https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Sokağın, Eşitsizliğin Ve Tekinsizliğin Sesi

Müge Koçak; güvertesini öyküleriyle doldurup Kayıp Rıhtım’a demirleyen ve halatlarını her gün biraz daha derine gönderen bir gemi kaptanı. Üstelik yelkeni kaleminden, yakıtı da kelimelerinden…

Bağımsız Kelimelerden Yankı’ya Yolculuk

Müge Koçak’ın adını her ne kadar öyküleriyle duymuş olsak da yazım hayatının başlangıcında öykülerin yanı sıra; çeviri, röportaj ve inceleme yazıları da yazdı.

Geçtiğimiz yıl Kayıp Rıhtım’da, Yılın En İyi Yerli Spekülatif Öykü Kitabı birinciliğini sırtlayan Yankı’nın haricinde, yazarın “Zaman” isimli kolektif bir fankiti ve “Düş Tıkırtıları” isimli kolektif bir de kitabı bulunuyor.

Şimdilerde birinci yaşını kutlayan “Yankı”, yazarın ilk kitabı… Üstelik bu ilk kitabın öyküleri Müge Koçak’ın da doğduğu şehirde, Adana’da yazıldı.

Birbirinden bağımsız on iki öyküden oluşan ve her biri ayrı derinliğe, öngörülemez karakterlere sahip olan bu kitapta; her an rastlaşabileceğiniz insanların, hiç bilmediğiniz yanlarına tanıklık ediyor ve koltuklarınızda huzursuzca kıpırdanıyorsunuz.

Müge Koçak’ın da dediği gibi; “Yankı”, okuyup da rahat bir uyku uyuyabileceğiniz bir kitap değil. Aksine özellikle uykularınızı delecek bir kitap.

Yiyin Birbirinizi, Ete Para Vermeyin!

Alt metinlerinde sağlam sistem eleştirileri barındıran “Yankı”’da, Müge Koçak’ın kalemiyle ilk tanıştığınız öykü ‘Yedinci Gün’ oluyor. Yazarın Eski Ahit’ten epigraf seçtiği bu öykünün finalinde epigrafta olduğu gibi Tanrı’nın kendi dünyasını kuruşuna tanıklık ediyorsunuz.

Kitabın ilk öyküsünün sarsıntısından kurtulamadan,‘Ali-Veli-4950’ile bağımsız gibi duran üç hayatın aynı girdaba, ayrı akıntılarla sürüklenişini okuyorsunuz.

Sonraki iki öykü ‘Duman’ ve kitaba adını veren ‘Yankı’da biraz daha bildiğiniz sularda yüzdüğünüzü düşünseniz de, ‘Katil Maslow Tarafından Planlanmış Bir İntihar Vakası’ ile yeniden huzursuzlanmaya başlıyorsunuz.

“Yankı”’nın öne çıkan bir diğer öyküsü ‘Hayat Öpücüğü’nde’ tuhaf bir anne-kız hikâyesine misafir olurken, yazarın son cümlesiyle beraber ana karakterle birlikte kapıdan çıkıyor; ancak zihninizin tamamını evin içinde bırakıyorsunuz.

Kitabın sonraki öyküsü ise; yazarın sizden kalanları tenceresine atıp pişirdiği ve Güven Erkin Erkal’ın ‘Yiyin birbirinizi, ete para vermeyin,’ cümlesiyle size seslendiği ‘Afiyet Hanım ve Kuru Sultan Arasındaki Et Dalaşına Dair.’ Yazarla birlikte türlü şekillerde piştiğiniz ve pişirdiğiniz öykünün, kitabın en sevdiğim hikâyesi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

On iki başarılı öyküyü bitirdiğinizde yazarın sizi aldığı yere bıraktığını; ancak avuçlarınıza tekinsizliğin tohumlarını ektiğini hissediyorsunuz. Son sayfayı kapatırken, yabancısı olduğunuz hayatların aslında ne kadar içinde yaşadığınızı fark ediyorsunuz.

 

Sona yaklaşırken; durmadan okuyan, yazan, üreten Koçak’ı bize yeni bir perde aralamayı ve sesi çıkmayan insanların sesi olmayı başardığı için tebrik ediyorum. Ancak kendisine küçük bir de eleştiri bırakmak istiyorum. ‘Ahmet Nebi Şentürk’ ve ‘Kor Adamın Garip Hikâyesi’’ndeki iki özel karakterin hikâyelerinin kısa tutulması; okuyucu ve karakter arasındaki bağın sağlamlığını sekteye uğratıyor. Bu iki öykünün tadı damağınızda uzun bir süre dursa da ne yazık ki diğerleri kadar akılda kalıcı olmuyor.

Son olarak; Cem Alpan editörlüğünde Can Yayınları’ndan çıkan “Yankı”’yı vakit kaybeden okumanızı öneriyor ve “Yankı”’nın ilk yaşını kutluyorum.

Kitaptaki birkaç nefis cümleyle sizleri baş başa bırakıyorum:

“Gecenin karanlığında, ıssız sokaklarda gezer düşlerin fısıltıları. Sahipsizliğin somurtkanlığını peşlerine takarak, buldukları ilk barınağa girerler. İşte orada, gölgelerin ardında, başlar siyahla beyazın hikâyesi. Ya da öyle sanır herhangi birisi…”

 

“Baktığın aynanın buğulu olma olasılığını düşün. Görüntüyü netleştirmek için birilerini bekleyenler, aynayı bulanıklaştıranın kendileri olduğunu bilmeden oturdukları koltukta kendi nefeslerinde yaşlanırlar…”

 

“Sol kolum güçsüz. Bardağı sağ elime geçiriyorum. Bir sıkımlık canı var. Çatırt. Bardak kırıldı. Kanım tavşankanına karıştı.”

 

 

Kaynak: Can Yayınları, 1.baskı, 2020