https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Her şeyi unutup köşedeki kafeye kendimi attım. İçerisi her zaman ki gibi kalabalıktı ama neyse ki sevdiğim masa boştu. O kadar hayal kırıklığının içinde bunun mutluluğunu yaşamak biraz da olsa iyi geldi. Yerime oturunca garsonla göz göze geldik. Siparişi almak için masaya geldi. ‘Bir filtre kahve’ dedim usulca. ‘Tamamdır’ deyip ayrıldı. Yaşadığım her şeyden  uzaklaşmak istiyordum. Çevremdeki masalara baktım. Sanki hepsi mutluluk hapı içmiş gibi güler yüzlüydü. Bir tek ben asık suratlı, ben mutsuz. Sol yanımdaki masada minik bebekleri olan bir aile vardı, önümdeki masada ya yeni evli ya da nişanlı bir çift vardı, sağ yanımdaysa iki çocuklu mutlu bir aile vardı. Çevremi tüm mutlular bir sarmaşık gibi sarmıştı. Mutlu olmayı isterken mutsuzluğun tam dibinde olduğum yetmiyormuş gibi etrafımdaki bu mutluluk da canımı sıkmıştı.

O sırada kahvem gelmişti. Hafiften burnuma yaklaştırıp içime çektim kokusunu. İyi gelmişti. Kimseyi görmemek için kahve fincanımdan başımı kaldırmadım. Bir şey düşünmek istemiyordum ama düşünceler boş durur mu? Üşüştüler yine zihnime… Gerçi o andan beri hiç gitmediler ya neyse! Kahveden bir yudum alınca aklıma eşimle nişanlıyken onu bu kafeye getirdiğim gün geldi. Çok salaş bir mekân deyip bir daha da gelmemişti. O yüzden hep tek geliyordum buraya. Birbirimizden çok farklıydık ama bu evliliği yürüteceğimize ümidiniz tamdı. İkimizde birbirine sonsuz güven duyuyorduk. Annemin tüm karşı çıkışlarına rağmen kalbimin peşinden gittim. Önceleri iyi yaptığımı düşünürdüm ama son zamanlardaki yaşadıklarım, ‘o anı’ yaşamam duygularımı bir dağ gibi tepe taklak etti. Aylardır o anın etkisinden kurtulmaya çalışıyorum. Ne yapsan ne etsem gitmiyor içimden. O an kalbimin bir kâğıt gibi yırtıldığını, paramparça olduğunu, her bir parçamın bir yerlere dağıldığını hissettim, yaşadım hatta! Birkaç saniyede yazım kışa döndü. Güven, bir çırpıda yıkılan bir kaleymiş! İşte o gün, o saniye anladım.

Kapının üstündeki asılı çıngırağın sesiyle daldığım düşüncelerden bir anda çıktım. Etrafta benden ve iki garsondan başka kimse kalmamıştı. Hava aydınlıktı vakit çok   geçmemişti belli ki… Saatin farkında değildim kaç saattir öyle duruyordum hiç bilmiyorum. Düşünceler beni esir olmadan önce bir kahve içiyordum ama o da soğumuştu. Keyfim de kaçmıştı iyice. Hesabı ödeyip tam ayrılıyordum ki kasanın hemen yanında duran aynada kendimi gördüm. Yüzümün renginin çok solduğunu, eski benden çok uzaklaştığımı fark ettim.

Makyajsız, saçımı yapmadan sokağa çıkmayan ben kafama rastgele geçirdiğim şapkayla çıkmışım. Kendimi bu kadar harap etmenin anlamsızlığıyla karşılaştım o anda. Çıktım kafeden. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Birkaç adım attıktan sonra bir kuaför görmüştüm. Evet yaşadığım bu hayal kırıklığıyla baş etmek zor, evet boşanmış bir kadınım artık ama kendimi böyle bırakmama sebep mi?   Artık kuyulardan çıkma vakti.                                                                                                   Başını kaldır ve bak gökyüzüne…Sen kimsenin ahını almadın, kimseyi üzmedin…Bir şey yaşadın, gereğini yaptın.. Yoluna devam et… Özgürce yaşa,diye kendimi tembihledim. İçeriye attım adımımı. Tüm koltuklar doluydu. Bekleme alanında beklememi söyledi güler yüzlü kız. Oturdum. Biraz sonra içmek istediğiniz bir şey var mı diyerek geldi yanıma. Teşekkür ederim yeni içtim dedim, ayrıldı yanımdan sonra. Orta sehpanın üstünde saç modelleri kataloğu gördüm. Onu aldım elime. Bakmaya başladım. Ne yaptırsam diye düşünürken aradığımı bulmuştum. Sıra gelince kuaföre bu modeli gösterdim. Değişimim mutlu etmişti. Artık uzun saçlı değildim. O böyle seviyor diye uzatıyordum. Aslında sevmezdim uzun saçı. O kataloğa bakınca bunu hatırladım. Meğer saçlarıma kadar köle olmuşum bu ilişkiye. Fark edememişim, görememişim yıllar boyu…Kuaförden çıkışta zihnimde bir ışıkla çıkmıştım.  Yorulmuş bedenim de, ruhum da… Kendimi bir ilişkiye hapsetmişim. Hapsettiğim o yerden şimdi çıkıyorum. Her kapının yeni bir başlangıç, yeni bir mucize olduğunu düşünerek yürüyordum. İkinci hayatım beni bekliyordu, inanıyordum.