https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

1970’lerin ikinci yarısında kitap tanıtım yazılarıyla edebiyat dünyasına adım atan Ayla Kutlu, Türk edebiyatında romanları, öyküleri ve çocuklar için yazdığı kitaplarıyla tanınan bir yazardır. İlk romanı “Kaçış”1979 yılında yayımlanmış, eserlerinin çoğunu 1980’li, 1990’lı yıllarda yazmıştır. Genel olarak ülkemizin farklı tarihsel dönemlerini ele almış, bu dönemlerdeki siyasal ve sosyal gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan kişilikleri derinlemesine incelemiştir

Zengin birikimi ve bakış açısıyla eserlerinde inceleme merakı uyandıran modern Türk edebiyatının seçkin yazarlarından olan Kutlu, 1970 sonrasında kadına ve kadın sorununa yaklaşımıyla dikkat çeken eserler vermiştir.

Kaçışromanının ana teması aşktır fakat yapıtta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs öncesinde yaşanan zorlu yılların, yozlaşmış bürokrasinin, haksız yere hapse atılan insanların eleştirisi de yapılır. Kutlu, romanın başkahramanı Ayhan ile Üstün’ün aşkını öylesine başarılı bir şekilde anlatır ki Fethi Naci’nin tespitiyle “psikolojik gerçekliği olan roman kişilerini bulabileceğimiz ender romanlarımızdan biri” olma özelliği kazanır. Attila Özkırımlı “bir aydının kendi kendisiyle hesaplaşmasının romanı” olarak gördüğü eseri “kendini arayışın, gerçek benliğini bulma uğraşının, çıkmazdan kurtulmaya çalışmanın öyküsü olarak yorumlar. Bu bakımdan romanda Üstün karakteri etrafında bir aydının bunalımını, ikilemini, ideolojik kaygılarını, huzursuzluğunu, karmaşasını ve yalnızlığını görmek mümkündür.

Yazarın duygularımızı avuç içlerimize hapsedip yaşamımızı ideallere adadığımız bir dönemi anlattığı Kaçış’ta kurduğu atmosfer çok etkileyicidir. Yaşanan siyasal ve sosyal kaosun içinde neyin nasıl olduğunun ayrımına onun satırlarında gezerek varırız. Romanda anlatılan kaosun bir benzerininaslında bugün de geçerliliğini koruduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Kaçınılmaz sandığımız kaçışlarla, zorunlu dönüşlerle boşa harcadığımızı hep çok geç fark ettiğimiz daracık zaman dilimlerinde bugün de boğuşup durmaktayız.

Belirgin bir mutsuzluk ve huzursuzluk içinde yaşamını sürdüren roman karakterlerinin hem aşk hem de insan ilişkilerinde huzursuzluğu ve mutsuzluğu sonuna kadar benliklerinde hissettikleri görülür.

“Ankara. Bir yıl öncekiayrılışını düşünüyor Ankara’dan. Yine böyle, soluğunu tıkayan biryumruk sokulmuş gibiydi boğazına. Gidiyordu. Bu gidişin gerçekliğine bir türlü inanamadan.Şimdi dönüyor. Bu dönüşüngerçekliğine de inanamadan. Paris’ten ayrılırken, koşullar ne olursaolsun, Ayhan’ı görebileceğini,onunla konuşabileceğini düşünüyordu. Ayhan onu nasılkarşılayacaktı? Onu ne kadar iyi tanıdığını söylese, yine de yüreğindeki umudu haklı gösterecekbir şey yoktu. Ayhan evli bir kadındı artık.Kocası, sevmediği, sevmeyeceği bir erkek bile olsa.Ondaki görev duygusunu çok iyi bilirdi Üstün.”(s.6)

Bunun yanı sıra Kutlu’nun anlatıya konumlandırdığı aydın karakterler, modern bireyin doğal çelişkilerini, karmaşık hâllerini ve umarsızlıklarını göstermesi açısından önemlidir. Bu karakterler modernleşmenin nesneleri olmaktan sıyrılarak birer özne olup kimlik kazanmaya çalışırlar. Ancak modernleşmenin dayatmalarından, modern hayat gereksinimlerinden ve modern-gelenek uyumsuzluğundan dolayı zaman zaman ikilemde kalırlar. Bu ikircikli ruh hâlizamanla onları felaketlere ve açmazlara sokar. Romanda daha çok Üstün ve Ayhan karakterleri üzerinden modern bireyin toplumdan kendini soyutlaması, giderek çevresine kendine yabancılaşması anlatılır.

