https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Zamanı anlamak belki de zamanla barışmaktır. İnsan bütün ömrü boyunca sürekli bir şeylere yetişmeye çalışır. Tutamadığı her zaman diliminin ömrüne etkisi büyüktür. Bunu içinde insan bilinç altında zamanla mücadelesinde hep bir ütopya vardır. Gerçekliği bilimsel olarak da araştırılıp ortaya konulmuş olsa da zamanın kullanımı yaşadığımız çağda değişmemiştir. Zaman kavramı sanatın içinde olmazsa olmaz bir kavram bir değişkendir. Özellikle yazın sanatında oldukça kullanılan zaman ve hatta zamansızlıklar şiir, öykü ve romanların yol haritası olmuştur. Zamanı değiştirerek geçmiş ve gelecek döngüsünde farklı yöntemlerle bilinç altında yatan zamanda dolaşmak isteğiyle insan zihninin ötesine geçen birçok sanat yapıtı oluşmuştur. Kitaplardan senaryolara, resimden müziğe zamanın değişkenliğinin birçok yansıması ayna gibi insanlığın ruhuna tutulmaktadır. Zamana yetişilemezse zamanda yolculuk fikriyle başlayan değişim zamanın aynı döngüden ibaret olmasına kadar hatta zamanın bükülmesiyle aynı zamanı farklı evrende daha uzun ya da kısa yaşama konularıyla insan zihninde yer eden etkileyici yapıtlar ortaya çıkmıştır. Bunların temelinde bulunan bilimsel konulara ve gerçekliğe değinirsek uzay-zaman konusu ile karşılaşırız. Zaman boyutları ve bükülmesiyle oluşan farklı evrenlerin varlığı zihinde uçsuz bucaksız bir yolculuğu başlatabilir. Bu da sanatı özellikle yazın sanatı olan edebiyatı derinden etkilemektedir.

 

Bilimsel olarak; Uzay zaman, uzay ile zamanı “uzay-zaman sürekliliği” adı verilen yapıda birleştiren matematik modelidir. Öklitçi yaklaşıma göre evren uzayın üç boyutu ve dördüncü boyutu oluşturan zamandan oluşur.

Klasik mekanikteÖklid uzayı kullanımı, uzay zamanı kendine mal etmek yerine, zamanı gözlemcinin hareket durumundan bağımsız olarak evrensel ve değişmez gibi kabul edip ele alır. Göreliliğe dayalı bağlamda ise zaman, uzayın üç boyutundan ayrı olarak düşünülemez; çünkü bir cismin vektörel hızı, ışığın hızı ve bir de güçlü kütle çekimsel alanların gücü ile ilişkilidir. Bu kütle çekimsel alanlar zamanın ilerleyişini yavaşlatabilir ve bir o kadar da gözlemcinin hareket durumuna bağlıdır. Bu nedenle de evrensel değildir. Evrensel dediğimiz, bir olgunun evrenin her köşesinde doğru ve değişmez olmasıdır. Ancak Albert Einstein‘ın kurduğu Görelilik Kuramı‘na göre zaman evrenin her köşesinde aynı değildir ve gözlemciye göre değişir, görecelidir. Örneğin, kütle uzay zamanda eğrilikler yaratır. Burada zaman bükülür ve zaman bu eğride bulunan bir gözlemciye göre, dışarıda duran bir başka gözlemciye olandan daha yavaş akar. İşte burada zaman evrensel değildir.

Bu bükülmeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Düz bir yatak düşünün. Bu yatağın üzerine gergin bir çarşaf serin ve hiç kırışıklık olmasın. İşte bu dümdüz çarşaf iki boyutla tanımladığımız uzay-zaman düzlemi olsun. Şimdi bu düzleme bir gezegeni simgeleyen demir bir bilye koyun. Bilye yatağa biraz gömülüp bir göçük yaratarak çarşafı da bükecektir. İşte zaman da bu şekilde demir bilye ile simgelediğimiz kütle yardımıyla bükülebilir. Kütlenin artışı, bu kütlenin uzay-zaman düzlemini büküşünü arttırır. Kütle arttıkça göçük de artar. Eğer kütle ölçülemeyecek boyutlarda aşırı büyük olursa uzay-zaman düzlemi ışığı bile hapsedecek kadar göçecektir. İşte bu göçük kara delik olarak adlandırılır. Eğim çok olduğu için ışık karadelikten girer ama geri çıkmaz. Bazı teorilere göre bu içeri giren ışık evrenin başka bir noktasından geri çıkar. Bu teorilerde karadelikler dipsiz kuyular değillerdir, iki ucu açık bir boru gibi düşünülebilir.

