https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Kırmızı eteğimle yürüyorum sadece, siyah da bir sandaletim var ayağımda. Yağmur yağıyor bardaktan boşanırcasına. Siyah, uzun, bedenini saran bir elbiseyle bir kadın geliyor karşıdan, selvi boylu dediklerinden. Şemsiyesi yok, ıslanıyor benim gibi. Yalandan bir gülümseme suratlarımızda selamlaşmak adına. Dayak yemiş kıskançlık sebebiyle kocasından, ondanmış yerleri yalaması elbisesinin. Morluklarını, çürüklerini kapatmış. Karşı kaldırımda ıslanan başka bir kadın, makyajı akıyor suratından yağan yağmurla. Yağmurdan önce döktüğü gözyaşlarıymış makyajını bozan aslında. Tacize uğramış iş yerinde. Ondanmış gökyüzünün de onunla beraber ağlaması. Kırmızı giydim bugün, utançtan kızaran yüzümü kapatsın diye, sinirden kızaran gözlerimi örtbas etsin diye.

Ben daha küçükken başladı sorgulamalarım. Hayat hakkında, din hakkında, tanrı hakkında… Kime sorsam yüz çevirdiler bana. “Küçüksün anlamazsın, büyüyünce anlarsın.” gibi laflarla savuşturdular beni hep. Büyük insanlara soru sormayı bıraktım, bir din dersi hocasının tanrıyı bu kadar sorgulamamın günah olduğunu söylemesinden sonra. Oysaki inandığı dinin kitabı bana bunu yapmamı söylüyordu, oku diyordu. O ise bana şartsız inanmam gerektiğini dayatmaya çalışıyordu. Büyük insanlara soru sormayı bıraktım ama incelemeyi değil. Belki izleyerek öğrenirdim sorularımın cevaplarını. Öğrendim de. Gördüğüm tek şey insanların en az eforla yaşamaya çalıştığıydı. Kolay olan neyse onu yapmak, ona inanmaktı neredeyse herkesin yaptığı. Sorgulamayı geç, düşünmüyorlardı bile! Önlerinde ömürlerinde hiç okumadıkları kitaplar, kulaktan dolma bilgilerle, kitap ne diyorsa onu yapıyorlar. İnsan hiç mi merak etmez, hayatlarını ona göre düzenledikleri metinleri okumayı? Ya yanlış şeyler söylüyorsa, ya tanrının değil de insanoğlunun sözleri ise onlar? Olamaz mı? Korkuyorlar. Başından beri her şeyden korkuyorlar. Bu yüzden kolaya kaçmaları. Konforlarının bozulmasından, düzenlerinin değişmesinden, anlamaktan, öğrenmekten korkuyorlar. Ondan değil mi tanrıyı insanın yaratması? Onların yerine düşünebilecek, sığınabilecekleri bir liman yaratmaları…

Asıl tuhaf olan ne biliyor musunuz? Bir kitap, bir korku yüzünden hayatıma karışabileceklerini düşünmeleri. Kadınları koruduklarını söylüyorlar bu kurallarla, daha rahat ve güvenli yaşayabilirmişiz böylece. Kimden koruyorlar, kimi koruyorlar? Biraz tuhaf değil mi bu durum? Utanmadan, tahrik olmamaları ve iradesiz gibi kendilerini kontrol edemeyip size saldırmamaları için vücudunu örtmelerini istemeleri? Hayır, güvende tutma isteğinden değil bu, korktuklarından. Eril düzenlerinin, yıkılacağı korkusundan. Tanrıdan korktuklarından daha mı çok korkuyorlar? Tanrı mıyım yoksa ben? Sanmam. İnsanım.

Hani tanrının cinsiyeti yoktu ey ahali? Neden bana erkekmiş gibi geliyor o zaman? Hani en adaletlisi oydu, neden bana taraf tutuyormuş gibi geliyor o zaman? Hani bir taneydi, neden bana milyonlarca varmış gibi geliyor? Sokakta yürüyenler ne o zaman, kendilerini ilahlaştırıp yanlışa ceza kesebileceğini düşünenler? Neden bu korku babadan, kocadan, abiden, sevgiliden? Bana günah olduğunu söylüyorlar her hareketimin. Bana inen kitap size de inmedi mi? Tanrı koyuyordu yasakları okuduğum kitaplarda, insanlar değil. Erkekler değildi dünyayı yaratan, insanı yaratan, kural koyan. Tanrının sözlerini kitaba aktardıkları için, sahiplenmişler her cümleyi, değiştirmişler işlerine gelecek şekilde. Sahtekârlık, bu da günah oysaki dinde.

Buradayım, tanrılarımı öldürdüm. Kimse söyleyemez bana ne yapmam gerektiğini. İnsanım ben. Kendi yaratılış amacımı ben bulacağım. Okuyup, gezip, dans edip, kahkahalarla güleceğim karşıma çıkan her adama. Korkuyorlar şimdi de benden. Korksunlar, ben onların ilahları gibi affedici, taraf tutucu değilim. Elimi sadece Adem’e uzatmadım ben Michelangelo’nun Adem’in Yaratılışı tablosunda gösterdiği gibi tanrıyı, sadece Adem’e değmedi parmağım. Parmağım bütün insanlığa değiyor. Çocuğa, kadına, insanoğluna. Tablodaki gibi rahatça bekleyemiyorum kaderimin gelmesini, ben yazıyorum kanayan ellerimle kendi kaderimi. Havva kadar cesur, Meryem kadar zekiyim. Her geçen gün sayısı artıyor tanrılarından kaçanların, gözlerini açanların. Kalemle yazılan kaderimizi yine kalemle yeni baştan yazıyoruz. Arada soluklanmak için de beraber oturup, elma yiyoruz. Bu duruma en çok sevinen biri var aslında, Havva. Bir daha olsa bir daha yerim diyor, korkak olmaktansa.