https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg
Ali Bektaş’ın ilk romanı Gün Yüzü, ikinci baskısı ve yeni kapağıyla Romanoku Yayınları’ndan çıktı. 2021 yılında yayımlandığı günden bugüne okurların ilgisini çeken ve “Bir Ankara Romanı” olarak da nitelendirilen kitabın merkezinde aşk, ayrılık, hüzün ve insan halleri yer alırken yakın dönem Türkiye tarihinin çeşitli acı olayları da dikkat çekiyor. Bu bağlamda çeşitli incelemelerde “sosyo-politik bir aşk romanı” olarak da nitelendirilen roman yeni okurlarını bekliyor.
ARKA KAPAKTAN:
 
“Başlarken her şarkı güzel, her şiir anlamlı, her renk büyülü ve her yol kutsal… Umut ve tutkuyla beslenen sevgi, en sıradan anları bile kutsanmış birer şölene çevirebilme gücüne sahip.” Peki ya sonra? Hayatın can sıkan gerçeklerinin üzerine serilen tozpembe örtüyü aralayıp baktığımızda gün yüzüne çıkanlar hiç mi rahatsız etmeyecek bizi?
 
Göğe uzanan betonlaşmanın hüküm sürdüğü şehirde kardelenlerin, güvercinlerin, uçurtmaların peşine takılanların; bu dünyada yaşanması mümkün olan güzellikleri, iyilikleri, renkleri çoğaltmayı dert edinenlerin; maddenin, görselin, tüketimin ölesiye kutsandığı çağa inat; mananın, muhtevanın, paylaşımın yanında saf tutanların yaşam öyküleri Ali Bektaş’ın özgün anlatımıyla “Gün Yüzü” romanından sesleniyor okurlarına.
 
Şebnem Denk’in İlk Öykü Kitabı “Tengömlek”
Yaratıcı drama eğitmenliğinin yanı sıra öykülere sevdalı bir yazar olan Şebnem Denk’in yıllarca kimselere açmadığı taze ve özgün öykülerinden oluşan “Tengömlek” Romanoku Yayınları etiketiyle yayımlandı. Beş ana öyküden oluşan kitabın editörlüğünü Yağmur Şengöz üstlenirken kapak tasarımında Gökhan Başpınar imzasını görüyoruz.
ARKA KAPAKTAN:
 
“Muhabbetin en güzeli nasıl olur bilir misin, hoş bilirsin, elinden kim bilir kaç kişi geçmiştir bugüne kadar. Muhabbetin güzeli, seçtiğin kelimedeki mana senin için neyse, karşı taraf için de o ise âlâdır. Konuşmak o zaman karşılıklı bir şey olur. Hoş o da maharet ister. Zaman ister. Yoksa ha konuşmuşsun ha susmuşsun, fark etmez.”
 
Öyküler, okurları ıssız bir gölde yolculuğa çıkaran tekne gibidirler. Etrafımızdaki manzara bizi büyülese de gözümüz manzaranın birleştiği yerde, ufuktadır.
 
Tengömlek’in her bir hikâyesi de bize ayrı bir manzara sunuyor. Akıcı dili, özgün benzetmeleri ve sıcacık anlatımıyla manzaranın hem büyüsüne kapılıyor hem de tanıdık kesitler keşfediyorsunuz: Mahallenin sevilen büyüğü Hatice teyze, alçak gönüllülüğüyle kiminin sevgisini kazanan kiminin öfkesine maruz kalan Emsal, kıskançlığı ama bir o kadar da sevilme arzusuyla Feride ve dahası. Acaba hangi manzara sana daha tanıdık? Hangi manzara sensin, hangisi yan komşun? Hangi manzara seni içine çekip huzur verdi, hangisi tedirgin edip öfkelendirdi?
 
Peki asıl manzara hepsinin birleştiği noktada yani ufuktaysa?
 
Basılı ve çevrim içi birçok dergide yayımlanan öykülerinden tanıdığımız Figen Yıldız’ın ilk öykü kitabı “Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben!”
Yıldız’ın ruhun mahrem yerlerine dokunan, okurları içsel bir yolculuğa davet eden öyküleri dil işçiliğinin yanında karanlığa dokunan cesur yönüyle de dikkati çekiyor.
 
Sessizliği ve dut dallarının hışırtısını dinleyerek yatıyorum. Orada sallanan gövdeyi düşünüyorum. Benim gövdem olmalı diyorum. Yaşlarla yıkanan yüzü berraklaşıyor. Erken yiten bir hayatla acıtmak istiyorum herkesi. “Karşı çıkıyorum kurallarınıza, anlam veremediğim imkânsızlıklarınıza! Siz, hepiniz! Yalanlarınızdan bıktım! Sahte dünyanız sizin olsun.” diye haykırıyorum.
 
Figen Yıldız’ın on beş öyküden oluşan ilk kitabı Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben! yaşamın gölgede kalan yanlarını çevreliyor. Karanlığını kendine rota belirlemiş karakterlerin yaşama tutunma inadı, yeni bir yol arayışı, bazen gülümseten bazen hüzünlendiren, çoğu zaman durup düşündüren hikâyeleri hepimiz için iyi birer yol arkadaşı olacak nitelikte.
Kendini ararken kaybedenler, adım adım inerken bir düzlüğe karşısında hep aynı yokuşu görenler, senelerce bir kuyunun başını beklerken yaşamın acımasız cümbüşüne kapılıp gidenler Şahmaran’ın, Efrasiyab’ın dizlerine oturup Şehrazat’ın nefesiyle cana geliyor yeniden.
Varoluş sancısının kabuğunu sıyırarak ruhun mahrem yerlerine dokunmak ve içe bakmak isteyenler Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben’i okurken yağan yağmura, yokuş çıkmanın zorluğuna aldırmadan gülümseten acının tadını doyasıya çıkarsınlar…