Zaman beklemez.
Yol çağırır.
Gitmek kaderdir, kalmak da.
Bazen bir parçamızı bırakırız giderken, bazen de başkasına ait bir şeyler götürürüz yanımızda.
Hayat yolu, eksilmeler, eksiltmelerle yürünür.
Yol gider, zaman akar, insanlar geride kalır. Bir müddet yalnızlığa sarılır, sağıltırız ruhumuzu.
Kimi zaman acıtsalar da yol boyu yine insana döneriz yüzümüzü. Bir ağaç altında, gölgelikte, çemberde, hüzünde, sevdada, aşkta, acıda insandan insana değer ruhumuz. Böyle böyle başlarız yine insanlara sığınmaya.
Sığındıkça da yalnız kalmaya ihtiyaç duyar, çekiliriz içimize.
Sonra yine sessizliği yırtacak nefes ararız, ta ki gürültüden başım şişti diyene kadar.
Kırılması zor bir döngü…
Arada geriye dönüp bakarız ama yol hep ileri gider.
Yorar, sarsar durdurur bazen. O vakit düşünceler esir alır, bir şey kalmıyor insanın elinde, geçip gitti koca bir ömür dedirtir, esefle.
Gözünü uzaklara diktirir bazen, denizin üzerinde oynaşan güneş ışıklarını fark etmeden ufuk çizgisine takılır gözü insanın, tekrar sorar o soruyu: “Ne yaptım bunca sene.”
Sonra cevaplar üşüşür beynine: “Hep bir yerlere yetişmenin telaşındaydım. Akışına bırak deyip durdum da bir türlü teslim olmamış ki ruhum. Zihnim, bütün çelişkilerin müsebbibi. Aklı bırakıp ilerlenecek eşiklerden öylece geçivermişim. Hatalı olduğumu hissetsem de ısrar etmişim. Açılmayan kapılar önünde anlamsız bekleyişlere girmişim. Gittiğim yerlerden gidememiş, vardığım yerlerde olamamışım. Kaderini kabullenmek ne zormuş?”
Nice cümleler tecrübelerden sonra dizilir arka arkaya. İşte o vakit bunları dillendirmeli.
Çünkü bazen bir dış sesin bize yardımcı olması gerekir. Hem belki içimizdekileri dillendirdiğimizde bizim sesimiz de bir başkasına hayat olacaktır. Bazen devam etmek sadece duymaya, duyulmaya bağlıdır.
Ve Albert Camus’un dediği gibi “Kimi zaman, devam etmek, sırf devam etmek, insanüstü bir başarıdır.”
Her şeye rağmen devam edenler, açık olsun yollarımız.