“Herkesin şöyle ya da böyle düzeni kuruldu.Bense hiçbir şey yapmıyorum ya dayapamıyorum. Tam duruldum dediğimde bir rüzgâr çıkıyor. Başkaları algılamalarını akıllı uslu biryerlere yerleştiriyorlar. Düzenli evleri gibi, düzenli iç yapılarıyla.Oysa ben? Karmakarışığım.En üstteki bir mendili alırken alttakiçamaşırları bile dağıtıyorum. Öylece bırakıyorum üstelik.”(s.28)

Türkiye’nin siyasi çalkantılar içerisinde bulunduğu yılları odağına alan romanda Demokrat Parti’nin son yıllarında Siyasal Bilgiler Fakültesinde Toplumsal Ekonomi asistanı olan Üstün sevgilisi Hukuk öğrencisi Ayhan ve Üstün’ün akademisyen arkadaşı Cahit üçgeninde yaşanan aşk ve kaçış serüveni romanın ana çatışma yapısını oluşturur. Romanın adının Kaçış olarak belirlenmesi eseri inşa eden ana izlekler ve anlamsal bağlamda koşut olması bakımından sembolik bir anlam taşır. Üstün’ün Fransa’ya gidişinin sadece akademik bir çaba değil; Ayhan’a olan bağlılığının ve sevgisinin Üstün’ü korkutması ve ondan uzak kalarak zaafını yenme çabasının bir sonucu olarak aşkından ve kendinden kaçıştır. Romanın başkahramanı Üstün ve sevgilisi Ayhan, dünyayı algılayışları ve siyasi yönelimleri bakımından benzer olsalar da aşkı yorumlayışları bakımından farklıdırlar. Kendisini bir ideolog olarak gören Üstün, Türkiye’ye dönüşü sonrasında yaşadığı trajik olayların etkisiyle vicdani hesaplaşmaya girer ve Ayhan’a olan sevgisinin yüceliği karşısında boyun eğer.

Roman adından da anlaşılacağı üzere psikolojik çatışmaların yoğun olduğu bir romandır. Kaçış izleğinin kuşattığı başkişinin ve diğer kahramanların ruh hâlleri endişe, yersizlik ve kaçış etkisindedir ve mekân algıları da bu yönde yansır.

Ayhan Cahit’le evli olmasına rağmen Üstün’ü unutamaz. Bir unutma çabası olarak yaptığı evliliğinde huzur yoktur. Cahit’in karakterindeki samimiyetsizlik ve başarı hırsı Ayhan’ı bıktırır. Tartıştıkları gecelerden birinde yağmurun yağışı ve hava olayları Ayhan’ın iç dünyasını yansıtır:

“Yağmur yağıyor dışarda gitgide hızlanıyor. Artık yalnız kapalı havalarda deliren birrüzgâr ve onukovalayan sürekli yağmurlar yağacakmış gibi geliyor Ayhan’a.”(s.33)

Diğer taraftan romanda Üstün’ün geçmişiyle ilgili pişmanlıkları ve Ayhan’a yaptığı haksızlıklar karşısında duyduğu vicdan azabı da anlatılmıştır. Üstün, cezaevinde kaldığı günlerde bu vicdan azabından kaynaklanan bir yüzleşme yaşar, bunalıma girer. Geri dönüşlerle anlatılan bölümlerde ikilinin sohbetleri aracılığıyla Ayhan’ın hamileliğini sonlandırdığı anlaşılır. Üstün’ün isteği ve baskısı yüzünden Ayhan bebeğini aldırmıştır. Hapishane günlerinde, yaptığı bu kötülük Üstün’ün peşini bırakmaz ve zihninde bir ses olarak gezinir.

“Bir imgeydi. Bir korku. Daha sonra Ayhan’ın telefon edip de her şeyin çok kolay olup bittiğini söylemesinden sonradır ki Su, yaşam boyu yüreğinden çıkaramayacağı bir ağırlıkla kendini duyurmaya başladı.” (s.146)

Romanda kaçış izleğinin bir sığınma arayışı olduğunu belirtmek gerekir. Zira roman kişileri çoğu olumsuzluklardan kaynaklanan durumlardan ve olaylardan dolayı kaçış arzusunagirerken aslında sığınabilecekleri bir liman veya kendilerini yanlarında iyi hissedebilecekleri insanı ararlar. Ancak çoğu zaman bu kaçış ve sığınma arzusu olumsuzlukla sonuçlanır.

Yararlanılankaynaklar: Kaçış Ayla Kutlu, Bilgi Yayınları, 3. Basım Aralık 2002