Seneca’nın “Kendine dost olan, bilin ki herkese de dosttur,” söylemini irdeleyecek olursak ister istemez çevremizde ne kadar fazla kendine düşman olduğuna tanıklık edebiliriz. Türlü düşmanlıklara artık neredeyse yaşamın her bir alanında rastlamak mümkün. Başkasına karşı şekillenen davranış biçimi kendine duyulan öfke, sevgi veya nefretin resmidir aslında.
Oysa insan, yaşam alanına alıp almayacağı insanları seçmekte özgürdür ve mutluluğunu da kederini de ören yakın çevresidir. Kararlı bir yapıya sahipseniz birkaç işareti değerlendirerek buna karar verebilir donanıma da sahipsinizdir hani ancak öyle görünüyor ki kararsız insanların sayısı çoğunlukta. Sağlam duruş sergileyemeyenler artık bir yerde kendine olan saygısını da yitirmekte ve kendi dışında herkes kabahatlidir artık (kendini suçlayacak hali yok ya). Kendini yönetmekten acizlerden iyi yaşamasını beklemek de beyhude olsa gerek. Beklenti; kendine saygısını yitirmişlerin imdadına yetişen sadık ancak alçak dost. Kimi gayretten uzak kimi de sabırsız bir renge bürünmüş cılız kişiliği dindirmek ne mümkün. Yitirilmiş saygısını, beklentilerini ve sabırsızlığını yatıştırmanın en geçici öteleme yöntemine sığınanların sayısını küçümsemek kimin haddine düşebilir ki? Beklenti zehrini üzerinden atamayanların sığındıkları bir başka sığınak; sosyal medya. Post budalalık dahi kendine kılıf uydurmayı başarmıştır ve coşkun kitlelerin oyalanması da sayısız faydalar barındırmaktadır. Oyalamak, şifadan daha hesaplı bir yöntemdir, üstelik sanal bir mutlulukla sarmalar benliği. Hayalini kurduğumuz yaşamı sanal olarak inşa edebilirsiniz, hem de bir tuşa basarak.
Kimileri de tüm bunlara ihtiyaç duymazlar. Başarı ve başarısızlık, kederler ve mutluluklar… Tüm bunlar kullanılıp atılan birer kavramdırlar onlar için. Tarihi, düşünceyi, geçiciliği ve kendini yönetmeyi daha iyi algılayabildiklerinden yaşamın ne için yaşandığını kavramakta da daha ustalaşmışlardır.