https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Henüz küçük bir sahil kasabasına yerleşmemişlerdi. Henüz birbirini bulmuş iki aşık değillerdi. Deli de olmadıkları bilinirdi. Ama hep kavgacıydılar, itiraz etmeye bayılır, akıllarından geçeni uluorta söyler, her doğrunun her yerde söylenmeyeceği gerçeğini umursamazlardı. Bu nedenle çok sıkıntı yaşadılar. Ama hiçbir zaman biri diğerini muhalefeti yüzünden kırmadı. Birbirlerini seviyorlardı, saygı hep yedeklerinde. Yine de kendinden çıkıp başka biriyle bir yaşamı paylaşmak zor. Herkes kendi kasasında, boyuna posuna, kalabalığına göre kendi şişesinde. Canı istedi mi tıpasını açıp kapatabiliyor, dışarıda bir dünya olduğunun farkında. O zaman işler daha rahat. Dışarısı alem içinde alem. Başkasının gücüyle renklenmek, soslu fıstık misali lezzetlenmek mümkün. Yenilenmek, beslenmek ve koşa koşa dönmek sevdiğine. Renklerini göstermek, lezzetini tatmak için. Aşka, tutkuya, coşkuya, kavgaya cıvıl cıvıl girmek var ya, işte bu bile yeter insan olana.

Ama her şey değişir. Gün geldi değişti onların hayatı da. Artık aynı şişede iki kişiydiler. Renkleri her gün solan iki tanıdık. Kolay değil tıpası kapalı bir şişenin içinde yıllarını geçirmek. Ama işte bu kıvama ulaşmak için gerekliydi. Potkal misali bırakıldıkları denizde oradan oraya savrulurken o daracık mekânın havasını birlikte paylaşmasalar buraya nasıl gelirlerdi? Kazaya uğrayan veya bir olayla karşılaşan gemiden, karadakilere haber vermek amacıyla içine mektup konarak denize atılan o şişe olmak da kolay değil bu zamanda, içindekileri sağ salim bir kıyıya ulaştırmak da. İşte bu ikili böyle yedi yıl süren bir yolculuktan sonra önceki şişelerinin içinde geçirdikleri yedişer yıllara hayıflanarak çıktılar kıyıya. Birbirimizi denizde bulduk, dalgalanan hayatta, deniz olmadan yaşayamayız artık diyerek bu sahil kasabasına yerleştiler umutla. Ve o şişede nasıl öğrendilerse başkası olmadan yaşamayı, şişeden çıkınca da umursamadılar başkasını.