
Yazar ve şair Öniz Ercan’ın şiirleri, öyküleri, inceleme yazıları edebiyat ve sanat alanlarında birçok basılı ve dijital dergide yayımlanmıştır. Ayrıca üç farklı kolektif kitapta öyküleri bulunmaktadır. İlk kitabı Kırmızı Hikâyeler’de kadının toplum ve aile içinde yaşamsal mücadelesini, insanın varoluş sancılarını, aile travmalarıyla, toplumsal baskılarla yüzleşmesini konu alan öyküler yer alır. Yazarın roman türünde kaleme aldığı ikinci kitabı Uzak Deniz geçtiğimiz günlerde okurlarıyla buluştu. Öniz Ercan’la edebiyat serüveni ve Uzak Deniz kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Merhaba sevgili Öniz. Söyleşimize isterseniz edebiyat yolculuğunuz ile başlayalım. Öniz Ercan’ın edebiyatla dostluğu nasıl başladı?
Merhaba, edebiyat dostluğu pek çok yazar gibi çocukken okuduğum kitaplarla başladı. Okudukça yazmak, yazdıkça okumak dürtüsü bir döngü olarak devam etti. Şiir, özellikle çocukluk döneminde, kavranması ve uygulanması daha olası bir tür olduğundan gönüllü olarak şiirle başladım. Zorunlu olarak kompozisyon ve deneme tarzında devam ettim. Kurmaca türüyle ilişkim uzun yıllar okuyucu olarak devam etti. Zihnimde kayıtlı hikâyeler vardı. Ancak kâğıda dökülmeleri oldukça geç oldu. Pandemi döneminde yaygınlaşan çevrim içi atölyeler yazıya daha fazla zaman ayırmama ve kurmaca öğrenmeme vesile oldu. Bu da öykü ve roman yolculuğunun başlangıcı oldu.
Şiir, öykü, roman gibi farklı türlerde çalışmalarınız var. Kendinizi hangi türe daha yakın görüyorsunuz, eser verirken yazım türüne nasıl karar veriyorsunuz?
Kendimi en eski dostum şiire her zaman için daha yakın ve yatkın görüyorum. Şiir duyuların ve duyguların, fantastik kurguların dünyası benim için. Öykü belli bir zaman diliminde evin odalarında, şehrin sokaklarında birkaç dostumla gezinmek gibi. Roman ise tüm evreni dolaşan, geçmişe ve geleceğe yolu düşen zamansız bir yolculuk. Tabii bu benim perspektifim. Tüm yazın türleri her nevi yolculuğu içerebilir. Türler arasılık da bir tercih olabilir. Örneğin, bütün bunları deneme de dahil olmak üzere içeren bir metin kaleme alıp “anlatı” ibaresiyle ya da tür belirtmeksizin yayımlamak da söz konusu olabilir. Tür gözetmeksizin anlatılmak istenen olgulara, fikirlere ya da hikâyeye odaklanıp metnin gereksindiği yazın olanaklarını kullanmanın yerinde olacağını düşünüyorum.
Yazın atölyelerinden söz ettiniz. Ne türden atölyelere katıldınız? Bunlar yazarlık serüveninizde size neler kazandırdı?
Yazın atölyeleri bugün çok geniş bir alanı kapsıyor. Özellikle yetkin eğitmen ve yazarların oluşturduğu eğitim programları her yaştan yazar ve yazar adayları için okul niteliğinde. Ben birçok atölyeye katıldım. Öncelikle kurmaca, öykü, roman tekniklerini öğreten eğitim programlarına, daha sonra yazma serüveninde öykülerin paylaşılıp eleştirildiği programlara katıldım. Halen devam ettiğim, felsefe, eleştiri, inceleme, şiir atölyeleri var. Eskiden bazı kahvehanelerin ve meyhanelerin müdavim sanatçıların hem kendilerinin fikir alışverişinde bulunduğu hem de gençlere rehberlik ettiği mekânlar olmak gibi bir işlevleri vardı. Şimdi bu buluşmalar sanal ortamda atölyeler aracılığıyla gerçekleşiyor. İyi yanından bakarsak mekân sınırı olmadığından dünyanın her yerinden ulaşılma imkânı var.
Yazım sürecinde sizi besleyen kaynaklar nelerdir? Bunların yanı sıra kaleminizi tetikleyen durumlar ve olaylar var mıdır?
En önemli kaynak yoğun ve kaliteli bir okuma sürecidir. Verdiğiniz beslenme örneğinden yola çıkarsak abur cuburdan uzak durup besin değerini gözeterek hareket etmek gerek. Edebi değeri yüksek eserler okumak dil yapısını, bilimsel eserler okumak kurgu yapısını geliştirir. Kalemimi tetikleyen durumlar ve olaylar yakın çevremde, dünyada ve ülkemizde her daim oluyor. Bu tetikleme bazen hızlı sonuçlar ve çıktılara yola açarken bazen de olayın büyüklüğü daha uzun bir içsel reaksiyon yaratıp yıllar sonra verilen eserlerde de ortaya çıkabiliyor.
Eserlerinizde şiirsel bir dil görülmekte, şiirin sizin edebiyatınızdaki yeri nasıldır bahseder misiniz? Sanatınızın içine nasıl dahil ediyorsunuz?