 

Uzay zaman bükülmesi tam olarak şunları ifade eder; Madde ve enerji uzay ve zamanı büker. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse; elimizde bir taş var önümüzdeki göle taşı bırakıyoruz gölde dalgalanmalar olur. Dalgalanmaya sebep olan şey isen taşın kendisidir. Taş uzay ve zamanda dalgalanma oluşturmuştur yani taş uzay ve zamanı bükmüştür. Tam olarak bu olaya kütle çekimi diyoruz. Fakat göle taşı atmasaydık gölün yüzeyi düz kalmaya devam edecekti yani uzay ve zaman madde olmadan düzdür lakin işin içine taş yanı yıldız girene kadar. Yıldızların, kara deliklerin vs. oldukça büyük kütleleri uzay zaman da çok büyük çöküntüler oluşturmaya yeterli kalıyor. Oluşan çöküntülerin yanından geçen her şey bu çöküntüye yuvarlanarak kendini çekim gücü ile ahenkle dansa teslim eder. Dünyanın Güneş etrafındaki şöleni bu olaya en büyük örnektir. Maddelerin hareketi sonucu uzay zaman boyutunda dalgalanmalar olur. Einstein bunu 100 yıl önce söylemişti. Kütle çekim dalgaları göle atılan taştan sonraki dalgalara benzer. Uzayda ivmelenen kütlelerin kütle çekim dalgaları yayacağını söylüyor görelilik kuramı. Uzaydaki bu dalgalar uzay zamanda değişikliği sebep oluyor fakat bu değişiklik gözle görülecek boyutta değildir. Ancak kara delik yada nötron yıldızları çarpıştığında çok farklı bir biçimde ortaya çıkar. Uzay zaman dokusu farklı şekillerde oluşur.

Oluşan bu bükülmeye yaklaştıkça zamanın farklı işlemeye başlandığı biliniyor tabi kütlesi çok büyük nesneler için yani bir kara delik. Bu olayı da şu şekilde örneklendirelim; iki tane kardeş var ve bunlar ikiz. İkiz kardeşler 40 yaşına gelince içlerinden biri uzay gemisine bindirilerek bir kara deliğin olay ufkuna yakın çevresinde 10 sene dönüyor. Dünyada kalan kardeş 50 yaşına varmış oluyor fakat uzaydan dönen kardeş için zaman farklı bir hızla ilerliyordu bundan ötürü 50 yaşından daha az bir yaşa sahip olacaktır. Buda Einstein’in ikizler paradoksudur.

 

Edebiyatın her alanında kullanın zaman ve paradokslarıyla ilgili birçok kitap vardır. Bunlar felsefi kitaplar olduğu kadar hikaye anlatımını da ihtiva eder. Bunların tarife damga vuran bir kaç tanesi şöyledir;

Varlık ve Zaman (Almanca: SeinundZeit), Alman filozof MartinHeidegger‘in 1927 yılında yayınlanmış eseridir. Heidegger‘in toplam 110 eserlik külliyatı içinde felsefesinin ana fikirlerini açıkladığı temel eseri olarak kabul görür.Kitabın ana kavramı, insan varoluşu yerine kullanılan Dasein ifadesidir; Kendi varoluşunun sonluluğu üzerinden bütün bir Varlık hakkında kurucu bir kaygı (Angst) duyabilen tek var olandır. Kitabın büyük bölümü, zamansallık ve zamansallığın ontolojik belirlenimleriyle ilgili Dasein analitiğidir. Heidegger‘in kitaptaki en temel fikirlerinden biri, zamanın Dasein için Varlığın ufku olduğudur.

