https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

İkinci Dünya Savaşının en alevli günlerinde bir iki parça eşyaları ve sözlükleri ile annelerinin anneannelerine bırakılan garip ikizlerin yolculuk sahnesiyle başlıyor ilk kitap. 1986-1991 yılları arasında arka arkaya yayımlanan kitaplar, Türkiye’de 2010 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından üçleme olarak basılmıştır. Doğrusu üçleme olarak basılması çok yerinde olmuş çünkü Büyük Defter hariç diğer iki kitap ilki okunmadan başlanırsa havada kalabilir.

Büyük Defter, çocuk diliyle ama müthiş ve sarsıcı bir gerçeklikle yazılmış, öyle ki bitirdiğinizde şu bin yıllardır paylaşılamayan dünyanın hiçbir toprak parçasının bir çocuğun tek damla gözyaşına değmediğini anlıyorsunuz. İkizlerin “anneleri tarafından her bakımdan yetersiz anneannelerine emanet edilmesiyle” başlayan ilk kitap ikizlerin ağzından anlatıldığı için “biz” diliyle yazılmış ve iki kat vurucu olmuş. Yazarın sadece birinci tekil yerine birinci çoğul şahıs kullanarak etkisini katlaması pırıl pırıl bir zekânın ürünü.

Annemiz bize, “Canlarım. Aşklarım. Mutluluğum. Tapılacak bebeklerim” derdi. Bu sözcükleri hatırlayınca gözlerimiz doluyor. Bu sözcükleri unutmalıyız, çünküartık kimse bize böyle şeyler söylemiyor, bu sözcüklerin anısı da taşınamayacak kadar ağır.”

Kasabada cadı lakabıyla tanınan anneannenin yanında yeterince eziyet görmemişler gibi güçlü kalabilmek için kendi uydurdukları talimler yapan ikizler garip bir duygusuzlukla son derece kötü şartlarda hayatta kalmanın yollarını buluyorlar.

“Yalnızca acıyı yenmek istiyoruz, sıcağı, soğuğu, açlığı, can acıtan her şeyi.”

Yazarın “pedofili öğeler olmasa çocukların da okuyabileceği bir kitap” diye nitelendirmesi ise pedofiliden değil de pedagojik yaklaşımdan biraz habersiz olduğu izlenimi veriyor. Büyük Defter, ikizlerden birinin sınırdaki askerleri atlatıp nispeten durgun komşu ülkeye geçmesiyle bitiyor.

Kanıt ve Üçüncü Yalan ise ikizlerin ayrılan yollarını ve ayrı yaşadıkları hayatı anlatıyor yazar. Lucas’ın fiziksel engelleri olan Mathias’ı kendi çocukluğunun yerine koyup ona yuva ve baba olması ikinci kitabın en öne çıkan ayrıntısı, öte yandan hangi amaca hizmet ettiği çok anlaşılamayan Victor gibi karakterler yer alıyor.

“Ölenler ile gidenler arasındaki tek fark bu, değil mi? Ölmeyenler geri döner.”

“Evet. En hüzünlü kitaplardan bile daha hüzünlü hayatlar vardır.”

Üçüncü Yalan ise yer yer ikizlerle ilgili düğümlerin çözüldüğü yer yer ise zaten dolaşık olan iplere yeni düğümler atıldığı bir tempo ile devam ediyor. Üçleme bittiğinde, herkesi yerli yerine koymak ve olay örgüsünü sağlam bir zemine oturtmak için bir süre düşünmek gerekiyor.

Militarist edebiyatın patriyarkına çocuk bakışıyla farklı bir yerden seslenen bu üçleme genel geçer savaş literatürüne kafa tutuyor.