzluğundan bana mutluluk düşmüştü ne garip. ‘’

 

Kurgusal metinlerde farklı anlatım teknikleri kullanılır. Bunlardan bir tanesi bu öyküde de kullanılan ben anlatıcıdır. Ben anlatıcı tanrı anlatıcı kadar şanslı değildir. Her şeyi duyup görmez. Her şeyi bilmez. Bildikleri gördükleri ile sınırlıdır ve bu nedenle anlatacak şeyleri de tanrı anlatıcı kadar derinlikli değildir. Hele beni değil, diğerini anlatmak söz konusu olunca, birinci tekil anlatıcının alanı her şeyi bilen anlatıcı kadar geniş olmaz. Biz öyküde anlatılan ötekini, ben anlatıcının bilinci ile tanırız. Bu öyküde de Ayla’ya ana karakterimizin görüş açısından bakıyoruz. Ayla’yı onun bize tanıttığı kadar tanıyoruz. Evet, Ayla bir muamma okur için ama aşkta bir muamma değil midir zaten? Bu nedenle ben dilini kullanmak sanıldığının aksine daha zordur. Metin tıkanıp kalabilir. Ben anlatıcının tek kozu vardır. Samimiyet.

Öykünün başlarında, okuru çıkışı olmayan bir labirente sürükleyen, kafası karışık, zamanda kırılmalar yaşayan ara ara geçmişe dönen ama samimiyetten asla ödün vermeyen ben anlatıcı, öykünün sonunda tek bir cümle ile bütün taşları yerine oturtuyor.

Yazarın bu konuda ne düşündüğünü bilemiyorum ama şu bir gerçek ki öykü okurun elleri ile tutulur hale geldikten sonra mülkiyet hakkı yazardan okura geçiyor. O nedenle yazar yazdıklarından okur ise sahiplendiği öykünün ona hissettirdiklerinden mesuldür. Ben Fırat Pürselim’in ‘’Bekledim de Gelmedin’’ adlı öyküsünü okuduktan sonra kitaplığımdan Özdemir Asaf’ın ‘’Çiçek Senfonisi’’ adlı şiir kitabını aldım ve tekrar okumaya başladım. Şairin ‘’Macera’’ adlı şiiri ile yazıma son vermenin öykünün bana hissettirdiklerine kendi cümlelerimden daha iyi tercüman olacağını düşünüyorum.

Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde
Karalarda koşanlar durup bana baktılar.
Ben de gittim
Sığınacağım adaları birer birer batırdım.