Zaman Makinesi (özgün adıyla The Time Machine), H. G. Wells‘in 1895 yılında yayınlanan bir bilimkurgu kitabıdır. Aynı ada sahip iki filme de uyarlanmıştır. Kitap zaman makinesinin kullanıldığı ilk eserlerden biri olduğu için bilimkurgu edebiyatı için oldukça önemlidir.

 

Bu konuyu referans alarak yazılmış ve bilim kurgu dalında çekilmiş, anlamı kader – alın yazısı olan “Predestination” filmi zamanın değişik bir döngüsü içinde geçmektedir. Predestination, 2014 Avustralya yapımı bilimkurgu filmidir. Film Michael ve Peter Spierig kardeşler tarafından yazılıp, yönetilmiştir. Film zamansal bir ajanın bir suçluyu aramasını konu edinmiştir. Bir zaman ajanı, zamanda yolculuk ederek binlerce insanın ölümüne yol açabilecek bir suçu engellemek için son bir görevi daha kabul eder. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan zaman bükülmesi olayının birini bulmak için zamanda yolculuk yapan ajanın zaman döngüsün de sıkıştığı için kaderinden kaçamayacağı anlatılmaktadır. Aslında zamanın düz bir çizgi üzerinde değil daire biçimde olduğunun ve bu dairenin içinde dönüp durduğumuzu da ifade eder. Bu bağlamda izleyiciyi asıl şaşırtan bütün karakterlerin bu döngüye yeniden girerek aynı zamanı yaşayan aynı kişi olmasıdır. Buna benzer bir döngü Atiye dizisinde de konu edilmiştir. Atiye dizisinde aynı zamanı farklı birkaç boyutta yaşandığını ve bu boyutların değiştirebildiğini konu edinmiştir. Zamanın bu tür kullanıldığı yapıtlar sırlarla dolu bir yolculuk olan zamanın aslında tam olarak anlaşılamadığı üzerinden insan bilincinin derinlerine bir yolculuk yapmaktadır.

 

Yine zamanı aynı zamanı tekrar yaşama olarak kullanılan birçok yapıt vardır. Tam olarak zaman bükülmesi olmasa da bilinç akışını etkileyen bir faktör olarak zamansal değişkenler kullanılarak çekilen dikkat oldukça yoğundur. Dejavu, kelebek etkisi, geleceğe dönüş, zaman makinesi, paralel evren, 12 maymun, zaman yolcuları, yaşam şifresi, bay hiç kimse, çıldırış gibi bilim kurgu sayılabilecek ancak tamamiyle zaman meselesinden yararlanarak kurgulanmış eserler bulunmaktadır.

 

Resim sanatında da bir çok eser zamanı, zamansızlığı, döngüyü ve bükülmeyi konu etmiştir. En önemli ve bilinen eser ise Belleğin Azmi ya da Eriyen Saatler , İspanyol sanatçı Salvador Dalí tarafından 1931 yılında yapılan ve en bilinen eserlerinden biri olan tablodur. 1932 yılında 250 Amerikan doları karşılığında satılan tablo, 1934 yılından bu yana New York‘taki NationalMuseum of Art‘ta sergilenmektedir. Gerçeküstücü tablo eriyen cep saatlerini konu almaktadır. Bu, Dalí’nin o yıllardaki ‘yumuşaklık’ ve ‘sertlik’ anlayışına ışık tutmaktadır. Resmin sol alt köşesindeki turuncu saat karıncalarla kaplanmıştır. Zaman kavramını saatlerle yansıtan, yetişilmeyen zamanda yarışı ve yaşama çabasını anlatan eserinde zamanın farklı boyutta bilince yansıması gözlenir.

 

 

Kaynakça;

https://www.bilimgunlugu.com/uzay-ve-zaman-bukulmesi-tam-olarak-neyi-ifade-eder/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Uzayzaman

https://tr.wikipedia.org/wiki/Predestination_(film)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Varl%C4%B1k_ve_Zaman

https://tr.wikipedia.org/wiki/Zaman_Makinesi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Belle%C4%9Fin_Azmi