Prof. Dr. Levent Sütçigil, bu kısa romanıyla, ilişkilerde şiddetin normalleştirilmesi ve bir yaşam biçimine dönüştürülmesi olgusundan hareketle, şiddet eğiliminin aşamalarını, bir roman açıklığı ve diliyle anlatıyor. İrem, şiddet gördüğü kocasından yeni boşanmıştır. Bir yandan aile içinde yaşadıklarını, bir yandan da Hakan Bey’le geçirdiği psikoterapi sürecini bize aktarır… Günümüzün bu can yakıcı sorununa son derece açık yanıtlar bulabileceğiniz bir kısa roman, Şiddetin Gölgesinde.

“Biraz yavaş olun! Yeter artık! Çocuk nasıl korkuyor! Anne, baba, görmüyor musunuz? Susun biraz! Bağrışmayın. Çocuktan ne istiyorsunuz? Çocuğun yanında bağırıp duruyorsunuz. Çocuk o, ne bilsin. Bildiği bütün aileler böyle zannediyor. İleride evlenecek. Sizin gibi birini bulacak. Bu ona normal gelecek. Çocuğun hayatını mahvediyorsunuz. Fark etmiyor musunuz? Yeter, yeter, YETER!”

“Şiddetin Gölgesinde” psikolojik şiddetin gölgesinde büyüyen bir kadının hikâyesini anlatan etkileyici bir romandır. Yazar, kadının içsel çatışmalarını ve direnişini dokunaklı bir şekilde işleyerek, okuyucuları duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.

Ana karakter, toplumun görünmeyen baskıları ve psikolojik şiddetin pençesinde yaşam mücadelesi veren genç bir kadındır. Onun kırık çiçekler gibi savrulan ruhu, sayısız sessiz çığlıklarla dolup taşarken, okuyucular bu karmaşık iç dünyaya eşlik eder.

Kadının yaşadığı psikolojik şiddet, romanda ustalıkla işlenmiş; kontrol, manipülasyon ve duygusal zorbalığın derinlikleri, okuyucuları gerçek bir çatışmanın ortasına çeker. Ancak bu roman sadece acıyı değil, aynı zamanda direnişi, iyileşmeyi ve kendini bulmayı da anlatır.

“Şiddetin Gölgesinde” kırılganlığın gücünü ve içsel direnişin mucizelerini keşfeden bir hikâye sunar. Aşk, dayanışma, kendi gücünü keşfetme ve zorluklara karşı ayakta durma teması, romanın kalbinde yatan temel unsurlardır.

Bu dokunaklı roman, psikolojik şiddetin karmaşıklığına ve bir kadının içsel gücüyle nasıl başa çıkabileceğine dair çarpıcı bir portre sunar. “Şiddetin Gölgesinde” okuyuculara sadece zorlukların üstesinden gelme yolunda bir ışık sunmakla kalmaz, aynı zamanda kadınların güçlenme ve kendi öykülerini yazma sürecine odaklanarak derin bir etki bırakır.