Şiir aslında insanlığın ana dilidir. Yazıdan önce söz ve müzik vardı. Sözün ve müziğin ritmindeki uyum, doğanın büyülü ritminin, duyuların ve duyguların ifadesi; şiir budur. O yüzden doğa’ldır, doğa’çlamadır. Sonradan ne kadar süslenip kurallara bağlanmış olsa da önce içten ve doğadan gelir, gelmelidir. Sanatın her türü de öncelikle içten olmalıdır. Ben de öz dilim olan şiiri yazının diğer alanlarıyla içtenlik parantezinde buluşturuyorum.
Uzak Deniz kısa bir roman, diğer bir deyişle bir novella. Buna karşın yoğun bir içeriğe ve derinliğe sahip. İçinde toplumsal olaylar, ailesel ve bireysel trajediler, felsefe, aşk ve bir kadının içsel yolculuğunu barındırıyor. Edebiyatın felsefe ile olan ilişkisi size göre nasıldır?
Öncelikle sadece edebiyatın değil, bütün hayatın felsefeyle ilişkisi vardır. Felsefe insanın hayatı anlama ve anlamlandırma ihtiyacından doğmuştur. Bu da bilimle mümkündür. Sözcüğün kökenine baktığımızda felsefe bilim sevgisi anlamına gelir. Bilme, öğrenme aşkı, dünyayı, evreni anlama, hayat amacını bulma, kendini gerçekleştirme… Bütün bunlar edebiyatın ve sanatın da sorunsalı değil mi?
Sade ve akıcı bir dille anlattığınız eserinizde, şiirlere ve şarkılara yer vermişsiniz. Her şarkı biz okuyucuları geçmişe götürdü. Hepsini dinleme isteği uyandırdı. Kitabın arkasında diskografi koymanız da okuyucuya kitabı anımsayarak müzikal bir yolculuk yapma imkânı veriyor. Şarkıları seçerken nasıl bir yol izlediniz?
Yaşamın dinamiğinde, günlük telaşların içinde bile, ne iyi ki, hâlâ müziğin ve şarkıların tüm araya sıkışmışlıklarına karşın yadsınamaz bir yeri var. Tarihlerle, geri dönüşlerle olayların zihinde tekrarlandığı iç ve dış hesaplaşmalar içeren bir metin söz konusu. Müziğe hayatında yer veren insanlar için bu anılara kimi zaman fonda kimi zaman baş rolde eşlik eden şarkılar veya melodiler olması kaçınılmazdır. Baş karakterin adı Ezgi, hayatına giren insanlar da müzisyen olunca bir gölge karakter olarak müzik anlatının her yerine sızacaktı ister istemez…
Uzak Deniz’in oluşum sürecinden bahseder misiniz? Yazarken belirli bir teknik gözettiniz mi?
Uzak Deniz aslında 2021 yılı Şubat ayında, 14 Şubat’ın öykü günü ve aynı zamanda sevgililer günü olması nedeniyle, bir atölye çalışmasında kaleme aldığım bir öyküydü. Hocamız Mehmet Eroğlu ve arkadaşlarım tarafından çok beğenildi. Mehmet Hocam bunu novella yapmam gerektiğini söyledi. Ben de Uzak Deniz’i bir gün novellaya dönüştürmek üzere bir kenara koydum. Zamanı gelmiş olacak ki dört yıl sonra yazıldı ve yayımlandı. Yazarken hiçbir teknik gözetmem. Ancak okuma ve yazma süreçlerinde içselleştirmiş olduğum teknikler metnin de yönlendirmesiyle kendiliğinden ortaya çıkar. Bu eserde de böyle oldu. Öyküdeki kurgu yapısını bozmadan ilerledim. Ortaya örneğine çok rastlanmayan, özgün bir yapı çıktı: Tamamen sanal bir ortamda başlayıp biten, tüm bölümleri tarih ve saatle başlayan bir hikâye.
Kitaptaki kadın karakter Ezgi’den bahseder misiniz? Konu mu karakteri yoksa karakter mi konuyu oluşturdu? Kurguyu oluştururken yaptığınız araştırmalardan bahseder misiniz?
Ezgi zeki, çalışkan, dik duran, ama gelecek beklentisi sıradan bir evlilik ve iş hayatından öte olmayan bir ekonomi bölümü öğrencisiyken, hayranı olduğu Lou Salomé’nin ve Çınar Hoca’nın peşinden önce felsefeyle, sonra Avrupa’da sıra dışı maceralarla devinen yeni bir hayatla tanışır. Hikâyenin ilk çıkış noktasında konu karakteri oluşturdu. Sonrasında da doğal olarak karakter konuyu şekillendirdi. Ezgi, Lou Salomé’nin hayatı, eserleri ve etkileşimde bulunduğu filozof ve sanatçılarla yakından ilgiliydi. O yüzden ben de Salomé, Nietzche, Schopenhauer, Rée, Rilke gibi düşünür ve şairlere dair okumalar yaptım.
Son olarak üzerinde çalıştığınız yeni dosyalarınız var mı? Edebiyat yolculuğunda ileriye dönük planlarınız nelerdir? Çok teşekkür ederiz.
Yayımlamak istediğim bir şiir dosyam var. Ayrıca aklımda bir küçük kızın büyüme serüvenini anlatan, öykü kitabı mı yoksa roman mı olacağı yazım sürecinde belli olacak bir kitap düşüncesi var; yazmaya başladım. Uzak Deniz’i okuyan birçok kişi neden daha uzun yazmadın, diye sitem etti. Devamını beklediklerini söylediler. Ben de kitabımı çok severek, keyifle yazdığım için kafamda devamını yazmaya başladım bile… Ben teşekkür ederim.